6.04.2009

Tabi canım Beşiktaş'ta hiç sorun yok!

Futbol maçlarını yorumlamak kolay iş. Kolay iş çünkü spor gibi fiziksel gerçeklikler üzerinden giden bir olayda, nesnel gerçekler kendini çok açık seçik belli ediyor. Yani bir takım diğerinden daha mı iyi oynuyor, bu zaten sahada kendini belli ediyor. Bir takım çok pozisyona girip az gol mü atıyor, yoksa hiç mi atamıyor: o zaman forvetlerin son vuruşlara çalışmaları lazım. Tabii herkesin izlediği baktığı gerçeklikten birinin bir sanal dünya yaratması lazım. Buna kimsenin aklına gelmediğini sandığı fikirleri de bezemesi parlak bir paket halinde sunması lazım. İşte futbol yorumculuğunun acınası sarmalı da böyle başlıyor. Şimdi maçta gerçekler var, herkes onları yazacak, yorumcumuzun biraz fark yaratıp, kendisi gibi yorum yazan yüzlerce (gerçekten yüzlerce) yorumcudan ön plana geçmesi lazım. İşte o zaman yasak olan şaraptan içmeye başlıyor ki coşsun: spekülasyonlar başlıyor. Spekülasyonlar daha sonra tahminlere, tahminler beklentilere, beklentiler yalanlara, yalanlar da en sonunda yeni gerçeklere dönüşüyor. Bir bakıyoruz, sahada oynanan bir ise, yorumlar diyor hayır sahadaki yüz on bir. Dün akşam, yeminimi bozdum, ntv dışında bir kanalda spor programı izleyeyim dedim. Kanal, program ve yorumcular önemli değil, okuyucu burada fantazisini geliştirmekte serbest, yorumcu arkadaşlardan biri şampiyonluk yarışındaki takımları değerlendirirken aynen şu cümleyi sarfetti:
"Beşiktaş'ın işi kolay tabii. Onların Fener ya da Galatasaray gibi teknik direktör problemleri yok. Beşiktaş'ın aslında şu an en yakın rakibine 10 puan (yuh!) fark atması lazımdı."

Uykunun beni teslim almasına saniyeler varken bu sözle deprem olmuş etkisiyle kanepeden doğruldum. Baktım bizim ligden mi bahsediyorlar diye, kimbilir belki başka bir ligde mesela Azerilerde de aynı adlı takımlar vardır, evet bildiğin Beşiktaş JK'den bahsediyor yorumcu arkadaş.

Şöyle bir düşündüm, geçmişe gittim, günlük düşünenler için çok zor olabilir hatırlaması ama biz (burada biz beşiktaş oluyor, kartal mode on) bundan bir kaç ay önce teknik direktör değiştirmemiş miydik? Hatta ligde iyi giderken yapılan bu değişiklik olmadık yerde takımın tökezlemesine sebep olmamış mıydı? Hatta aslında bu kriz çok daha yukarılarda bir yerde, yönetimin tam da o uzun masasının ortasında patlayacakken bir anda ateşten top Ertuğrul Sağlam'ın kucağına atılmış, çok kıvrak bir manevra ile yönetimin krizi, teknik direktör krizi gibi gösterilmemiş miydi? Sinan Engin'in gölgesi soyunma odasından süzülüp geçmemiş miydi? Yeni teknik direktör Mustafa Denizli'nin, her ne kadar Beşiktaşlı olduğu bilinse de, taraftarlar tarafından "dur bir bakalım, önce kendini bize sevdir, sonra belki seni severiz" mantığı ile ihtiyatla karşılandığını görmedik mi? Beşiktaş'ta bitmek bilmeyen bir Delgado sorunu yok mu? Delgado'nun şu anki oyun sistemine göre dışarda kalması, muzmin sakatlığı, sakat olmasa da formsuzluğu sorun değil mi? Cisse devre arasında kaçmaya çalışmadı mı? Bi Serdar vardı hakkaten ona ne oldu? Peki herşeyin ötesinde Beşiktaş'ın maddi durumunda bir iyileşme oldu mu? Taraftar, bu yönetimin gitmesini beklemiyor mu? Ve artık "Beşiktaşlılık" bu yönetimin icraatları yüzünden ciddi bir kimlik krizine girmedi mi?

Anlaşılan yukardaki sorunları saymazsak, doğru Beşiktaş'ın hiçbir sorunu yok. 10 puan değil, 15 puan fark atması, hatta şimdiden kupayı alması lazımdı.

Futbol maçlarını yorumlarını yorumlamak kolay iş, ama kesinlikle ucuz bir iş değil.

0 yorum: