13.06.2010

Dünya Kupası sahtekarlığı ve Afrika

dünya kupası

"2010 Dünya Futbol Kupası denen sahtekarlığın foyası ortaya çıkar
ılmalı. Zabalaza Anarşist Komünist Cephesi, organizasyonu Güney Afrika Cumhuriyeti’nin ve kıtanın geri kalanında yaşayanların ekonomik ve sosyal durumunun iyileştirilmesi için hayatta bir kez denk gelinen bir fırsat olarak sunan devletin cüretini ve riyakarlığını kınamaktadır. “Fırsat” denilen şeyin Güney Afrika’nın hakim zümrelerini, küresel ve yerel sermayeyi semirtmek manasına geldiği apaçıktır. Hatta, organizasyonun Güney Afrika’nın fakir ve çalışan kesmi için yıkıcı sonuçları olacaktır ve olmaktadır.

Dünya Kupası’na hazırlanırken devlet 800 milyar rand harcamıştır (altyapı gelişimi için 757 milyar rand, bir daha hiçbir zaman dolmayacak stadyumlar için 30 milyar rand). Bu, umutsuz bir sefalet ve yüzde 40’a yakın işsizlik oranıyla boğuşan bir ülkede yaşayanların yüzüne vurulmuş bir tokattır. Geçtiğimiz beş sene içerisinde, çalışan fakir kesim temel hizmetlerin ve iskanın sağlanmasına dair 8 binden fazla eylem yapmış, devletin devasa sosyal eşitsizliği ortadan kaldırmaktaki başarısızlığına dair hissettiği öfke ve hayal kırıklığını yansıtmıştır. Bu harcama döngüsü, kifayetsizliği ortaya çıkmış neoliberal kapitalist modelin ve küresel çaptaki eşitsizlikler ve yoksulluğu derinleştiren “saraydan zekat” ekonominin sürdürülebilmesine yöneliktir. Devlet, daha önce aksini iddia etmesine rağmen, şu an projenin hiçbir zaman kar amaçlı bir girişim olmadığı numarasını yapmaktadır.

Güney Afrika’nın, özellikle Johannesburg dahil olmak üzere birçok şehirde hiç olmayan toplu taşıma alanında, büyük ölçekte bir kamusal altyapıya vahim bir şekilde ihtiyacı vardır. Organizasyon için tam zamanında, 8 Haziran’da, çalışmaya başlayan Gautrain bu konuda acı bir alaydır: büyük çoğunluğun güvensiz özel minibüslerle günlük bazda uzun mesafeler kat ettiği bir ülkede, Gautrain Johannesburg ve Pretoria arasında tek bir sefer için 100 rand ödeyebilecek turistler ve zenginlere hızlı ve lüks bir ulaşım imkanı sunmaktadır. Bu resim kendini her yerde belli etmektedir: Güney Afrika havayolları şirketi havaalanlarını iyileştirmek için 16 milyar rand harcamış, Karayolları İdaresi yeni paralı yollar yapmak için 23 milyar rand dökmüştür – harcanan bu parayı geri döndürmek için sert maliyet düşürme önlemleri getirilecek, bu da yeni imkanlardan yararlanamayacak fakir kesimlerin sırtından yürütülecektir. Belediyeler ülkenin dört bir köşesinde kentsel dönüşüm ve “ıslah” girişimlerinde bulunmuş, bu sayede katı Güney Afrika gerçeğini gizlemeye kalkışmıştır. Sadece Johannesburg’da 15.000’den fazla evsiz insan ve sokak çocuğu toplanıp barınaklara tıkılmış, Cape Town’da fakir bölgelerde ve gecekondu kamplarında yaşayan binlerce kişi evlerinden edilmiştir. Cape Town şehri, başarısız da olsa, N2 karayolunda seyahat eden turistlerin görmemesi için Joe Slovo’da ikamet eden 10.000 insanı yaşadıkları yerden atmaya kalkışmış, bu insanlar başka şehirlerde stadyumlar, taraftar parkları ve tren istasyonları inşası için sokağa atılmıştır. Soweto’da ana turist ve FIFA güzergahları üzerindeki yollar iyileştirilirken hemen yakındaki okullar yıkılmak üzere olan binalar ve kırık camlarla eğitime devam etmektedir.

dünya kupası

Bir kısım Güney Afrikalı ikna olmamış olsa da, Dünya Kupası denen sirkten dikkati uzaklaştırmak için dayatılan milliyetçi propagandayla birçoğunun gözleri boyanmaktadır. Her Cuma günü “futbol Cuma’sı” ilan edilmiş, “millet” Bafana-Bafana tişörtleri giymeye teşvik edilmiş, hatta okul çocukları bunu yapmaya zorlanmıştır. Arabalar bayraklarla donatılmakta, halk turist restoranlarında düzenli olarak sergilenen Diski dansını öğrenmeye ve maskot oyuncaklar almaya itilmektedir. Bu heyecan dalgasına şüpheci bir şekilde yaklaşanlar vatan düşmanı olarak etiketlenmekte, örneğin greve gitmek isteyen Güney Afrika Birleşik Ulaşım İşçileri Sendikası “milli çıkar”lar uğruna engellenmektedir. Geçtiğimiz yıl 1 milyondan fazla işin buharlaştığı bir ülkede, devletin Dünya Kupası sayesinde yaratılan 400 bin iş üzerinden dayattığı coşku boş ve aşağılayıcıdır. Yaratılan iş imkanları sınırlı süreler için geçerli, geçici kontratlar üzerinden yürütülmekte, bu işlerde sendikasız ve asgari ücretin son derece altında miktarlar kazanan işçiler çalışmaktadır.

Sendikal baskının yanısıra, Dünya Kupası esnasında tüm faaliyetleri yasaklanan tüm sosyal hareketler devletin nefretini çekmektedir. Hatta bu baskıların Mart’tan beri sürdüğüne dair kanıtlar bulunmaktadır. Dünya Kupası maçlarının gerçekleşeceği belediyelere dair yapılan araştırmalar organizasyon esnasında genel bir toplantı ve gösteri yasağı olduğunu ortaya koymaktadır. Rustenberg, kupa boyunca toplantılara kapalıdır. Mbombela belediyesi de kupa boyunca toplantıları yasaklamıştır. Cape Town şehir kurulu yürüyüşler için başvuru almaya devam etse de, bunun kupa boyunca problem olacağını bildirmiştir. Nelson Mandela Bay ve Ethekwini belediyelerine göre, polis Dünya Kupası boyunca toplantı ve yürüyüşlere izin vermeyecektir. Bu baskı metodları, her ne kadar ilerici mahiyeti övülse de devletin iddia ettiği şekilde özgürlük ve eşitliğin sigortası olmaktan uzakta olan anayasadaki ifade ve toplantı haklarıyla bile çelişmektedir. Bütün bunlara rağmen Özelleştirme Karşıtı Forum ve başka birkaç sosyal hareket dahil olmak üzere Johannesburg’daki bazı örgütler kolay kolay pes etmemiş, İfade Özgürlüğü Enstitüsü’nün desteğiyle açılış gününde bir protesto yürüyüşü yapmak için izin koparmıştır. Ancak yürüyüş stadyumdan üç kilometre ötede gerçekleşecek, bu sayede devletin çekindiği medya ilgisine mazhar olmayacaktır.

Güney Afrika kendisini pahalı otelleri, yatak-kahvaltı pansiyonları ve kokteyl barlarını dolduracaklara kollarını misafirperver bir şekilde açan bir devlet olarak sunma çabası içerisinde fakir kesime baskıcı politikalar uygulamakla kalmamış, bütün bunları Sepp Blatter ve arkadaşlarının FIFA isimli (Durban Sosyal Forumu’nun deyimiyle THIEFA) yasal suç örgütünün rehberliği altında yapmıştır. FIFA neredeyse 1.2 milyar euro’luk kar pastasının en kalın dilimini yemeyecektir sadece, şimdiden 1 milyar euro’yu aşan yayın haklarını cebe atmıştır. Stadyumlar ve stadyum çevresindeki alanlar turnuva boyunca FIFA’ya verilmiş, bu sayede FIFA’nın kontrol edip gözetlediği, devlet yasalarından ve normal vergi kanunlarından muaf kozalara dönüştürülmüş, stadyumlara giden bütün yollar FIFA ürünleri satan esnaftan temizlenmiş, havaalanlarına giden yollardaki gecekondular yıkılmıştır. Bu sebeple, Dünya Kupası’nı fırsat bilip hayatta kalmak için ihtiyaç duydukları gelirlerini arttırmak isteyen sıradan insanlar yine saraydan zekat sisteminin pençesine düşmüştür. Dünya Kupası markasının ve alakalı ürün haklarının tek sahibi olan FIFA, 100 kadar avukattan oluşan ekibini ülkenin içine salmış, markaya dair ürünleri izinsiz bir şekilde satan kişileri tek tek yakalatmaktadır. Ülkede ve kıta genelinde çoğu insanın ihtiyaç duydukları ürünleri gayrıresmi ticari yollardan tedarik etmesine ve bir tişörte 400 rand verecek durumda olmamasına rağmen, FIFA ürünleri satıcılardan gasp edilmekte ve söz konusu esnaf tutuklanmaktadır. FIFA akreditasyon tehditini kullanarak organizasyonu eleştiren yazılar yazma niyetindeki gazetecilerin boğazına basmakta, açık bir şekilde basın özgürlüğünü ihlal etmektedir.

dünya kupası

Bütün bunların en garip yönü futbolun bir zamanlar gerçekten emekçi kesimin oyunu olmasıdır. Eskiden stada gidip canlı maç izlemek, devlet baskısını ve günlük hayatın acımasızlığını unutmak için 90 dakikalarını futbol izleyere geçirmek isteyen insanlar için ucuz ve ulaşılabilir bir eğlence aracıydı. Bugün ise küresel kapitalist bir krizin yaşandığı bir dönemde gereksiz paralar harcanmakta, profesyonel futbol ve Dünya Kupası olguları zengin zümrelere fahiş karlar getirmekte, cilalı sahalarda en ufak bir darbede yerlerde sürünen ve parazit menajerleri vasıtasıyla mide bulandırıcı derecede yüksek ücretler alan futbolcuları izlemek isteyenlerin ceplerinden binlerce rand, pound ve euro sülük misali emilmektedir. Birçok yönden estetik güzelliğini sürdüren bir oyun emekçi kesimin ruhunu kaybetmiş ve sömürülmeyi bekleyen ürünlere indirgenmiştir.

Bakunin bir zamanlar şöyle demişti: “İnsanlar kiliseye de tavernaya da aynı sebepten gidiyorlar: Kendilerini aptallaştırmak, ızdıraplarını unutmak, birkaç dakika için bile olsa kendilerini özgür ve mutlu bir şekilde hayal etmek için.” Kör bayrak sallamalar ve vuvuzela üflemeleri arasında, sporu da bu denklemin içine yerleştirebilir, unutma eyleminin aktif bir şekilde adaletsizlik ve eşitsizlikle savaşmaktan daha kolay olduğunu söyleyebiliriz. Yine de savaşmayı tercih edenler var; emekçi kesim, fakirler ve ilişkili örgütler yanılsamalara karşı devletin inanmak istediği kadar edilgen ve çaresiz değil. Tehditlere, etiketlemelere ve ifade özgürlüğüne engellere rağmen, stadyum kapılarındaki gecekondulardan kitlesel protesto, gösteriler ve grevlere, ne şekilde olursa olsun, toplumu eline geçiren korkunç eşitsizliklere karşı sesimizi yılmadan duyuracak, başkalarının hayatları üzerinden inşa edilen imparatorlukların küresel oyunlarını bozacağız.

Dünya Kupası’na hayır!
Devlet baskısı ve bölücü milliyetçiliğin canı cehenneme!
Yaşasın insanların sömürüye ve vurgunculuğa karşı mücadelesi!"

anarkismo.net'ten


Neden Güney Afrika? [sol.org]

0 yorum: