30.05.2009

Şampiyonluğa Giderken

Böyle bir günde seni yadetmeksek olmazdı Başkanım. Başkanım diyorum çünkü sen "Büyük Başkan" değildin, "Büyük Klübün" başkanıydın. Şampiyonluklara değil, Beşiktaş'a inanmamızı sağladın. Bize sadece bir spor klübü değil, bir "kültürü" de miras bıraktın. Çok heyecanlı olduğunu biliyorum, başkanken bile böyle maçlara pek rağbet etmezdin hassas kalbin teklemesin diye ama orada senin yarattığın takım oynardı, coşardı, atardı, şampiyon olurdu, olamazdı. Her şey bittiğinde sen yine, terlemiş çocuklarına sahip çıkan anne gibi onlara sahip çıkar kurda kuşa yedirtmezdin. Bilirdin ki, şampiyonluklar geçicidir, baki kalan ise Beşiktaştır.

Seninle büyüyenler bugün yine şampiyonluk yollarına düştü,
Eğer işler yolunda giderse, mütevazi evinin camlarından,
Aşağıdaki meydanda çocuklarını göreceksin bu akşam,
Şampiyonluğu değil, Beşiktaşlılığı kutlayan...


Devamı - Şampiyonluğa Giderken

29.05.2009

Yeni Ankaragucu ve Karsiyaka'nin Umutlari..


Ankaraspor ve Ankaragucu birlesmesine dair bir suredir kafa karistirici haberler geliyor. Kesin olan sey bu iki klubun gelecek sezon icin birlesme karari almaya cok yakin olmalari. Fakat bundan sonra ne olacagi oldukca belirsiz. Izmirliler, daha dogrusu Karsiyaklilar umutla bu birlesme kararini bekliyor. Play-offlarda en son elenen ekip olan Karsiyaka, birlesme sonucunda 17 takima dusecek olan Super Lig'e eklenmesi en muhtemel takim. Fakat malesef hayalleri suya dusebilir.
Ilk neden, Federasyonun bu birlesmeye engel olma ihtimali. Hurriyet Spor'da yazdigina gore yakinda yenilenmesi beklenen Futbol Kulüpleri Tescil Talimatı bu tarz birlesmeleri imkansizlastiriyormus. Tabi su anda taslak olan dolasan bu talimatin son halini almasi ne kadar surer, yakinda tamamlansa bile geriye dondurulebirligi var midir cok emin degilim. Karsiyakalilarin moralini bozacak bir baska neden ise bir Federasyon yoneticisinin NTV Spor'a yaptigi aciklama. Buna gore iki takim birlesirse, lig 17 takimla oynanacak. Bu aciklama ilk bakista oldukca sacma duyuluyor cunku tek sayida takimli bir lig benim bildigim dunyada yok. Tek sayida takimi olan bir ligde, her hafta bir takim pas gecmek zorunda kalacak ki, bu da devamliligi olduren sacma otesi bir sistem olur. Fakat Federasyon uyesi soylediyse bir bildigi vardir diyoruz. Bu engellere ragmen bence Karsiyaka'nin Super Lig'e cikmasi imkansiz degil cunku Turkiye'de kanunlar delinmek uzere cikarilir ve eger siyasi irade isterse Karsiyaka'nin birinci lige cikmasi icin gereken kilif uydurulur.

Futbolsever ve vatandas olarak bekledigimiz politize olmaya ve rant amacli kullanilmaya oldukca musait belediye tabanli kluplerinin yavas yavas ortadan kaldirilmasi veya donusturulmesi. Ankaraspor ile Ankaragucu birlesince bir bakima bu istegimiz gerceklesmis olacak. Sonucta sadik seyircisiyle ve mazisiyle Karsiyaka Super Lig'e Ankaraspor'dan cok daha fazla yakisiyor. Fakat yeni kurulacak klubun baskanligina I. Melih Gokcek'in oglunun gececek olmasi bu birlesme konusunda oldukca ihtiyatli olmamiz gerektigini hatirlatiyor.
Devamı - Yeni Ankaragucu ve Karsiyaka'nin Umutlari..

28.05.2009

Tugay Olmak


1987-1988 yılından, Galatasaray futbol takım oyunucularını tanıtan bir broşür hatırlarım... herkesin göz renginden en sevdiği yemeğin ne olduğuna kadar gereksiz bilgilerin yer aldığı bir kitapçık. Bir soru vardı, kullandığınız arabanın markası nedir şeklinde; herkesin Renault 12, Doğan 5 vites, Ford Taunus gibi cevaplar verdiği bir soru... Bir futbolcu ise 'abi yaşım kaç başım kaç, bir sonraki soruya geç' kıvamında bir cevap vermişti...

20 bin kişi kapasiteli Ali Sami Yen'e 30 bin aslan parçasının sıkış tıkış girdiği, kafada şapkadan çok çekirdek poşeti havası veren komik görüntülü sarı-kırmızı karton kasketlerin takıldığı, kafa göz yarmasın diye suyun kare şeklinde, üzerinde mavi yazılı poşetler içinde satıldığı, ve benim döner kapıdan babamın bacakları arasında girip, onun omzunda püfür püfür esintili kral dairesinden maç izlediğim dönemlerden bir ümit milli takım maçı... kimle oynadığımızı hatırlamıyorum ama maç 6-4 lehimize bitiyor. O takımda tek bir Galatasaray'lı oynuyor ve tüm maç gurur tablosu olarak gözüm onda...

Futbola ilgimin başladığı dönemlerde yükselişini bizzat gördüğüm ilk oyuncu olduğu için benim için Galatasaray altyapısının tanımlayıcısı olmuştur Tugay Kerimoğlu.


Gascoigneimtrak hınzır gülüşü, tribünlerin önünde sarfettiği, unutulmayan (ve Arda Turan'a da bulaştırdığı) 'ben burda doğdum burda ölecem' sözü, kendisiyle özdeşleşmiş tek ayağı top üzerinden geçirdikten sonra diğer ayakla topu yana çekerek rakibini her seferinde ekarte edişi (90'ların sonlarına doğru bu çalımı takip eden hareket, topu stop edip geri dönme, sonucu efektif olarak kocaman bir 'sıfır' olan hareketler silsilesi, ve taraftarı çıldırtma) ve sürekli değiştirdiği saç imajını hatırlıyorum. Aynı şekilde, attığı goller sonrasında yaptığı ilginç danslar (özellikle, 4-1'lik Hertha Berlin maçında attığı golden sonra yaptığı bir nevi veda şovu olan slow-motion koşu)...
Tabii ki hepsinden önemlisi, 92-93 şampiyonluğu sonrasında Falco Götz ile üzerindekileri çıkarıp tribünler önünde yaptıkları türlü şebeklikler, ve yaklaşık 20 senedir Türkiye'de tüm takım tribünlerinin bıkmadan, sıkılmadan oyunuculara gına getirene kadar yaptırdıkları, artık kabak tadı vermiş olan yumruk şovunu Türk futboluna sokmaları.

Galatasaray'daki hırslı, savaşçı, ancak yüksek tekniğine rağmen futbol mantalitesini bir türlü geliştirmeyi başaramayan görüntüsünden sıyrılıp Blackburn Rovers'da mavi-beyazlı forma ile olgunluk çağını yaşadı. Belki ortamın, medyanın ve yaşadığı şehrin üzerinde baskı yaratmamasından ötürü, belki de yaradılış itibariyle başka kültürlere adaptasyon sorunu yaşamamasıdır onu bu kadar başarılı kılan. Glasgow Rangers ile çıktığı daha ilk maçta ceza sahası
dışından çektiği şut direk dibinden dışarı çıktığında kafasını elleri arasına alıp Brit aksanıyla 'oooohhh fooooook' diye bağırışı gülme krizine girmeme neden olmuştu. Saha içinde kendine has bir şekilde renkli bir kişilik olsa da saha dışında hiçbir zaman popülist olmadı, içinden geçeni esprili bir şekilde söyleyen 'adam gibi adam' oldu, sıradan bir Türk futbolcusundan beklenmeyecek derecede kaliteli şekilde kendini ifade etmeyi beceren bir futbolcu idi. Sanırım saha dışında şov yapmayı sevmediği için, yurtdışında olağanüstü başarılı geçirdiği 8 sezon boyunca hiçbir zaman gazetelerimizde ahım şahım bir yer bulamadı. Yurtdışına açılmaya çalışan, medya tarafından pohpohlanan ismi aşikar şımarık futbolcuların aksine kendini hep geliştirip, dünyanın en zor ligi olan Premiership'te her sene öyle ya da böyle var olan bir takımda kaptanlığa, ve o mevkiiden 'efsanelik' mertebesine erişti.


Her ne kadar Alex Fergusonun '10 sene genc olsaydı, Manchester United için ideal bir oyuncu olurdu' sözü eminim biraz içini burkmuş olsa da, 30 yaşında Avrupa'ya çıkmış olması, hiçbirşey için geç olunmadığını kanıtlıyor, aynen Ümit Özat örneğinde olduğu gibi. Bu örneği gördükten sonra, Arda Turan, Semih Şentürk, Mehmet Topal, Servet Çetin, Gökhan Gönül, Batuhan Karadeniz gibi nicelerinin sonunun Hasan Şaş, Ümit Karan, Fatih Akyel, hatta Okan Yılmaz olmasını istemediğim için onlara 'geç olmadan kendinizi kurtarın, ve jübilenize kadar dönmeyin' diyesim geliyor. Tabi örnek olarak bu 4 oyuncuyu seçmemin kendine özgü değişik nedenleri var.

Tugay'ın yaşadığı gururun darısı bundan sonra da Tuncay'ın ve Nihat'ın başına diyelim.

Brezilya ile karşılaştığımız jübile maçı, benim için bir dönemin kapanması anlamına gelen bir gün olduğu için, belki de Hakan Şükür, BÜlent Korkmaz, Cüneyt Tanman, Muhammet Altıntaş, Suat Kaya, Simoviç, Cevat Prekazi, hatta Hagi'nin son maçlarını izlemekten bile daha fazla hüzünlendirmişti.
Artık izlemesi tüm Galatasaraylılar için angarya haline gelen Süper Lig'in kapanış mücadelesi olan Galatasaray-Sivasspor maçına göz atmamın tek nedeni olacak, Tugay'ın yıllar sonra Ali Sami Yen'e 'Galatasaray' amacıyla gelecek olması.
Okul dönemlerimin 2 büyük Galatasaraylı'sı Tugay Kerimoğlu ve Bülent Korkmaz'ı, birine yönetim kuklası haline geldiği için buruk bir şekilde veda etmek, diğerine ise yuvana hoşgeldin, kapımız sana her zaman açık demek için yıllar sonra aynı renkler altında el ele görmek istiyorum. Galatasaray'ın 14 senede 8 şampiyonluk gören 90'lardaki altın çağında (şu andaki en ufak başarısızlığı bile çekemeyecek hale gelmiş bir taraftar jenerasyonu yaratan, ve bana keyifli bir gençlik hediye eden takım) imzası bulunan 2 büyük kaptanını tekrar bir arada görmek milyonlarca Galatasaraylı'nın gözlerini dolduracaktır eminim ki.

Bu haftasonu, forması ile belki sahada yer alamasa da, çok sevdiği renklerle bezenmiş eski stadında, kulüp içinde başka görevlerde yeniden doğabilmek için kendisi için eminim ki son derece kutsal olan Ali Sami Yen cennetinde gözlerini futbola kapayacak. 2000 yılında UEFA kupasını ellerinde kaldıramadan gidişi sessiz oldu, umarım dönüşü muhteşem olacak.


Devamı - Tugay Olmak

Sivasspor Gururla Sunar: Gönüllerin Şampiyonu Camii

Asker Selamı, Atatürk fonu önünde Türkiye Bayrağı... Şimdi buna Gönüllerin
Şampiyonu Camii'ni de ekleyin. İşte size postmodern çağın Türk Teknik Direktörü

Korkarım bu olay kişiselleşmeye başladı. Şampiyon olmadan şampiyon olmaya ne kadar kızarsam, Bülent Uygun'un ekibi de beni şaşırtmaya yeminli olarak, her gün yeni bir bomba ile geliyorlar.

Hikayeyi uzun uzadıya anlatmayacağım, ekşi sözlükte okurken gördüm haber kaynağını, isteyenler bu linkten bakabilirler. Kıssadan kelamı, Sivas'ta bitemeyen bir camii, Bülent Uygun önderliğinde Sivasspor tayfasından maddi destek alıyor, karşılığında da camiinin isminin "Gönüllerin Şampiyonu Camii" olmasına karar veriyorlar. Yazıyı buraya kadar okuyup herhangi bir anormal durum görmüyorsanız lütfen buradan sonrasını okumayın, yok eğer siz de benim haberi ilk duyduğum zamanki gibi yüzünüzde aptal bir gülümseme ile kalakaldıysanız merak etmeyin sizin şoktan çıkmazına yardımcı olacağım, devam edelim...

Aslında Bülent Uygun'a kızmıyorum; Uygun bu toplumun yaşadığı afazileşmenin fazlasıyla farkında olan biri, bu futbol ortamında beşinci bir takımın şampiyon olmasının avant-garde bir duruşla mümkün olabileceğinin farkında. Böyle bir başarı için fark yaratması gerektiğinin farkında fakat içine girdiği döngü onu popülizm ile günlük başarı döngüsünde bırakacak gibi. Güvenç Kurtar, Rasim Kara, Ziya Doğan gibi seleflerinin arasından sıyrılmanın eşiğine bu kadar yaklaşmışken, verdiği demeçler, girdiği gereksiz polemikler hep bu döngünün daha da hızlı işlemesinden başka bir şeye yaramıyor. Şampiyonluk şansı azaldıkça görüyoruz ki tek derdi başarı, iyi futbol oynatmak, bir takım yaratmak, Bizans'a karşı duracak yeni bir Anadolu Mentalitesi yaratkmak falan değil. Başarının da parametrelerinin muğlaklaştığı, hak etme ile gasp etme arasındaki çizginin kaybolduğu bugünlerde, belli ki aradığı kişisel şampiyonluğunu çoktan elde etmiş gibi görünüyor. İyi orta her zaman golü getirmese bile, iyi PR cilalanmış başarıyı daima garantiliyor.

Niye okul değil de cami yapılıyor gibi tartışmalara girmek istemiyorum, takdir edersiniz ki "camii" buradaki pr hareketinin kilit noktası. İstanbul'u lailalardan ibaret bir batakhane havasında tanımlayıp, kendi bulunduğu şehri pir-u pak olarak gösteren zihniyetin doğru hamlesinden başka bir şey değil camiinin "isim hakkını" satın almak. Camii'ye Bülent Hoca'nın isminin, hatta Mehmet Yıldız'ın isminin verilmesini reddeden tevazu altındaki kibirli tavır ile bu isimleri bir ibadethaneye vermeyi öneren vakfın güce yanaşan yalaka tavrı hepimizin iradesinin önünde puslu bir ittifak kuruyor; kimse de şehirde sesini çıkaramıyor bu ittifağa, soramıyor "Niye Tanrı'nın uhrevi mekanına, dünyevi meselelerinizi taşıyorsunuz?" diye...

Zamanında, Galatasaray'ın UEFA Kupası'nı kazanması anısına yapılan anıt-heykel'e çok kızmıştım. Şimdi anlıyorum ki, Galatasaray'a yapılan şey hiçbir şeymiş. Gönüllerin şampiyonunun camiisinin olduğu bir ülkede, bu ülkeye Avrupa'dan ithal edilen tek kupanın (süper kupayı hep bununla bir paketmiş gibi görüyorum) sahibinin ismi bir coğrafi bölgeye verilmeliymiş. Bendeniz, Galatasaray Bölgesinin en büyük şehri olan Fatih Terim şehrinin Terim yakası'nda, Hagi Belediyesi'ne bağlı Ümit Davala semtindeki Belözoğlu-2 apartmanındaki dairemden bu yazıyı yazıyor olmalıydım. Ama işte Hayrettin'in yediği her golden sonra söylediği gibi "kıspmet değilmiş".


Devamı - Sivasspor Gururla Sunar: Gönüllerin Şampiyonu Camii

Transfer Dedikodusuymus Ablam - 6


Ee Turkiye Ligi disinda hemen butun ulkelerde sampiyon belli oldu ve malesef bu sene Avrupa veya Dunya Kupasi da yok. Futbolseverlerin yaz boyunca en buyuk eglencesi sallama transfer haberleri olacak kesin. Yaz boyunca devam edecek TDA'nin saglamasini Agustos ayinca kadrolar az cok sekillenince buraradan yapmayi dusunuyoruz blog ekibi olarak. Bir senedir mansetleri mesgul eden Diego bombasi en sonunda nihayete erdi, bu arada Gomez'in Bayern Munich'e transferi de icinde bulundugumuz haftada aciklandi. Fakat bu yazin en buyuk transfer bombalari Ronaldo, Tevez ve Ribery olacak gibi. Hemen Ronaldo'yla baslayalim.
Firildak Ronaldo mactan once Manchester benim evim sittin sene buradayim diye beyanatta bulunmustu. Bilmem artik maci sonu hayal kirikligiyla mi yoksa Puyol'a cok kil oldugundan mi 'seneye nerede oynayacagim hala belli degil' aciklamasinda bulunmus. Herhalde Ronaldo dun butun gece Real'de oynadigini ve Puyol'u dirsek manyagi yaptigini hayal etmis. Daha once cok yazdik artik Ronaldo Real'e gitsinde hepimiz kurtulalim. Bu arada boyle bir transfer gerceklesirse Real Madrid'e sempati duymayi uzun sure birakabilirim buradan aciklayayim.

Tevez ile ilgili cok onemli bir gelisme yok ama, Liverpoollu Mascherano Arjantin'in Radio la Red'ine seneye Tevez ile birlikte oynamak istedigini aciklamis. Tabi bu is Mascherano istiyor diye olmaz ama uzun zamandir duydugumuz Liverpool-Tevez flortunu destekleyen nitelikte bir aciklama olmus.

Ribery icin Manchester United ile Chelsea'nin kapisacagi soyleniyor. Chelsea'nin Ribery icin Bayern'e odeyecegi soylenen fiyat 43 milyon pound. Bu parayi General Motors' a verseler kuresel ekonominin toparlanacagini dusunuyorum. Bu arada Bayern Munich yaptigi resmi bir aciklamayla su anda dek kendilerine Ribery icin bir teklif gelmedigini acikladi. Eger gercek boyleyse bu 43 milyonu kim neresinden uydurdu baya merak ediyorum.

Butun bu sasali transfer haberlerinin yaninda Inter bombayi patlatabilir. Deco, Inter ile gorusmelere basladigini aciklamis. Deco aslinda Chelsea'de cok iyi baslamisti ama sonra sakatliklar ve teknik direktor degisimleri sonunda ilk onbirde yer bulmasi zorlasti. Mourinho ile tekrar bulusmak Deco'ya iyi gelecektir.

Son olarak Marsilya'nin futbolcusu olan ama bu sene kiralik olarak Sunderland'de oynayan Cisse gelecek sene yine kiralik olarak bir klube verilecekmis. Forvet arayan Turk takimlarina duyurulur.
Devamı - Transfer Dedikodusuymus Ablam - 6

Trevi Doldu Tasti


Maçtan once içki yasagi baslamisti zaten ve sabah 6'ya kadar surecekti. Onceki gunden tedbirli yaninda içkisiyle gelen 3-5 kisinin disinda kimse birsey içemedi. Maç çikisi once Spagna'da basladi kutlamalar sonra Trevi'ye yurundu ve Barça formali 50-100 kisinin hoplaya ziplaya havuza atlamasindan sonra zirhli polislerin ve panzerimsi iki aracin gelmesi cok surmedi.

Içki satilmadigindan midir, yoksa barça taraftari mi delikanli bilmiyorum ama hiç olay cikmadi ve yarim metre onlerinde bagira cagira laylaylom sarkilar soyleyen taraftarlar varken çesmeyi çepeçevre çeviren (iyi ki ç harfim varmis) polisler esniyorlardi. 3-5 kendini bilmez ( :) ) provokator italyan polislere laf atti etti ama dun gece sadece Avrupa'nin en iyi takiminin hakli sekilde sampiyon olusunu kutlayan insanlar vardi. Ben sahsen 2 haftadir kaybediler lig maçlarina ve kaçan puan ve gol rekorlarina biraz bozulmustum ama sonunda Barçali olmak için ne guzel bir yil olmustu...

Herkese afiyet olmustur umarim, tek uzucu sey buyuk ihtimalle bu takim bu performansinin uzerine çikamaz. Herseyi kazaninca insanoglu bi doyuyor sanki...

Devamı - Trevi Doldu Tasti

futbloglar.com Bloglar Arası Banner Değişimi

Bugün itibarı ile 'futbloglar.com Bloglar Arası Banner Değişimi' hayata geçti. 3Puan'ın öncülüğünde oluşan fikre kendi çapımızda anında destek vermiştik daha sonra Futbloglar.com çatısı altında bu fikir hayat buldu. Sağ tarafta bannerlerın dönmeye başladığını görebilirsiniz. Şu an oluşumun içinde bulunan altı blogdan biriyiz. Detaylı bilgi ise burada... Umarım amacına ulaşır...

Devamı - futbloglar.com Bloglar Arası Banner Değişimi

27.05.2009

Galatasaray & Transfer Sezonu

Kendimce ihtiyac duydugumuz mevkilere hangi transferleri yapabiliriz diye kucuk bir arastirma yaptim. Seneye Avrupada oynayip oynamayacagimiz, yapacagimiz transferleri mutlaka etkileyecektir. Eger 4.cu olursak 2.ci on elemeden katilacagiz ve bu maclarin tarihi 16-27 Temmuz olacak. Bu sene kurulan Avrupa liginden elde edilen gelirler Sampiyonlar ligi kadar olmasada Tv yayin gelirlerinin ve reklamlarin artik Uefa tarafindan kontrol edilmesinden dolayi gelirlerini 4'e 5'e katlamasi bekleniyor. Ornek vermek gerekirse gecen seneki sistemde CL liginde oynayan takimlar 468 milyon pound gelir elde ederken Uefa kupasinda oynayan takimlarin paylastigi para sadece 32 milyon pound idi.

Takasda kullanabilecek futbolcularimiz: Ferdi, Volkan Yaman, Mehmet Guven, Umit Karan, Nonda, Aydin (Kiralik), Necati, Aykut (Kiralik),Orkun.

Transfere ihtiyacimiz olan mevkiler:
Kaleci + Yedek Kaleci
Sag Bek
Stoper
Defansif Orta Saha
Forvet

Kaleci:

Carlos Cameni (Espanyol- Yas: 25)
Sozlesme bitis tarihi : 31 mayis 2009
Illede bonservisi elinde bir kaleci almak istiyorsak daha genc ve daha iyi bir kaleci olan Cameni'yi almamiz lazim. Kamerun Milli takimin kalecisi olan Cameni, Volkan Demirel'in degajla atacagi yere eli ile pas atabilir. Su an Afrikan'in en iyi kalecisi olan Cameni'yi kacirmamiz lazim.

Ufuk Ceylan (Manisa Yas: 23 )
Sozlesme bitis tarihi : 31 Mayis 2010
Cok sansiz sakatliklar yasadi. 1.95 boyunda, muthis refleksleri olan bir kaleci. Yabanci kaleci alinacaksa arkasina Ufuk Ceylan'i alip Orkun'u gonderirim. Aykut'u bir 1.ci lig takimina kiraya verelim oynasin 34 mac gostersin kendini.

Defans:

Blica (Sivas- Yas:30)
Servet ile cok iyi bir ikili olurlardi ama Fenerbace'nin Blica'yi transfer edecegini dusunuyorum.

Orhan Sam (Hacettepe - Yas: 23 )
Sozlesme bitis tarihi : 31 mayis 2009
Hem stoper hem sag bek olarak oynayabiliyor. Sivas'in su ara cokda formsuz olan Abdulrahman icin ucuk paralar isteyecegini dusunursek sozlesmesi bu sene sonu biten Orhan Sam'i kacirmamiz lazim.

Ismail Koybasi (Gaziantep Yas:19 )
Sozlesme bitis tarihi :31 Mayis 2012
Bir orta saha oyuncusu olmasina ragmen bu sene sol bek olarak oynadi ve cok basarili oldu. Defansini ve fizigini biraz gelistirirse muthis bir sol bek olur.

Giourkas Seitaridis (Atletico Madrid- Yas: 28)
Her sene gundemize gelen Seitaridis, yaklasik 10-15 gun once Atletico Madrid tarafindan kadro disi birakildi. Bu kadar kaliteli bir sag beki, buyuk bir bonservis parasi vermeden cok rahat alabiliriz.

Andreas Beck (1899 Hoffenheim- Yas:22)
Almanya Umit Milli takimin sag beki idi, A milli takimina secildi. Alinmasi cok zor ama alinirsa kaca aldiysak 2 katini satabilecegimiz bir futbolcu. Gercek yeri sag bek ama ayni zamanda her iki ayaginida kullanabildigi icin sol bek olarakda oynayabiliyor. Kullandigi hatti TEM otobanina cevirip nefis ortalar kesiyor.

Orta Saha:

Sezer Ozturk (Manisa Yas: 24 )
Sozlesme bitis tarihi : 31 mayis 2010
1985 dogumlu orta saha oyuncusu. Klasik bir kosmayan 10 numara kesinlikle degil. Bana Deco'nun Porto'da ilk parladigi yillardaki halini animsatiyor. 2006 yilinda Nurnberg'den Vestel'e geldi. Alisma devresini atlatti bu sene orta sahada oynamasina ragmen 17 golu var. (14 lig, 3 kupa) Lincoln'un durumu ortada. Sacma sapan adamlar pesinde kosacagimiza 31 mayis 2010'da sozlesmesi biten Sezer'i mutlaka transfer etmeliyiz.

Demy de Zeeuw (AZ Yas: 26 )
Az Alkmaar'ín kilit adamlarindan biri on libero oynuyor. Hollanda Milli takiminda da zaman zaman forma giyen de Zeeuw en az Aurelio kadar iyi bir on libero. Mehmet Topal cok iyi bir kesici ama topu kaptiktan sonra verdigi paslarda sorun yasiyor. Yaninda De Zeeuw gibi biri oynarsa verimi cok daha fazla artar. Fenerbahce ile oynadiklari macda Kadikoy'de golu var.

Alou Diarra (Bordeaux Yas: 28 )

2005 senesinde almayi denedik paramiz yetmedi Lyon'a gitti. Lyon da 1 sene oynadiktan sonra Bordo transfer etti. Fransa milli takiminda Vieara'nin yedegi olan Diarra'yi Bordo deplasmanina gittigimizde canli gozle seyrettim ve keske bizde oynasa dedim. Bordo maclarini hatirlayanlar icin 4 numarayi giyiyor. Dayanikli ve guclu bir fizige sahip. Boyu uzun olmasina ragmen teknigi bizim tum defansif orta saha oyuncularimizdan daha iyi oldugunu dusunuyorum.

Murat Ceylan (Gaziantep - Yas: 21 )
Sozlesme bitis tarihi : 31 mayis 2010

Turkiye'nín yeni Okan Buruk'u. Bitmeyen enerjisi ile tum mac kosabilecek bir on libero. Ucuk fiyatlar istenmez ise takas ile alabilecegimiz bir futbolcu.

Mustafa Sarp (Bursaspor - Yas: 29 )
Sozlesme bitis tarihi : 31 Mayis 2009
29 yasinda on libero mevkiginde oynuyor. Istanbul dogumlu ve cok duzgun bir karekterli bir oyuncu. Yeni Ayhanimiz olabilir. Sezon basi 4-5 gol atan (ilk yaridaki macda bize 1.ci golu Mustafa atti) Mustafa Sarp'in sozlesmesi sezon sonu bitiyor. Mutlaka almamiz lazim.

Forvet:

Marc Janko (Red Bull Salzburg- Yas: 26)
Sozlesme bitis tarihi : 31 Mayis 2013
Baros'un yanina pivot santfor almak istiyorsak, Kuranyi veya Gomis'i alamayacagimiza gore 72 macda 55 gol atan (Bu sezon 5 macda hat trick yapti) Jankoýu almayi denemeliyiz.

Ozguncan Ozcan
Bu sezon kiralik olarak gittigi Sakarya'da 17 gol atti. Kesinlikle hazirlik kampina goturulmeli ve bir sans verilmeli.

Mustafa Pektemek (Genclerbirligi Yas: 21 )
Sozlesme bitis tarihi : 31 Mayis 2013

Cok atletik ve gol vuruslari henuz tecrubesiz olmasina ragmen cok iyi olan bir forvet. Bu sezon devamli ilk 11 oynamamasina ragmen ligde 8 golu var.

Pierre Gignac (Toulouse- Yas: 24)

Toulouse'da bu sezon ilk oynamaya basladi ve kimsenin beklemedigi bir patlama yapti. Su an 21 gol ile Fransa gol krali olan Gignac, her iki kanatdada oynayabilen ve forvet oyuncusu olmasina ragmen cok iyi frikik kullanabilen bir oyuncu.

Devamı - Galatasaray & Transfer Sezonu

Galatasaray & Co Adriaanse

Eger gercekten ilgileniyor isek seneye Adnan Sezgin hala Futbol A.S.'nin basinda ise Adriaanse'nin ligin 2.ci haftasi cekip gitme orani yuksek olur.


61 yasinda olan Co Adriaanse tam bir sistem ve disiplin adami. (Hollanda'da Van Gaal'e bu yonu ile cok benzetiliyor) Teknik direktorluk kariyerine bir kac 2.ci lig takimini birinci lige tasiyarak baslayan Co daha sonra 1992-1997 yillari Ajax alt yapisinin basina gecti . Ajax tarihinde cok onemli bir yeri olan Co, 1995 yilinda Avrupa sampiyonu olan takiminin temelini olusturan De Boer kardesler, Seedorf, Kluivert gibi futbolculari A takima cikartmistir. 1997 yilinda Willem II'yi (ligimizin Konyaspor'u) cok kucuk bir butce ile uzun yillar sonra Uefa kupasina sokmus ama asil patlamayi 1 sene sonra ayni takimi Hollanda ligi ikincisi yapip Sampiyonlar ligine sokmustur.

Willem II'de gosterdigi basaridan dolayi Ajax'in basina gecen Co yonetim ile sorunlar yasamaya baslamis ve takimi lider iken gorevinden alinip yerine Koeman getirilmistir. O sene ligi Ajax sampiyon olarak bitirmisdir.

2003-2005 yillari arasinda AZ'in basina gecen Co, kucuk butceli olan bu takimi 1980 yilindan sonra ilk defa avrupa kupalarina katilmasini sagladi. Daha sonraki sene sezonu ilk yarisini lider bitirmesine ragmen sezonu sampiyon bitiremedi ancak UEFA kupasinin yari finalinde 123.cu dakikada yedigi golle Sporting Lisabon'a elenen Co, ligin sonunda Hollanda'da yilin Teknik direktoru secildi.

Porto yonetimi 2 sene icinde bir Uefa kupasi bir Sampiyonlar ligi kazandiran Morinho'nun Chelsea'nin basina gecmesinden sonra takimin basina CO Adriaanse'yi getirmistir. O sene Porto'yu hem lig hemde kupa sampiyonu yapan Co, oynattigi hucum futboluna ragmen avrupanin en az gol yiyen takimi yapmayi basarinca Portekizde yilin teknik direktoru secildi. Takima istedigi transferler yapilmayinca yonetim ile kavga etti ve sezon baslamadan istifa etti. (Istedigi transferler gayet makul fiyatli futbolcular idi bir tanesi su an Liverpool 'da oynanayan Dirk Kuijt o zamanki bonservisi parasi 5 milyon euro civari) Kosesine cekilip dinlenmek yerine ilk once 4 ayligina Ukrayna'ya daha sonra Suudi Arabistan'a giden CO istedigi ortami yakalamayadi ve bu sezon basina Red Bull Salzburg'un basina gecti ve takimi sampiyon yaptigi gun istifa etti.

4-3-3 sistemini belkide dunyada en iyi oynatabilen teknik direktorlerinden biri olan Co, cok detayci ve disiplinli antremanlari ile unludur. Arda, Mehmet Topal,Semih,Aydin etc gibi genc futbolcularin gelisimine cok buyuk katkilari olacagini dusunuyorum. Yaptirdigi komando antremanlari o kadar unludur ki futbolcularin kendisine taktigi lakap psycho Co'dur. (Bu tur antreman metodlari ile unlu baska bir isim Felix Magath'dir ve Wolfsburg ile Almanya sampiyonu olmustur)
Skibbe ile olan biz hocamizi cok seviyoruz devri, yaptirdigi antremanlardan ve taviz vermedigi disiplininden dolayi biter ama 4-5 hafta sonra takima yaptirdigi agir antremanlar meyvelerini vermeye baslar kosmayan savasmayan oyuncu kulubude oturur. Bu oyuncular takima girmek icin savas verirse buyuk bir rekabet baslar bundanda gs kazancli cikar. Diger yolu tercih edenler ile yollar ayrilir. Emin olun gunun sonunda futbolcular Co'ya Skibbe'den cok daha fazla saygi duyacaklardir.
Son 2 haftada hem Az'in hemde Ajax'in teknik direktorluk tekliflerini ret eden CO'yu gercekten getirmek istiyorsak kendisini para ile degil, gs'in alt yapisini,kulup tarihini hedeflerini dogru bir sekilde anlatarak takimin basina getirebiliriz.

Bizim icin su ortamda iyi bir secim olacagini dusunuyorum, ama Medyada kimsenin yalakasi olmamasi sorulan sacma veya alakasiz sorulara sert cevaplar vermesi ile unlu olan CO, Turk medyasi ile buyuk problemler yasayacaktir. Sirf bu yuzden medya ustune cok gidecektir. Ayni karektere sahip olan Van Gaal gelse idi bu tur problemler ile karsilacakti ancak kariyerinde daha buyuk takimlar calistiridigi icin (Barca-Hollanda milli takimi) basin ustune gitmekden biraz cekinebilirdi.

Co hakkinda kafama takilan tek sey, bilmem hatirlarmisiniz Besiktas Hollanda'dan Cihan'dan bile kotu olan Fatih Sonkaya adli bir sag bek transfer etmis idi. Bu futbolcuyu Besiktas'dan Porto'ya transfer eden kisi olan Co herhalde hatasini gecde olsa anladigi icin sadece 4 macda oynatip kiraya vermisdi.

Gecen Agustos ayinda Sampiyonlar liginden elendigimiz gunlerde Skibbe sallanirken adi gundeme gelmis ve insallah olmaz diye dusunmusdum. Nedeni ise Hazirlik kampini kendisinin yapmadigi bir takimi kendi oyun sistemi ile oynattirmaya calisacak ve basarisiz olacak idi.

Sonuc olarak Co dunyanin en iyi teknik direktoru degildir. Ama bugunki gs'in sartlarinda bizi basariya ulastirabilecek bir teknik adamdir. (Ayni Gerets gibi) Le Guen yerine kesinlikle Co'yu Galatasaray'in basinda gormek isterim.
Devamı - Galatasaray & Co Adriaanse

Yeni Duzenin Gercek Sampiyonu


Yuzyillardir suren dominant gucunu Yeni Dunya’ya devretmeye hazirlanan Avrupa’nin Dunya Savaslari ile bogustugu donemde Alpler’in dogusunda sportif sosyallesmenin ilk halkasi olan Mitropa Kupasi ile basliyor hersey. Avusturya-Macaristan, ve dadaslardan Isvicre, Yugoslavya ve Cekoslovakya gibilerin ilk etkilesimleri, su an dunyanin belki en cok takip edilen spor organizasyonu olan Sampiyonlar Ligi’nin temellerini atiyor. Ve onun takipcisi olan ‘Coupe des Nations’ ilk gayriresmi Avrupa Sampiyonu’nu cikariyor, Macar Ujpest FC.

Aradan yaklasik 4 nesil gecmis, ve futbolun oynanis tarzi, gerek oyun ici, gerekse oyun disi duzenlemeleri tamamen degismis durumda. 7-3, 5-3 gibi golun peynir ekmek gibi atildigi finallerin yasandigi, 1966’i mutlu sonla bitiren ful Ispanyol Real Madrid ile 80’lerin sonlarinda politik guclerin yardimiyla zirveye tirmanmayi basaran Cavusesku’nun komple Rumen Steaua Bukres’i, 50’lerin Franco gudumlu efsanevi Real Madrid donemlerinden; Ingiliz’den cok Fransiz takimini andiran Arsenal, Ispanyol kokenli Liverpool, siyahi Brezilyali oyunculari ile asil goruntusunden sapmis CSKA Moskova, kadrosundaki 28 futbolcudan sadece 5’i Ada’li olan Chelsea, sahipleri dunyanin dort bir yanindaki farkli ulkeden petrol ve silah zengini olan takimlarin at kosturdugu bir lig olmus durumda. Artik altin jenerasyonlarin bile paraya ve reputasyona kafa tutmayi basarmasi cok zor Sampiyonlar Ligi’nde.

O yuzden eski ismiyle Sampiyon Kulupler Kupasi ve su anki hali Sampiyonlar Ligi olan iki konsepti birbirinden az cok ayirmakta fayda var. Aslinda Kupa’nin isminin degismesi degil bu farki yaratan. Ozellikle 1996 yilinda yururluge giren (ulkemizdeki yabanci sayisinin agir agir artirilmasini da tetiklemis olan) Bosman kurali, ve 1997-98 sezonundan itibaren uygulanmaya baslanan, bir ulkeden birden fazla takimin bu kupaya katilmasina izin verilmesi, bir anda (1)AB vatandasi oyuncularin Avrupa icinde; bunu takiben (2)Avrupa kuluplerinin Dunya capinda entropi artirmasina neden oldu (yaziya biraz Turbulent esansi katalim), ve zincirin son halkasi olarak (3) AB disi ulkelerden gelen kaliteli oyuncular icin Avrupa kuluplerinin kapilarini acti. Binaenaleyh, Avrupa futbolu bir nevi Hollywood filmine dondu, ve artik gozler futbolcularin eninde sonunda varmak istedigi 3 lige cevrildi, Ingiltere, Ispanya ve Italya (bir tutam da Almanya). Hatta bunlardan Ingiltere ligi ozellikle 2000’lerden sonra iyice sosyetik bir kokteyl havasina burundu.


Yarin 2008-2009 sezonunun Sampiyonlar Ligi finali oynanacak, ve –bir formalite kupasi olan Kitalararasi Kupa’yi saymazsak- dunyanin en iyi ve en gozde kulubu bir nevi tahtinda yerini almis olacak. Sahsi gorusum, bu sezonki finalin su ana kadar izleyecegim finallerden -sezon baz alinarak- sona kalan 2 takim olarak en kaliteli final olacak olmasi. Bir nevi en cok hakedenlerin maci olacak, ve arz-talep dengesini en iyi tutturacak eslesme. Yukaridaki nedenlere baglamak gerekirse…

- 2 takimin da bahsettigim son 12-14 yillik endustriyel futbolun oturma surecinde on plana cikan 3-4 goz onundeki ligin en sukse yapmis takimlardan olmasi, ve buna bagli olarak ozellikle Avrupa futboluyla cok icli disli olmayan bircok kisiyi TV basina cekecek olmasi (UEFA’nin agzinin suyunu akitan neden)
- Biraz eski kafayla –ancak isin ozune donup- bakmak gerekirse, 2 takimin da kendi yaristigi ligin puan reputasyonunu kullanarak Sampiyonlar Ligi’ne ulasmasindan ziyade, liglerinin gercek ‘Sampiyon’lari olmalari (bu sezon icin konusursak)
- Bircok kisi icin hala bir soru isareti olan Ronaldo vs. Messi sorusunun cevabinin ‘kazanan her zaman haklidir’ felsefesi icerisinde bulunacak olmasi
- Bir yanda 23 senedir tek kisinin etrafinda kurulmus olan bir ekolun son meyvesi, diger yanda ise yonetim ve teknik direktorden bagimsiz olarak oturmus bir futbol ekolunun en kaliteli jenerasyonunun olmasi
- Artik kendi liglerine bakilmaksizin Sampiyonlar Ligi’ne default katilan 4 Ingiliz takimiyla (dortlunun en zayif halkasi Arsenal de dahil olmak uzere) an itibariyle futbol acisindan basedebilecek tek takimin finalde bu 4lunun en iyisiyle eslesmis olmasi.
- Hepsinden cok, futbol kalitesi olarak Avrupa’nin en doyurucu futbolunu oynayan 2 takimi olmasi.



Gonlum bordo-mavililerden yana, ama mantigim nedense Ferguson FC’nin alacagini soyluyor. Nitekim, Sir’in kanimca yukariyla baglantisi kuvvetli, oyle ya da boyle kazanmayi biliyor.
Bkz. 1999 - son dakika mucizesi
Bkz. 2008 – Chelsea’nin son penaltisinda Terry uzerindeki voodoo bebegi etkisi



Devamı - Yeni Duzenin Gercek Sampiyonu

Mac Oncesi Ferguson Guardiola Muhabbeti

"Evet Messi muhtesem bir oyuncu. Ona karsi gecen sene iki kere oynadik ve ne kadar guclu olabilecegini biliyoruz. Bununla bas edebiliriz. Boyle oyuncularimiz var. Kolay olmayacak, buyuk oyunculara saygi gostermek zorundasiniz ve biz yarin ona saygi gosterecegiz. Hem Ronaldo hem de Messi'nin ne kadar tekme yerse yesinler hucum etme yetenekleri ve cesaretleri var. Ama ikisinin de farkli ozellikleri var ve onlari ayirmak cok zor. Yarin iyi oynamamiz gerekiyor. Konsantrasyon cok onemli olacak. Biraz da sans. Oyunun onemli anlarinda birazcik sansli oluruz umarim."

"Benim bir metodum yok; iyi oyuncularim var ve herseyin anahtari bu. Onlarsiz Roma'da olamazdim. Takimi oyuncular olusturur. Ben sadece dogru yapmadigimiz seyleri duzeltmeye calisirim, iyileri tutup kotulerden arinmaya calisirim. Butun bunlari sezon basinda hayal bile edemezdim. Iyi bir is yapmak istiyordum ama bu cok fazla oldu. Ilk yilimda ligi ve kupayi kazanmak inanilmaz ve simdi de Avrupa'nin en iyi takimiyla mucadele edecegiz. Bu maca hazirlanmak icin yeterince vaktimiz oldu ve dogru kafa yapisindayiz. Buraya kazanmak icin geldik. United cok iyi bir takim; onlarla oynamak bir zevk ve ayricalik. Onlarin hucum yapmadiklarini sadece kontra-atak yaptiklarini soyluyorlar ama biz iyi oynamazsak bize saldiracaklardir."
Devamı - Mac Oncesi Ferguson Guardiola Muhabbeti

26.05.2009

Mac Oncesi Ronaldo Messi Muhabbeti

"Daha once bir cok basari kazandigimi biliyorum ama citayi hep yuksek tutarim. Cok hirsli bir insanim ve guclu bir karaktere sahibim. Bireysel bir seviyede benim icin en onemli olan sey kendimdir. Baskalari ne derse desin boyle dusunuyorum. Bu hic bir zaman degismeyecek. Hem klup seviyesinde hem de bireysel olarak kazanmak icin hirsim gittikce artacak. Kazanma duygusunu seviyorum. Ben bir 'kazanan'im ve bu yuzden daha cok basari istiyorum. Diger takimlara haksizlik etmek istemem ama gecen sene final disinda bizim icin en zorlu tur Barcelona'ydi."




"Biliyorum ki bu finalden bi oncekine gore cok daha fazla zevk almaliyim. Sampiyonlar Ligini kazanmamis bir suru oyuncu var. Iste bu yuzden ozel bir olay Sampiyonlar Ligi, fakat bu kupayi kazanmak icin iyi oynamaniz ve butun bir sezon boyunca iyi performans gostermeniz gerekiyor. Her macin ayri bir guzelligi var ama benim oynadigim bir takimin finali kazanmasi tabiki bambaska bir sey. Gecen sene Manchester bizim onlara saldirmamizi bekledi ve kontra-ataklarla sanslar buldu. Ama finalin baska bir tadi var ve daha acik bir mac olmasini umut ediyorum. Futbolu seven herkes Ronaldo'ya hayranlik duyar. Ama bu mac iki buyuk takim arasinda ve bir futbolcuya indirgenemez. Bunun Christiano'nun mu yoksa benim mi daha iyi oyuncu olmamizla bir alakasi yok. Ikimizde kendi takimlarimizla sampiyon olup kupayi kaldirmak istiyoruz."

Roportajlar UEFA.com'dan.
Devamı - Mac Oncesi Ronaldo Messi Muhabbeti

Mourinho Sözleşmesini Uzattı, İspanyol Basını Panikte

Moratti akıllı davrandı, 3 seneliğine Portekizli'yi bağladı.

Bugün dükkanı teknik direktörlerle açtık, öyle devam edelim. Aceto'da yazılmıştı Real 'in Mourinho saplantısı, fakat sanılanın aksine Real bu sefer avucunu yaladı. İnter resmi açıklamayı yaptı, Mourinho ile sözleşmelerini 1 sene daha uzatıp 2012'ye kadar çektiler. Artık Real'in herkese her zaman alamayacağını öğrenmesi gerekir, hele de ezeli rakipleri karşısında böylesine ezildikleri bir senede, nerede kaldı "Los Galacticos" günleri diyesi geliyor insanın! Eğer Mourinho'yu yanlış tanımadıysak, onun hedefi artık şampiyonlar liginde zirvedir. İnter 15 yıldır doğru düzgün bir şey yapamıyordu. Şike skandalı önlerini açtı, bir de Mourinho'yu getirince, Calcio'da renkler mavi-siyaha çaldı son yıllarda. Bakalım, Mourinho'nun sözleşmeyi uzattığı gün, Diego'da Juve'ye resmen transfer oldu. Gelecek sezon umarım daha rekabetli geçer, sonuçta tekrarlanan başarı sıkıcıdır.

Devamı - Mourinho Sözleşmesini Uzattı, İspanyol Basını Panikte

Sorulmaya Korkulan Soru

Good Old Days: Aberdeen O'nun sayesinde Old Firm'e kafa tuttu.

Futbol dünyasında sorulmaya korkulan soru nedir? Tabii ki, Alex Ferguson "gerçekten" bu işi bıraktıktan sonra, ManU'nun başına kimin geçeceğidir.

Her sene başında yapılan, "artık bu sene ayrılıyor", "Ferguson son sezonum dedi" tarzı haberleri bir kenara bırakırsak, eğer "İskoçsman" saha kenarında ölmeyi planlamıyorsa, yakın bir gelecekte bu işi bırakmayı düşünecektir. Halihazırda 67 yaşında olan Sir, herhalde bir 3 yıl daha bu işe devam eder. Fakat Manchester United'ı bıraktığı an, modern futbol tarihinin dönemeci olacak, özellikle İngiltere'de yıllardır süklüm püklüm oturan pek çok takım eski günlerine dönmeye çalışacaktır.

Mourinho mu? Keane mi? Fatih Terim mi? (Bizim basından bekliyorum böyle bir bomba, hatta Ferguson ile Terim beraber yemek yer, İngiltere'ye gitme konusunda kararsız olan(!) Terim'i Ferguson ikna etmeye çalışır...)

Benim tahnimim çok farklı biri olacak, David Moyes... Everton'un teknik direktörü, Ferguson'un referansı ile ManU'ya geçebilir birkaç sene içinde, bunu da Dezsen buraya yazmıştı dersiniz.

Peki sizin olası adaylarınız kimler?
Devamı - Sorulmaya Korkulan Soru

25.05.2009

Futbol Filmleri -2 Goal! The Dream Begins


Buradaki ilk futbol filmi elestirisini Zidane belgeseli ile ilgili olarak yapmistim. Aradan oldukca zaman gecti ve en sonunda uzun suredir izlemek istedigim Goal! The Dream Begins (bundan sonra kisaca 'Goal') adli filmi dun DVD'den seyrettim. Sanatsal olarak pek bir basarisi olmasa da oldukca eglenceli ve beklenildigi gibi futbol dolu bir film. Gavurca soylemek gerekirse Hollywood'un klasik 'underdog' (galip gelmesi beklenmeyen, zayif, gucsuz anlaminda) hikayelerinden. Kanimca Premier Ligi'ni takip edenler ve ozellikle Newcastle United hayranlari bu filmi seyrederlerse oldukca tatmin olacaklardir. Konuya ve karakterlere girmeden once film hakkinda kisa birkac bilgi vereyim. Goal aslinda 2005 yilinda vizyona girmis ve pek de yeni bir film sayilmaz. Ingiliz yonetmen Danny Cannon film dunyasinda cok populer biri degil, fakat CSI'in yonetmeni olarak bir cok kisinin sevgisini kazanmistir sanirsam. Goal'de de biraz dizi havasi yok desek yalan soylemis oluruz. Ha bir de berbat bir film olan Judge Dredd'i yonetmisligi var sevgili Cannon'un. Filmin ana aktoru Santiago rolunu oynayan Meksikali Kuno Becker. Kuno Becker iyi bir aktor fakat malesef cok iyi bir futbolcu degil. Filmde top surerken ve sut atarken yaptigi sakarliklar gercek mac izleyecisinin gozune batacaktir. Ama sonucta bu bir film ve filmlerde aktorler oynar profesyonel oyuncular degil. Diger onemli karakterler Santiago'nun menejeri Glen Foy, kiz arkadasi Roz, ve takim arkadasi Gavin.

Hikayeye gelirsek (merak etmeyin spoiler yok), ailesiyle beraber sinirdan Amerika'ya kacak olarak giren Santiago o sirada Los Angeles'i ziyaret eden Glen Foy tarafindan kesfedilip, Newcastle'in alt yapisina aliniyor. Santiago'nun amaci bir aylik deneme suresince kendini menejere ispat edip profesyonel bir futbolcu olabilmek. Bu sirada Santiago'nun basina bir suru aksilik de geliyor tabi: ailevi sorunlar, takim ici problemler, gece hayati (bu konunun detayli bir incelemesi icin Ilyas Salman'in Ya ya ya Sa sa sa filmini seyrediniz), saglik sorunlari falan filan. Santiago gercekten sempatik bir karakter ve film boyunca insan onun basarli olmasini istiyor dogal olarak.

Filmin aksiyon cekimleri yani mac anlari gayet basarili. Kamera acilari oldukca guzel ve gercek maclarla aktorlerin cekimleri iyi harmanlanmis. Filmde Newcastle'dan ve Avrupa'dan bir cok unlu futbolcu da figuran olarak yer aliyor. Alan Shearer'i antremanda ve agirlik calisirken gormek guzel bir surpriz oldu. Ayrica Newcastle'in o zamanki kadrosu da peh peh peh dedirtiyor insana. Bir de simdiki sefalete bakin. Dunyanin en zengin 20 klubunden biri kume dustu. Demek para saadet getirmiyormus. Neyse konuyu dagatmayalim. En kisa sekilde ve klise olarak anlatmak gerekirse 'gunumuzde gecen bir futbol masali' diyebiliriz Goal icin. Buyuk ihtimalle baskalari demistir bile zaten bunu. Futbolu seviyorsaniz biryerlerden bulun ve mutlaka seyredin.

Not: Bu filmin ikincisi ve ucuncusu de cekildi. Su anda Goal 2 - Living the Dream'i seyrediyorum. Kisa zamanda onun elestirisi de gelecektir.
Devamı - Futbol Filmleri -2 Goal! The Dream Begins

24.05.2009

Besiktasi Tutmanin Dayanilmaz Hafifligi



Her seyin oldugu ama aslinda hic bir seyin olmadigi bir futbol gunu gecirdik. Insan kendi takimi yaris disi kalinca cok daha objektif oluyor futbol izlerken. Sampiyonlar Ligi'ni de herhalde bu nedenle seviyorum. Sozu uzatmaya gerek yok zaten baslikta soyledik bu sezon butun takimlar arasinda en cok sampiyon olmasini istedigim takim Besiktas. Bilmem surekli ailesini stada suruklediginden midir nedir, Yildirim Demiroren bile bir sempatik geliyor bana artik. Eskiden ekranda sinirli sinirli konusan ve koca kafasi kizarip patlayacak gibi duran herhangi bir takim elbiseli adamken, gun gectikce sportmen bir aile babasi portresi cizmekte kendisi. Eski dostlar Yusuf, Nobre ve Rustu'yu sevmemek mumkun mu? Yusuf her macta kendine bir kere daha hayran biraktiriyor. Yusuf'un gollerini ancak ucuncu tekrarda anlayabiliyoruz, (tarifi gizliymis meshur 'Yusuf Golu'nun). Inanmazsiniz, Rustu'nun uzaktan zombi inlemesi gibi duyulan bagirmalari hala duygulandiriyor beni. Nobre'den de mac sonunda Haluk Levent'ten bir sarki soylemesini bekliyorum bazi bazi, cok muhtesem olurdu bence.
Sivas daha macin baslarinda yenik duruma dusunce ve Besiktas'in golu gelince 'ulan sampiyonluk macini seyrediyormusum meger' dedim. Sonucta boyle olmadi ama yarin gazetelerin spor sayfalarina koymak icin cok orijinal bir fikrim var: "Besiktas Sampi.." Haftaya oynanacak maclara bakarsak Besiktas aslinda gercekten 'sampi'.
Yillardir keske Anadolu'dan sampiyon ciksa, ligimiz zevkli olsa diye konusuyoruz fakat Sivasspor'un dayanilmaz iticiligi bu hevesimizi kursagimizda birakali uzun zaman oldu. Teknik direktoru ve yonetimiyle Sivasspor aslinda birakin normal sampiyonlugu gonullerin sampiyonu da olamaz bu sene. Trabzon da matematiksel ve geometrik olarak devam eden sampiyonluk sansini bu hafta kaybetti ama metafiziksel olarak hala yarista var diyebiliriz.
Gonullerin sampiyonu Besiktas. Gonullerin ve ligin sampiyonu tek takim olunca zaten insan keyifle futbol izliyor. Besiktas'in sampiyonlugu belki daha kesin degil ama ben buradan simdiden tebrik ediyorum butun Besiktasli arkadaslarimi. Iyi olan kazansin...
Devamı - Besiktasi Tutmanin Dayanilmaz Hafifligi

"Biz Zaten Şampiyonuz" Yok Ya!!!

Daha şampiyonun belirlenmesine 180 dakika var ve 3 takım da kıyasıya mücadele ediyor. Sağolsun FourFourTwo'nun Türkiye sürümü, Türbülent'e saygı duruşu yapar gibi bir başlık seçmiş. "Biz zaten şampiyonuz."

Bir süredir Bülent Uygun'un takımına değil ama açıklamalarına bağımlı hale geldim. Oynattığı futbol, "kır bacağını kap topu, doldur cezasahasına, koşun ileri, durun geriye gelin" tarzı olarak benim futbol radarıma pek girmez. Fakat sağolsun, "İstanbul'da lailalar varken biz burada lailaheillahlardayız" demeciyle beraber benim yeni favori yerli hocam oldu. (Üzgünüm Fatih Hocam, sonuçta siz de bilirsiniz gün gelir "everything is someting happened" olur.) Sağolsun, türbülent programının icadı Bülent Uygun geçen haftalarda "şampiyon olmadan şampiyon olma" gibi bir kavramı icat etmişti. Felsefeye Uygun Sorusu olarak geçen "Şampiyon biziz de birinci kim?" sorusunu daha dünya filozofları cevaplayamamışken, şimdi de Sivassporlu oyuncular "şampiyon zaten biziz" makamından taksime girişmişler bile FourFourTwo'nun bu sayısında.

"Sanki birileri, Beşiktaş'ın olası şampiyonluğunun değerini düşürmek istiyor. "Siz şampiyon oldunuz ama Sivasspor bunu haketti" demeye getiriyorlar. Hem de daha ortada sahibi belirsiz bir kupa ve buna aday 3 tane iddialı takım dururken. "

Başarı tabii ki takdir edilmeli, Sivasspor kendi çapında bir başarı kazanmıştır. Fakat bu başarı şu an için -tekrarlıyorum- kendi çapında bir başarıdır. Eğer şampiyon olurlarsa ya da başka bir kupayı kaldırırlarsa, o zaman bu başarıları ulusal boyuta ulaşır. Bunun örneğini dün akşam Wolfsburg ile yaşadık detayları Juoppo'dan öğrenebilirsiniz. Sivasspor henüz şampiyon olmadan, aynı mücadeleyi veren meslektaşlarının emeklerini hiçe sayarak, kendi başarısını daha kimseye nasip olmamış "şampiyonluk" ile taçlandırmaya, formalize etmeye çalışıyor. Sanki birileri, Beşiktaş'ın olası şampiyonluğunun değerini düşürmek istiyor. "Siz şampiyon oldunuz ama Sivasspor bunu haketti" demeye getiriyorlar. Hem de daha ortada sahibi belirsiz bir kupa ve buna aday 3 tane iddialı takım dururken. Gerçekten anlaşılamaz bir saygısız üslup, basında ve Sivasspor camiasında bir süredir vuku buluyor. Başarıya ulaşmak için sessizce çalışan, fakat kendisinden daha iyisi gelip onu geçince, eski halinden eser kalmamacasına vahşileşen, saldırganlaşan, kaçırdığı başarıyı ve rakibinin emeğini değersizleştirmeye çalışan, benim olmazsa ellerin de olmasın diyen şizofrenik bir ruh hali... Arkadaşlar sakin olun, kimse sizi masa başı oyunları ile ikinci sıraya çekmedi, Sivasspor'un son 2 maçını -herşeye rağmen- izledim, bir türlü toparlanamayan bir ortasaha ve gol atamayınca sahada da, kenarda da yükselen panik hali. Sivasspor'un şampiyonluktaki en büyük eksiği bu kriz yönetimsizliği gibi gözüküyor. Yoksa son haftalarda Sivas'ta laila mı açıldı?

Belki FourFourTwo'da bu kapağı hazırlayanlar, işlerini hiç de bunları düşünmeden naifçe yaptılar. Fakat benim gibi pekçok Beşiktaş taraftarına bir özür borçlular; kimsenin şampiyon olmadan şampiyon yapılmaya hakkı yok! Güçleri yetiyorsa, Beşiktaş'ı geçip şampiyon olsunlar, o zaman zaten bize sadece alkışlamak düşer.

Bu arada Bülent Hocam, laila kapanalı çok oldu şimdi devir Joke Preystorika devri, ondan da bir aforizma üretsene benim için !





Devamı - "Biz Zaten Şampiyonuz" Yok Ya!!!

Saldır Batuhan'a Necip Türk Milleti !



Yeni bir kurban bulduk hayırlı olsun. Adı Batuhan Karadeniz. Artık bu saatten sonra Batuhan'ın acil olarak Edirne ötesine geçmesi lazım. Burada ona artık rahat yüzü yok. Toplumsal şizofrenimizin yeni kurbanı bu gencecik "adam". (Daha çocuk diyorlar ya 18 yaşındaki adama!)Çocuk dedikleri oyuncudan da sonra maç başına 3 gol, her maçta süper performans, hatta gol krallığı bekliyorlar. Sen "çocuk" olarak gördüğün birinden "adam" olanın bile yapamayacağını beklersen, işte böyle sapıttırıverirsin gencecik delikanlıyı.

Madem ahlakçılığınız tuttu necip Türk Milleti, size sorarım, Batuhan Karadeniz ne yapmıştır size ya da çevresine zarar verecek? Mesela 18-20li yaşlarında nereden nereye gidildiği bilinmeyen bir saatte masum bir yayayı mı ezmiştir arabasıyla, ya da Milli maçta tribünlere "kolum girsin" hareketi mi yapmıştır. Yenildiği zaman, eşsiz misafirperverliğini gösterip, tekme tokat dövmüş müdür rakip oyuncuları. Batuhan'ın arkasında imparatoreler yok tabi, maç öncesi demeçlerinde "kutlu doğum haftasına yakışan bir maç" olsun diyecek bir tipe de benzemiyor. Aslında gayet de bireyselliğinin farkında olan, o yüzden de hafiften "şımaran" biri. "Ego"yu doğalgaz dağıtım şirketi sananlar için, Batuhan'ın egosu eşittir "şımarmak" zaten. E peki gece hayatı diyeceksiniz, tamam kendine çeki düzen versin ama bunu da önce biraz kaybederek yapsın, insan olan hatalarından ders alır, başkalarının laflarından değil.

Yok efendim çok yetenekliymiş de ama şımarıkmış; onu ancak Bülent Uygun adam edermiş, yurtdışına gitseymiş böyle olmazmış da... Berberde saç kesilirken yapılan müthiş tespitlerinizin ötesine geçin biraz! Şunu açıkça söyleyin de rahatlayın, "adam 18 yaşında 3 tane fıstıkla takılıyor, ulan ben hayatımda şu hatunların yarısı kadar güzeliyle bile beraber olamadım." deyiverin, geçsin gitsin üzerinizden şu çok "ahlakçı" "hakan şükürisk" tavır... Gazetecilik, birinin arkadaşlarıyla çektirdiği özel fotoğrafları mı yayınlamaktır, aynısı Arda'ya da yapılmadı mı? Hangimizin böyle fotoğrafları yok ki (olmayanları tenzih ederim), fakat bunların halka izinsizce ifşa edilme hakkını size veren kimdir? Futbolcunun da özel hayatı olamaz mı, burayı ingiltereye mi çevirmeye çalışıyorsunuz, yakında ingiltereden sonra en çabuk oyuncu harcayan spor basınına sahip olacağız farkında değil misiniz?

Burada kabahatin büyüğü aslında Beşiktaş Yönetiminde, Batuhan senin oyuncun başka takımda da oynasa; o fotoğrafları bastırtmayacaksın. Sen değerlerine sahip çıkmazsan, başkaları harcar. Beşiktaş yönetiminin hala spor medyasını tarafsız zannetme naifliği inanılmaz zaten, Fenerbahçe ve Galatasaraylıların at koşturduğu bir spor basını mecrasına Batuhan'ı atmışlar yem gibi, garibim ne yapsa, hatta yapmasa bile hep suçlu, gol atsa da şımarık, iyi oynasa da alemci, takımına puan kazandırsa da hep kadro dışı!

Ahlak anlayışı, eşcinsel komşusunu "burada ibne istemiyorum" diye evinden kovup, Zeki Müren ve Bülent Ersoy'un bütün şarkılarını ezbere bilenlerin elinde kaldığı sürece, Batuhan gibi oyuncular bize çok! Verin bize Emre'mizi, Cipsever Hakan'ımızı,rüştünü Rüştü Döverek Gösteren Necip "Bizi Şampiyon Yapmayacaklar" Başkanı, bize onlar yeter...

Devamı - Saldır Batuhan'a Necip Türk Milleti !

Dünya Kupalarının En Şanssız 11'i

Socrates hiç Dünya Kupası Kazanamadı fakat onun yarısı yeteneğindeki
kardeşi Rai 94'te kupayı kaldıran takımdaydı.


Yaptığım liste tamamen kendi hafızamdan çıkanlarla yarattığım bir listedir. Tek koyduğum kural, oyuncunun Dünya Kupasına katılacak kadar şanslı fakat kazanamayacak kadar şanssız olması. Yani kısaca listede George Best, Giggs gibi Dünya Kupasına hiç katılmamış oyuncular yok.

Şanssız 11
1. Schmeichel
2. Maldini (4 Dünya Kupasına katıldı, 94 Amerikda Final bile oynadı.)
3. Hierro (2002 Finallerinde Fifa All-Star Takımına Seçildi)
4. Baresi ( O da 94 finalinde penaltı kaçırdı)
5. Briegel (82 & 86 kupalarında final oynadı)
6. Roberto Baggio (94 finalinde kaçırdığı penaltı ile takımı kaybetti)
7. Socrates
8. Zico
9. Platini
10. Batistuta
11. Raul

Kadrodaki oyuncuların ülkelerinin tamamının en azından bir uluslararası kupa almışlığı var. Yani hepsi favori sayılabilecek ülkelerdendiler, fakat olmadı, ya yanlış jenerasyonda bulundular, (Socrates, Zico,Platini gibi) Ya erken emekli oldular, (Maldini gibi) ya da kupa kaldıran takımdan sonra gelme (Batistuta) şanssızlığına sahip oldular.

Fakat benim en favori şanssız oyuncum Hans-Peter Briegel, zavallı adam 70lerin başındaki Alman Milli Takımı kuşağı emekli olduktan sonra (1979) milli takıma girdi, 2 dünya kupasında final oynadı, 86 kupası sonrası milli takımdan emekli oldu, 90 İtalya'da şampiyon olan kadroda yerinde Reuter oynuyordu ve ilk dünya kupası deneyiminde şampiyon oldu.

Bir de "en şanslı 11" listesi yapacağım, onlar da bulundukları mevkinin en iyisi olmadıkları halde, hep doğru yerde, doğru zamanda bulunduklarından dolayı kupa kaldırmış oyuncular. O listenin baş sırasında kim mi var? Tabii ki Taffarel...
Devamı - Dünya Kupalarının En Şanssız 11'i

Kuper Finalin Adını Koydu Bile



Simon Kuper abimiz de umutlu Roma'daki finalden. Bu haftaki Financial Times köşesinde, Barcelona - Manchester United finalinin gelmiş geçmiş en iyi maç olabileceğini söylemiş.Genelde finallerin beklentilerin altında kalitede maçlara ev sahipliği yaptığını belirten Kuper; takımların ikisinin birden formda olduğu finale de pek rastlamadığını belirtmiş. Hatırladığı en güzel finallerden birini Barça-Milan 94 finali olarak gördüğünü fakat o finalde de Barça'nın hiç varlık gösteremediğini söylemiş. Şimdi iki takımın da liginde şampiyon olması, hatta ikişer üçer kupa alması, hücum güçlerinin iyi olması gibi nedenlerden dolayı finalden umutlu olduğunu söylemiş.

İlgilenenler için yazının linki burada...

Umarım Kuper abimiz haklı çıkar.
Devamı - Kuper Finalin Adını Koydu Bile

23.05.2009

Niedersachsen'den Sampiyon Cikar Mi? Evet Cikar

Niedersachsen ya da diger bir degisle "Assagi Saksonya"nin ufak sehri Wolfsburg'un futbol takimi tarihinde ilk kez sampiyon oldu. Tarihinde Nasyonel Sosyalistlerin izlerini yasayan Vosvos-Kaplumbaga'nin dogum yeri Wolfsburg halki bu sene hakederek sampiyonlugu kutluyorlar. Ingiltere, Ispanya, Italya'dan sonra dorduncu buyuk liginde sampiyonu belli oldu. Wolfsburg'a tebrikler, Bayern ve Stuttgart'a teselliler.. Niedersachsen'den de sampiyon cikti bakalim Anadolu'dan cikacak mi?
Devamı - Niedersachsen'den Sampiyon Cikar Mi? Evet Cikar

20.05.2009

Finalin Ardından...




Luce bunu da yaptı. İster zengin takımı diye geçiştirin, ister "o kadar brezilyalı bende olsa ben de yapardım" diye düşünün, sonuçta 16. kupasını alır mı dedik, aldı... Aslında çok da farklı değildi Luce'nin oyun taktiği, burada oynattığı gibi oynattı Shaktar'ı: defans kurgusunu iyi kur, ilerde teknik becerisi yüksek adamlarına serbestlik tanı, sabırlı ol, az ama öz pozisyon yarat, cezasahasında gereksiz kalabalık yaratıp, takımın kontrollü oyununu bozma... Werder Bremen, Diego'nun yokluğunda, duran toplara güvendi, golü de komik bir şekilde buldu, fakat Srna + 5 Brezilyalı formülü Luce'yi zafere götürdü. Futbolun eski Doğu Bloku Ülkelerinde yeniden yükselişinin Zenith'den sonra ikinci tacını Shakhtar aldı. Avrupa'nın en iyi takımları Şampiyonlar Ligi'nde birbirleriyle kıyasıya rekabete girerken, eski komünist- yeni oligark ülkeler Avrupa Futboluna arka kapıdan giriverdiler! Platini akıllı adam, bunların olacağını öngörmüş olacak ki, UEFA Kupası'nın formatını gelecek seneden itibaren değiştirmeye karar verdi. Belki Kupa 2'de artık Şampiyonlar Ligi kadar rekabetli ve bol kazançlı olur, belki de Doğu Avrupa'nın yüklelişi devam eder, zaman bunu gösterek; fakat bu final gecesinden alınacak 2 önemli ders var:

1. Lucescu'nun futbol oynatma mentalitesi değişmemiş, fakat elindeki oyuncu kalitesi değişmiş. Demek ki, problemi sadece hocada aramamak lazım. Yerli oyuncularımızın, yabancı transferlerin kalitesi Avrupa Kupaları için ne kadar yeterli onu düşünmeliyiz. Bu akşam oynanan oyuna kimse kötü futbol diyemez, ama iyi futbol da iyi oyuncularla oynanır. Bize getirilen "10 numero"lar, özellikle Delgado ve Lincoln bu maçı seyretti mi merak ediyorum.

2. Sabır, sebat, soğukkanlılık ve inanç... Lucescu, futbol radarımızdan çıktığı günden beri aynı takımın başında yavaş yavaş, büyük bir sabırla bu takımı yarattı. Pek çok iyi oyuncusunu kaybetti, yerine daha iyilerini buldu, arkasındaki finansal gücü akıllıca değerlendirdi, iyi bir takımın ancak zamanla oluşacağını tekrar ve tekrar kanıtlamış oldu.

Darısı bizim başımıza demek istiyorum, fakat futbolumuzun iklimi 99-00 sezonuna göre o kadar kurak, o kadar bunaltıcı ki. Lucescu'nun İstanbul'a getirdiği hava, yaz yağmurundan öteye gidemeyecek gibi, sonrası daha da sıcak daha da bunaltıcı bir yaz...



Devamı - Finalin Ardından...

Manchester City : Dostlar Transferde Görsün


Dün iş güç arasında kaçırmışım, Manchester City'nin yeni gündemi Gonzalo Higuain olmuş. Transfer döneminin bağıran ama bağırdığı kadar iş yapamayan takımı, Higuain için 40 milyon avro'yu gözden çıkarmış... Bugün Wenger'in tekrar Arsenal ile anlaştığı haberini vermiştik, hatırlarsanız Wenger'e ayrılan bütçe 15 milyon sterlin kadardı. Gerçi City bu: kendisine göre transfer spekülasyonları yapmakta başarılı, belki de bu transfer de hiç gerçekleşmeyecek. Benim önerim, Manchester City isminden şehrin adını çıkarsın, ne kadar baş döndüren teklifler de verseler, futbolcular Manchester adını duyunca ister istemez United gibi başarısı banko bir klüp varken, aynı şehirde sadece bir kaç kilometre ötede niye bütün turnuvalarda nal toplayayım ki diyor bana kalırsa... Bu yaz yine İngiltere'de City konuşulacakmış gibi geliyor, yazık keşke bizim buraların takımı olsaydı, sırf renkli transfer dedikodular ile, bizim spor gazetelerini tek başına ihya ederdi.

"A little less conversation, a little more action please..." City taraftarları bu şarkıyı söylemeye başlarsa şaşırmayın derim.


Devamı - Manchester City : Dostlar Transferde Görsün

Paolo Maldini: Son Kale de Düştü!

Ben değil wallpaper konuşsun biraz da...


Devamı - Paolo Maldini: Son Kale de Düştü!

Wenger Kaldı; Geç Oligarklar Rahatsız!

UEFA Finali'nden bile daha önemli bir haberdi benim için Wenger'in Arsenal ile tekrar anlaşması. Bu sefer iki taraf da birbirinden biraz sıkılmış gibiydi. Wenger için Real Madrid bastırıyordu, daha doğrusu yeniden-yeni-başkan olacak Florentin Perez. Arsenal tarafında da en büyük hissedar Özbek asıllı Usmanov başta olmak üzere bazı yöneticiler, takımın "paf takımına" dönmesinden rahatsız olduklarını açıkça dile getirdiler. Anlaşılan bütün tatsızlıklara rağmen, Wenger -şimdilik- Arsenal'de kalmaya karar verdi.

Alişer Usmanov: Premier Lig'in Yükselen Oligarkı

Arsenal'de işler aslında çok karışık. Taraftarlar Usmanov'u sevmiyorlar, gizli ve açık yollardan klübün çoğunluk hisselerini alıp, kendi borusunu öttüreceğini düşünüyorlar. O yüzden de taraftarlar onu protesto eden bayrak ve afişleri asıyorlar. Usmanov'un da Wenger'den çok hazzettiğini söyleyemeyiz. Manchester United'a ŞL Yarı Finali'nde elenilmesinin ardından "sanki koca adamlara karşı çocuklardan oluşmuş bir takımla mücadele etmeye çalışıyorduk" sözü Wenger'in gençleştirme politikasını çok da tavsip etmediğini gösteriyor. Wenger de, kendisini eleştirenlere yeni sezon için flaş transferler yapacağını söyleyerek cevap veriyor. Fakat, yönetim kurulundan kendisine sunulan transfer bütçesi sadece 15 milyon sterlin! Bu para ile ancak 1 süperstar klasmanında oyuncu alabilirler. Ek transfer bütçesi için oyuncuların bir ya da birkaçının satılması gerekebilir, bu da kadronun güçleneyim derken daha da zayıflamasına yol açabilir. Taraftarın gözünde özel bir yeri olan Wenger, 2005'den beri devam eden kupasızlığına devam ederse bu sefer taraftarın da desteğini kaybedebilir. Yani Arsenal'de herşey bu yaz yapılacak transferlere ve gelecek sene alınması gereken kupa ya da kupalara bakıyor.

"Arsenal'ı Sev - Usmanov'dan Nefret Et"

Wenger kaldı ama, umarım kaldığına pişman olmaz. Zira, Manchester'ın aksine, Londra'da işler biraz karışık.
Devamı - Wenger Kaldı; Geç Oligarklar Rahatsız!

Lucescu 16. Kupasının Peşinde


Dün akşam Nevizade'de Werder Bremenliler kutlamalara erken başlamış gibiydiler. W.B. sevdiğimiz bir takım da olsa, bu akşam gönlümüz Luce Amca'dan yana. Lucescu ile ilgili klasik geyiklere girmeyeceğim, sadece bir kaç ilginç nokta var aklıma gelen:

- Kadıköy'deki final, Lucescu'nun Avrupa Kupaları içindeki 2. finali. İlk katıldığı final, hepimizin bildiği üzere Galatasaray'ın Süper Kupa Finali idi.

- Shakhtar Donetsk ile 5. yılını dolduran Lucescu, eğer 1 sene daha kalırsa 1 takımda geçirdiği en uzun süre rekorunu kıracak. Daha önce 5 yılını Brescia'da geçirmişti, ayrıca 81-86 yılları arasında da 5 yıldan biraz az bir süre Romanya Milli Takımı'nın başında yer aldı.

- Shakhtar'daki uzun dönemine rağmen, kendi ülkesi dışında en çok Ukrayna'da değil İtalya'da kaldı. Calcio ile 90-91 sezonunda tanışan Luce, sırasıyla Pisa, Brescia, Reggiana ve son olarak kısa bir süreliğine de İnter'de çalıştı. 1999 yılının başlarında İnter'den kovulan Lucescu, arada Rapid Bükreşte geçen bir seneyi saymazsak, 8 yıl Serie A ve B takımlarında görev aldı. Fakat 8 yılın toplamında elde ettiği başarı ne diye sorarsanız sadece Brescia'nın Serie B şampiyonluğu diyebiliyoruz.

- Lucescu fazla ülke değiştirmekten hoşlanan biri değil. Teknik direktörlük kariyeri, vatanı Romanya, İtalya, Türkiye ve Ukrayna'da geçen Luce, ülke değiştirmekten değil fakat aynı lig içinde takım değiştirmekten hoşlanıyor. İtalya'da 4, Romanya'da 3 ve Türkiye'de 2 ayrı takım çalıştıran Lucescu, ayrıca Türkiye'de 2 büyük takımı da şampiyon yapabilen ender yabancı teknik direktörlerden biri. (80ler sonrasında hatırladığım kadarıyla 2 büyük takımı şampiyon yapabilen 3 teknik direktör var, Daum (BJK-FB), Denizli (GS - FB) ve de Lucescu (GS - BJK)... ) Ukrayna'da ise henüz takım değiştirmedi, ilk gittiği takımı çalıştırıyor.

- Lucescu'nun bir başka özelliği de gittiği takımlarda daima Romen oyuncu bulunması, bulunmadığı durumda da transfer ettirmesi. İtalya'da, Hagi, Radicaiou ve Mutu gibi yıldızlarla çalışan Luce, Türkiye'deyken Hagi ile tekrar çalışma fırsatının yanı sıra, Filipescu, İlie, Pancu başta olmak üzere pek çok Romen oyuncu ile çalıştı. Şimdiki takımı Shakhtar'ta da "Romen Kontenjanında" Razvan Rat bulunuyor.

- Lucescu'nun farklı liglerde toplam 7 tane 1. lig şampiyonluğu, 1 tane 2. lig şampiyonluğu, 3 tane de federasyon kupası şampiyonluğu bulunuyor. Toplamda 14 adet ülke içi, 1 adet de Avrupa kupası olmak üzere 15 kupa kazandı.

Bakalım bu akşam bu sayıyı 16'e çıkarabilecek mi?
Devamı - Lucescu 16. Kupasının Peşinde

19.05.2009

Ernst'e Vasat Demenin Dayanılmaz Vasatlığı


Dün Akşam NTV'de yayınlanan 90 dakika programında Haşmet Babaoğlu Fabian Ernst için "vasat oyuncu" atfında bulununca yer yerinde oynadı. Takip ettiğim bir program değil, Ümit Kıvanç'ın sık sık atıfta bulunduğu "futbol görüntüsüz futbol programı" formatının önde gelen temsilcilerinden 90 dakika ve yorumcuları değil konumuz. Fakat Ernst özelinde çıkan tartışma, ülkemizde futbola ve bu oyunu oynamanın yöntemlerine bakışı bir kere daha bana sorgulattı.

Futbolun, mahalle arasındaki maçlardan öğrenilen o "varoş" yanında, topu oynayanlar daima ikiye ayrılır: iyi oynayanlar ve iyi oynayamayanlar. "İyi oynamak" demek ekseriyetle bileklerine hakim olup, adam geçebilmek ve mümkünse gol atabilmektir. Mahalladeki maçlardan, yakınlarındaki profesyonel klüplerin altyapılarına geçebilen şanslı gençler için, futbol metodolojisi bir anda değişir. Çalım atmak, havalı oynamak her zaman kazandırmamaktadır, bazen fizik gücü, hatta fizik gücünün yetmediği yerdeki mücadele hırsı, bir oyuncuyu kendisinden daha teknik becerisi yüksek yaşıtlarının arasından sıyrılmasına sebep olabilir. Zaten yıllar içinde, branşlaşma başlar, çoğu oyuncu bu ilk gençliği boyunca pek çok pozisyonda denenir, hatta ilerleyen yıllarda oynadığı pozisyon ile ilk başlarda başladığı pozisyonlar birbirinden çok farklı olabilir. (Forvetken kaleci olanları, golcü iken defansta top kesenleri düşünün.) Nitekim, futbol futbolcu ile evrilir ve oyuncuya ne kadar da "fundemental" verilse, oyunu daima kişiselleşir, bu haliyle de bir bakıma her oyuncu eşsiz kabul edilebilir. Aynı mevkide oynayan iki defans oyuncusundan birinin defans becerisi daha yüksek iken, diğerinin topu geriden oyuna sokma becerisi yüksektir. Ya da forvet oyuncularından biri topla dikine oynamaktan anlarken, diğeri topsuz alanda doğru pozisyon alıp, arkadaşlarından bitirici vuruş için top bekler. Sonuçta bu da profesyonel futbolcuların iyi ya da kötü oyunculardan çok, özellikli oyuncular olduklarını gerçeğini ortaya çıkarır.

Peki o zaman niye bazı oyunculara hala iyi, kötü, vasat gibi yakıştırmalar yapıyoruz. Bunun en önemli sebebi karşılaştırma isteği, seyirci iyi addettiği oyuncuların hep diğerlerinden daha iyi olmasını ister, hatta en iyisi olduğuna inanır. Kötü oyuncu ise benimsemediği oyuncudur, ne yapsa yaranamayan, seyirciye göre nesnel olarak da olsa hiç bir işe yaramayan sıfatı takılan garibandır, loserdır, hep takımdan gidilmesi istenendir. Yani iyi-kötü ve çirkinler (vasatlar) taraftarın kalbinde yaşarlar.

Kimse alınmasın ama televizyonlara çıkan yorumcuların çoğu bu tribünlere oynamayı futbolculardan daha çok seviyorlar. Seyircinin ratingi için, gönül ratinglerini almayı, bunu da kendilerinden beklenen yorumculuk kalitesini bir kenara bırakarak yapıyorlar. Birilerine iyi ya da kötü demek, haftalar boyu o kişinin performansını inceleyip, oyuncudaki toplu ve topsuz rollerinin takıma yararına, eksik yönlerinin oyun kurgusunu nasıl etkilediğine, olumlu yönlerinin hangi tip maçlarda ön plana çıktığına ve burada sayamayacağım pek çok özelliğine bakmadan, tembelce ve hunharca bir şekilde kestirip atmaktır. Burada tabii ki istatistikler çok önemlidir fakat yeterli değildir, işte aslında yorumcunun da yapması gereken sayısal veri ile öznel veriyi alıp, derdini doğru şekilde ifade eden yazı ya da sözlerle anlatmasıdır. Kulağa ne kadar kolay geliyor değil mi?

Fabian Ernst örneğine gelirsek, Ernst'in Beşiktaşa geldiğinden beri katkıları tartışılmaz. Bence en büyük artısı, sezon ortasında daha tam oturmamış bir takıma gelip, gelir gelmez ilk 11de sahaya sürülmesine rağmen, oyun kurgusu içinde sırıtmaması ve elinden geleni yapmasıdır. Adaptasyon becerisi ne yazık ki herkesde olmayan nadir bir özelliktir ve sırf bu yüzden bile benim naçizane sempatimi kazanmıştır. Ayrıca futbolun, teknik anlamda güçlü öğretildiği bir ülkeden gelmesi (teknik derken adam çalımlamaktan bahsetmiyorum) oyunu okumasını kolaylaştırmakta, Türkiye'de Almanya'da olduğudan daha fazla ofansif yük almasına sebep olmaktadır. Defansif yönü kuvvetli ortasaha adamları yetiştiremeyen, hatta bu yüzden milli takımında o bölgede devşirme bir oyuncu oynatan ülkemizde, Ernst gibi oyuncular benim gözümde çoğu 10 numaradan daha değerli ve daha faydalıdır. Temennim keşke Ernst'in yanında birşeyler öğrenebilecek genç bir kaç alternatifinin Beşiktaş kadrosunda bulunmasıdır, fakat şu an için bu boş bir hayalden ibarettir.

Ernst örneği tek mi? Bu ülke, Real Madrid'ten gelen teknik direktörleri "Tek çalıştırdığı takım Real Madrid, böyle hocaya nasıl güvenelim?" diye eleştiren yorumcular gördü. 2 büyük takımı -oynattığı oyunu beğenin ya beğenmeyin- şampiyon yapan hocayı "yeterince disiplinli" bulmayan yorumcular da gördü. Gelmiş geçmiş en faydalı yabancı oyunculardan biri olan Hagi'yi, daha onun çömezi olan oyuncularla kıyaslayan yorumcular da gördü. Alex "yetersiz" derken, onun yerini doldurabilecek bir oyuncunun Avrupa'dan ancak 5 Alex fiyatına gelebileceğini es geçen yorumcular da gördü. Aslında hep aynı yorumcuları gördü bunları dinlerken ve izlerken. Hani yazının başında bahsettiğim mahalle maçları vardı ya, oradaki sivrilemeyen "kötü" oyuncuları vardı ya, o çocuklar da büyüdüler, şimdi bazıları başkalarına "kötü" deme hakkını kendilerinde görüyorlar. Üzgünüm beyler, artık ne sizin oynadığınız boş arsalar kaldı mahalle aralarında, ne de sizin "mahalle ağzına" tamah edenler...




Devamı - Ernst'e Vasat Demenin Dayanılmaz Vasatlığı

18.05.2009

Newcastle Kurtulur mu?


Bu yazı için biraz daha bekleyebilirdim, sonuçta Premier Lig'in altında hala belirsizlikler var. Belki o zaman daha da dramatik olurdu, fakat bence Newcastle United'ın geldiği nokta daha fazla ajitasyona ihtiyaç duymuyor.Premier Lig'in kurulduğu 90ların başından beri, hep üst sıraları arzulayan, 2 kere Şampiyonluğu kaçıran, ki bir tanesi Ferguson'un meşhur demeciyle tarihe geçen 95-96 sezonuydu (Hafızam yanıltmıyorsa), kadrosunda daima birkaç süperyıldız oyuncuyu barındıran, çoğu sezon en az bir tane rekor transfere sahip olan Newcastle United, ligin yeni ekiplerinden Hull City ile düşmeme mücadelesi veriyor. Son hafta da işler istedikleri gibi gitmezse, 1. Ligin yolunu tutacaklar.

Asprilla asla Parma'daki Formunu Yakalayamadı.

Hikayeleri birazcık Nottingham Forest'ın düşüş hikayesine de benziyor. 70ler sonu ve 80lerin başının 3 gözde takımı'ndan (Liverpool, Tottenham ve Forest), Liverpool ve Tottenham Premier Lig kurulduğundan beri şampiyonluk yüzü görmediler fakat özellikle Liverpool son 10 yılda, içerde ve dışarda kazanılacak bütün kupaları kazandı, Tottenham da rakibi Arsenal'in gerisine düşse de ligde yine de ciddiye alınan bir takım, belki ilerde bir gün zirveyi de zorlarlar. Forest ise 2000li yıllarda 2. lige kadar düşmüştü ki, Avrupa Şampiyon Klüpler Kupası'nı kaldırıp kendi ülkesinin 3. sıradaki ligine düşen ilk ve tek takım ünvanını da kapmıştı. Forest şimdi 2. ligde ve yavaş yavaş "asansör takımı" kimliği üzerine oturmaya başladı. Newcastle ile Forest'ın benzerliği de burada başlıyor, ikisi de çok köklü klüpler ve İngiltere liginin temel taşlarından, fakat kötü yönetim ve dengesiz transfer politikaları (2 takımın bu konuda ayrı yaklaşımları fakat aynı sonuçları var) ikisini de şu an Premier Lig'in ana ekseninden çıkarmış durumda. Newcastle, Forest kadar başarılı olamadı hiçbir zaman, fakat onun da İngiltere'nin kuzeyinde ciddi bir taraftar topluluğu var, belki de Premier Lig'in en sıkı taraftarları olabilirler Liverpool taifesinden sonra. Zaten St. James Park'ın Lig ortalamasının üzerindeki 52bin küsür kapasite ve ligdeki 48bin kişilik ortalama seyirci (ManU ve Arsenal'in ardından 3. sırada) bu desteğin somut kanıtları. Fakat herşeye rağmen, gelinen son durum da içler acısı...

Kieron Dyer vs. Lee Bowyer

Peki Newcastle bu hale nasıl geldi? Bunun pek çok sebebi var fakat en önemlileri herhalde kontrolsüz paraların harcandığı transfer politikası olabilir. Newcastle'ın son 20 yılda yaptığı en önemli transfer Alan Shearer'dır. Shearer, Blackburn'un şampiyon kadrosunun en golcü oyuncusu idi ve döneminde İngiltere'nin en önemli forvet oyuncusuydu. Çoğu kişi onun büyüklerden birine transfer olacağını düşünüyordu, önce davranan Keegan ve Newcastle oldu, 1996 yılında Newcastle'a geldiğinde arkasında 1 lig şampiyonluğu, 1 ikincilik ve en az 30 gol attığı 3 sezonluk bir form bulunmaktaydı. Newcastle dönemi de Shearer için iyi başladı, gollerine devam etti fakat ne olduysa 96-97 sezonundan sonra başladı: Keegan görevinden ayrıldı, takım Shearer'ın yanına uygun forvet bulmakta zorlandı, pek çok yıldız oyuncu takıma geldi bir varlık gösteremeden gittiler. Asprilla gibi yeteneği kadar problemi de olan oyunculara bel bağlandı, Solano gibi Premier Lig için ne kadar etkin olacağı daima tartışmalı oyunculardan ortasahayı toparlaması beklendi fakat olamadı, son yılların en yetenekli İngiliz oyuncularından Kieron Dyer takıma alındı, fakat bitmeyen sakatlıkları, takım arkadaşı bir başka sorunlu oyuncu Lee Bowyer ile dalaşması takım içindeki uyumu bozdu. Kısacası, son 20 yılda yaptıkları tek doğru iş olan Shearer'ın etrafına bir takım örme çabası hep başarısızlık ile sonuçlandı. Keegan'dan sonra, Sir Robson, Gullit, Souness denendi olmadı, Keegan'a geri dönüldü yine olmadı, küçük takımların büyük menejeri Sam Allardyce'a başvuruldu, o da tutmadı, eski Forest teknik direktörü, 4 yıldır işsiz olan Kinnear ile kısa bir flört yaşandı, ten uyumu sağlanamadı ve ironik bir şekilde yine ibre Shearer'a döndü bu sefer menejer olarak. Şimdi efsane oyuncusu ile United ligde kalma mücadelesi veriyor.

Newcastle'daki N sabiti : Alan Shearer

Premier Lig kurulduğundan beri yükselen bir ivme ile, Avrupa'nın açık ara en pahalı ligi oldu, oyuncuların transfer paraları ve aldıkları ücretler, kıta Avrupa'sının üzerine çıktı. Bu transfer çılgınlığına kapılan takımlardan bazıları yüksek bonservisin her şeyi çözeceğini sandı fakat Middlesbrough'un lige ilk çıktığında yaptığı manasız transfer hamlesi gibi hareketler insanların yüzünde tatlı bir gülümseme bırakmaktan öteye gitmedi. Chelsea bile, kendi transfer tarifesini belirlediği ligde, Manchester'ın hakimiyetine geçici olarak son verdi, Mourinho gidip, Abramovic'in de Şampiyonlar Ligi hayali suya düşünce, meydan yine eski büyüklere kaldı. Bundan ders çıkaramayan klüpler ise, Newcastle örneğindeki gibi yavaş yavaş ligden çekiliyorlar, tıpkı Newcastle'ın altındaki Middlesbrough gibi.

Michael Owen Newcastle'da sakatlıklardan kurtulamadı.

Newcastle için kurtuluşa giden yolda çok da alternatif yok. Birinci seçenek 1.lige düşüp, yine Shearer yönetiminde, genç bir takım kurmak ve bu takımı geliştirmek. Fakat Premier Lig'in muazzzam kaynaklarından uzaklaşmak külup için ciddi bir kayıp olacaktır, bunun maddi ve manevi zararlarının gelecek sezona yansıması kulubün Premier Lige çıkma mücadelesi vereyim derken, yine düşme hattına gerilemesine sebep olabilir, Avrupa Futbolunda 1. ligden düşüp sonrasında ard arda diğer liglere doğru düşüp ka
ybolan takımların örneği bol ne yazık ki.

Keegan & Shearer

İkinci bir ihtimal, eğer Newcastle bir şekilde ligde kalı
rsa, hala elinde ciddi bir stadyum ve taraftar potansiyeli tutan bir klüp olarak, yabancı bir futbol heveslisine satılabilir. Küresel krizin etkileri ve takımın düşen değerini göz önüne alırsak bu satışın klübün reel değerinin çok altında olacağını düşünüyorum fakat Premier Lig'e kaynak aktarmakta hevesli bir yatırımcı, doğru bir yönetim kurarsa ve en önemlisi sabırlı olabilirse, belki birkaç sezon bekleyerek, misal 2012 yılından itibaren ligin üst sıralarına yarışan bir takım yaratabilir. Sir Ferguson sonsuza dek Manchester United'ın başında kalmayacak, onun birkaç sezon içinde emekli olması, Manchester'ın hegemonyasını kıracak, mesele ortaya çıkacak bu pastadan diğer iştahlı takımlar (Liverpool, Arsenal, Chelsea ve belki bazılara daha) paylarını almanın savaşını verirken, Newcastle'ın hangi ligde neyin mücadelesini veriyor olacağı.

Emre Belözoğlu: Avrupa Macerası Newcastle'da sona erdi.

Devamı - Newcastle Kurtulur mu?