31.08.2009

Ankara'da Arda Turan Sevgisi




Devamı - Ankara'da Arda Turan Sevgisi

Palavra Palavra Palavra


Şu ana kadar uydurma haberlere prim vermediğini gördüğüm ve güvenilir olarak kabul ettiğim NTVSPOR da en son Sercan haberinden dolayı yalan haber furyasına katılmış oldu. Benim ilk önce NTVSPOR'da gördüğüm sonra diğer spor portallarının alıntıladığı haber sonrasında ortalık birbirine karıştı. Antu.com'da "Fenercell'ime mesaj geldi Sercan bizde" diyen Fenerlileri mi istersiniz, ekşisözlükte ve ScoutGS'de üzülen Galatasaraylıları mı.. Transferin bitmesine iki gün kala herkesi komaya soktu NTVSPOR. Bence Fuat Akdağ'dan bir açıklama gerekiyor. Ne dersiniz?
Devamı - Palavra Palavra Palavra

TFF'den Gökçek Olayına İnceleme


Ahmet Gökçek'in Ankaraspor'dan istifa edip Ankaragücü başkanı olması konusunda Türkiye Futbol Federasyonu tarafından inceleme başlatılmış. Ne kadar 'ince'lenecek acaba...
(Not: Teşekkürler koala)
Devamı - TFF'den Gökçek Olayına İnceleme

Yakışmıyor II


Daha önce yazmıştım bir daha söylüyorum Emre Belözoğlu hala Fenerbahçe'ye yakışmıyor. Sadece Fenerbahçe forması da değil, giyeceği hiç bir formaya yakışmaz. Kendisine ayağa kalkması için uzatılan kolu itmesi, hakeme posta koyması, sahada işini yapan futbolcuları tehdit etmesi... Geçen seneden beri süregelen bu hareketleri belki düzelir diye alttan alanlar var. Kazım'a yazıp çizilenlerin beşte biri söylenmiyor bu adam hakkında. Sahada mafya bozuntusu gibi davranan bu adama birileri haddini bildirmeli. Sırf iyi oynuyor diye sportmenlik yoksunu bir futbolcuyu desteklememeli Fenerbahçe taraftarı. Bu tavırlarından sonra da kesinlikle kaptanlık pazubandını takmamalı.

Devamı - Yakışmıyor II

30.08.2009

Ankaragücü Gökçek'in oldu


Uzun zamandır beklenen oldu. Ankaragücü-Ankaraspor güç birleşiminin ilk adımı olarak Ahmet Gökçek Ankaragücü başkanı seçildi. Ankaragücü 100. yılında sırtını Gökçek'e, yani Belediye'ye, yani AKP'ye, yani devlete bağlamış oldu. Tabi Ankaragücü tarihini bilenler buna çok da şaşırmayacaktır! Kenan Evren hasta yatağında gülümsüyordur belki de.
Peki bundan sonra ne olacak. Ankaragücü'nün ilk dörde girecek bir takıma dönüştürülme projesinin ilk ayaği olarak görülüyor bu hamle. Konuşulanlar arasında oyuncu ve teknik direktör değişiklikeri var. Fakat her şey bu kadar kolay değil. Bu iş çok "Türk İşi", yani son dakikada yapıldı. Bu sene Ankaraspor Ankaragücü maçları nasıl oynanacak? Federasyon'un bu çaktırmadan yapılan birleşme hareketine ve sonrasını tepkisi ne olacak? Ve en ilginci Ankaragücü taraftarları bu değişimi kolay hazmedebilecek mi?

Not: Daha önce Ahmet Gökçek'in başkan olacağını buradan duyurmuştuk.
Devamı - Ankaragücü Gökçek'in oldu

28.08.2009

Sepp Blatter ile Coğrafya Dersi


Uzun süredir garibime gidiyordu; Galatasaray’ın Avrupa Ligi’nde önce Kazak, sonra İsrail takımıyla oynamasıyla tavan yaptı; FIFA’nın sayfasından Dünya Kupası sonuçlarını takip ederken film koptu. Yukarıdaki haritalara bir bakın. Kimse sormaz mı “aga bu nedir?” diye?

Endüstriyel futbol dedik de bu kadar da profesyonel değiliz, parayla kıta mı değiştiriliyor??? Kuzey Amerika, Guyana’nın kontratı bittiği için kıtasına katmış. Avustralya Futbol Federasyon başkanı “ben küçükken de Asyalı’ydım” demiş. Kazakistan ise daha Asya’da kendini kanıtlamadan Avrupa’ya açılan genç bir ülke olarak ilk torbada kendine yer bulamamış. Bu ne lan?

Asıl merak ettiğim ise, kıta değiştirme kriterleri nedir? Hani Kazakistan’da petrol çıkıyor, peki Kuveyt’in başı kel mi? Avustralya, Okyanusya kıtası için çok güçlü, o zaman Arjantin ve Brezilya’yı da Avrupa’ya alalım. Ya da Surinam Güney Amerika için çok güçsüz, o zaman Malta’yı da Okyanusya’ya çekelim, hem o da ada. Bir yandan da ülkesinden boru hattı geçirene FIFA, Avrupa’da son torbadan gruplara katılma hakkı veriyor.

Bu haritalara dayanarak Asya kıtasınının ismini Orta ve Güney Asya, Okyanusya’yı Büyük Okyanus’taki Turistik Adalar, Güney Amerika’yı köşesinden bir ısırık alınmış sosisli gibi değişik şekillerde modifiye edebiliriz.

Sepp’e ulaşamıyorum, sanırım kura çekiminde. Biri bana şu kıta değiştirme kriterlerini açıklasın.
Devamı - Sepp Blatter ile Coğrafya Dersi

Oruç ve Türk Futbolu


Türkiye'de her sene yaşanan tartışma bu sene Avrupa'da da alevlendi. Eh artık zamanı da gelmişti. Avrupa'nın değişen demografik yapısı ve Müslüman futbolcuların sayılarının gün geçtikçe artması Avrupa Liglerinde oruç tartışmasını da beraberinde getiriyor. Milyon dolarlık soru şu: Her gün ya antreman yapan ya da maç oynayan üst düzey bir futbolcu oruç tutmalı mı? Görüldüğü kadarıyla şimdilik ortada keyfi bir düzenleme var. Keyfi derken antrenörün keyfine kalmış anlamında söylüyorum. Tabi bazıları bunu hiç bir düzen yok anlamında da okuyabilir. Gazetelere göre Real Madrid'de oruç serbest Inter'de yasak!

İngiltere dışında Avrupa'nın neredeyse bütün büyük liglerinde devre araları dini bir bayram olan Noel'e denk gelir. Tabi bu düzenlemeler neredeyse tamamen Hıristiyan bir Avrupa varsayımıyla yapılmıştı. Şimdi bu varsayım yavaş yavaş geçerliliğini yitiriyor. Avrupalı sağcıların kudurmaları da bundan değil mi zaten? En kısa zamanda bir Müslüman açılımı gerek Avrupa ülkelerine (açılım lafından bıkmayan kalmasın diye yazıyorum)...

Neyse konuyu dağıtmayalım. Çakma Avrupalı, yandan Orta Doğulu bizim ülkemiz tercihini çoğu zaman olduğu gibi Kıta Avrupası'ndan yaparak devre arasını 20 Aralık-24 Ocak aralğına koymuş. Tabi bizde bu aranın baş sebebi olarak kar kış soğuk gösterilir. Bu bir bakıma doğrudur, ama aslında Ocak sonu ve Şubat başı Aralık'tan çok daha soğuk olur. Bu yüzden eğer asıl sebep soğuksa devre arasının daha geç olması gerekirdi. Bana göre Türkiye'deki devre arasının Noel'le çakışmasını gerektirecek çok ciddi bir sebep yoktur. Sorgulamadan batıdaki her düzenlemeyi kendine uygulayan mantalite, yabancı futbolculara şirin gözükme isteği ile birleşince işte ortaya böyle bir sonuç çıkmış.

Gelmek istediğim nokta şu. Neden Futbol Federasyonu'muz her sene fikstürü yaparken Ramazan ayına göre bir düzenleme yapmaz? Böylece hem oruç tutmak isteyen futbolcular rahat eder hem de her sene aynı tartışmaları duymaktan bıkan bizler. Lige 35 gün ara verileceğine 10 gün ara verilse, iki kere de hafta içi maç oynansa bu iş hallolur. Elbette uygulaması kolay değil, ama üzerinde düşünülmeye değer..
Devamı - Oruç ve Türk Futbolu

Fırsat Budur Saldırın!!!


Bugün tüm boyalı basın ve bloglarda ağız birliği etmişcesine yazılmış Uğur Boral’a, Selçuk Şahin’e ve bunların genelinde Fenerbahçe’ye sallamaları bol bol bulabilirisiniz...

Fenerbahçe’nin ilk tekleme maçını sezon başından beri yapamadıklarımız(!) için kullanmayı iyi bildik.

Hiç umursamadım dünkü maçı aynı futbolcular gibi, geçen senenin üstüne santim santim inşa edilen yeni bir yapıda her çalışanın biraz mola verme hakkı vardır. Hele ki deplasmanda rakibinizi iki golle geçmiş ve doksanıncı saniyede evinizde bir gol bulmuşsanız. Yaklaşık biraydır haftada üç maç yapan bu takımdan daha iyisi beklenemez, hele ki Koch’un antremanlarını düşündükçe.

Ama sevgili basın ve gün geçtikçe onlara benzeyen bloglarımız fırsatı kaçırmamışlar; her biri en az üç akviyeden bahsediyor. Şaka değil evet üç takviye, yani günümüz Türkiye şartlarında minimum beşerden on beş miyon Avro. (daha ucuzunu beğenmeyiz).

Tamam Uğur’u görünce hakikaten geçen sene akla geliyor, tamam Selçuk hala eski Selçuk ta. Bu adamlar yedek te olamayacak kadar kötü değiller. Geçen senenin as oyuncuları bu sene on beşer dakikalık yedeklere dönüşünce bu kadar moral bozukluğu normal. Sezon ilerledikçe eski vasat görüntülerine ulaşacaklar.

Fenerbahçe’liler rahat olsun kazasız geçilecek Manisaspor maçı sonrası ulusal maç arasından takım neredeyse tam kadro olarak çıkacak.

Devamı - Fırsat Budur Saldırın!!!

27.08.2009

Tabata = 8 Milyon Avro

Aslında ortada net bir rakam yok, 8 ile 10 milyon avro arasında bir fiyata anlaşıldığı kesin. Şimdi hücum hattımızda, Bobo, Holosko, Nobre, Tello, Nihat, Batuhan, Yusuf ile beraber Tabata olacak. İlginç bir transfer, Tabata benim beğendiğim bir oyuncu, forvet mi ortasaha mı karar veremediğim, bir nevi FM diliyle AM C / F C olan bir oyuncu. Ciddi bir paraya transfer oldu, bu paranın karşılığını futbol olarak verse bile, transfer olarak vermesi zor görünüyor. Şampiyonlar Ligi için yeterli mi derseniz, bugünkü kuralardan sonra yeterli(!) olduğunu söyleyebilirim.

Bu arada Antep ekonomisine bu kriz ortamında en ciddi para herhalde Beşiktaş'tan gelmiştir. Demirören yönetimini, kriz döneminde tüketimi bırakmadıkları için de tebrik ediyorum.


Devamı - Tabata = 8 Milyon Avro

50,000!!!


Takip eden ve katkıda bulunan herkese çok teşekkürler...
Ç.K.

Devamı - 50,000!!!

Chygrynskiy'i tanıyalım


Lucescu'nun 22 yaşındaki genç öğrencisi nihayet Barcelona'ya transfer oldu. Yaklaşık bir aydır bu transfer konuşuluyordu ve Shaktar Ukraynalı milli oyuncunun transferinden 25 milyon Euro alacak. Bu onu Lucescu'nun sattığı en pahalı oyuncu mu yapar acaba? "Onu anlıyorum, Barça gibi bir takım gelip de seni isterse hayır diyemezsin" diyen Lucescu, Chygrynskiy'i Vidic'le kıyaslamaktan çekinmedi. Menajer Begiristain ise, Chygrynskiy'nin FC Barcelona'nın atak oyununa çok uygun bir oyuncu olduğunu söyledi. CL maçlarında Shaktar'la zaten oynamış olan bu oyuncunun lig ve kupa maçlarında Barcelona forması altında ne kadar "dakika alabileceğini" hep beraber göreceğiz. Tabi aynı şey fotograftaki genç Pedro için de geçerli...

Bu arada Lucescu aynı ropörtajında İbrahimovic'in la Liga'da rahat 25-30 gol atabileceğini, Eto'o'nun ise İtalyan futbolunun koşullarında zorlanıp 15 golü aşamayacağını tahmin ettiğini söyledi.

Not: Arkadaşın adı sanırım Çigrinski diye okunuyor :)

Devamı - Chygrynskiy'i tanıyalım

Üç Büyüklerin UEFA Sıralamaları


Şampiyonlar Ligi torbalarındaki takımların puanlarına bakarken bizim takımların durumlarını kabaca bir inceleyim dedim. Şampiyonlar Ligi 3. torbasının ilk takımı Olympiakos’un 52.633 puanı var. Bizimkilere şöyle bir göz atarsak...


........................................04/05......05/06.......06/07........07/08......08/09.....ranking
35 Fenerbahçe Tur...10.0750....6.8000....10.2200....18.9500.....6.4000......52.445
60 Galatasaray Tur.....1.0750....1.8000......7.2200......7.9500....15.4000......33.445
64 Besiktas Tur............7.0750....6.8000......6.2200.....8.9500......3.4000......32.445

FB, özellikle Şampiyonlar Ligi’ndeki çeyrek final başarısı ile topladığı puanlarla, 2. torbayı ucundan kaçırıyor. O sezon FB, UEFA’da GS’ın çeyrek final kapısından döndüğü geçen sezon ile birbirine yakın puanlar almış. Belki ŞL’de her kazanılan puan ve maç kulüp kasasına milyonlarca Euro olarak dönüyor, ancak UEFA’da daha kolay takımlara karşı daha beleş(...) puanlar kazanılabiliyor sanki. Bu sezon GS ve FB’nin Avrupa Ligi’nde toplayacağı göreceli olarak kolay puanlar, gelecek sezon bir ihtimal ŞL’de Türkiye’yi temsil edecek iki takıma çok büyük artı olarak dönecek. FB’nin çeyrek finale yükselmesi, GS’ın ise neredeyse kupaya ulaşması gerekiyor 2. torbaya yükselebilmeleri için.

GS, önce 1988, daha sonra 1992-93 ve 2000-2001 dönemlerinde topladığı Şampiyonlar Ligi çeyrek ve yarı final puanlarını sonraki 5 sezonda heba etmişti. Şimdi ise tekrar eski puanlarına ulaşabilmek için geçtiğimiz 4 sezonu telafi etmesi gerekiyor. Şampiyonlar Ligi’nde 1. torbanın kılpayı kaçırıldığı 2002 sezonunu hatırlıyorum da...

BJK ise 03/04’teki UEFA çeyrek finalinden sonra istikrarlı bir şekilde vasat görüntüsünü devam ettirmiş son 5 sezonda. 3. torbada yer alması, UEFA’nın yeni ŞL statüsü vasıtasıyla olmuş sanki. Umarım 3. torbada olmayı iyi kullanır, ve en azından yoluna Avrupa Ligi’nden devam eder.

İlk 207’ye giren takımlar arasında 4. olan Trabzonspor, ve toplam puanı sadece 10.445. Gençliğimizin ‘Avrupa Fatihi’ sıfatından, Lyon’u Aston Villa’yı eleme, Barca, Inter’i evine mağlup yollama günlerinden bugünlere... peh!

İlk 200’deki diğer 2 takım ise Kayserispor ile Gençlerbirliği. Puanları ise yok denecek kadar az.

Devamı - Üç Büyüklerin UEFA Sıralamaları

Yaşasın bugün maç var...


Üç senedir meşhur şampiyonlar ligi macerası hariç pek sarfetmediğimiz bir cümle: ‘yaşasın bugün Fenerbahçe maçı var’

Gerçekten de öyle Daum’un imzalaması ile beraber geçen kısa sürede üç sene önceki hislerle bekliyoruz her Fenerbahçe maçını. Geçen seneki gibi bir görevmişcesine değil Fenerbahçe’yi seyretmek için oturuyoruz televizyonun başına. İşten erken çıkıp koşa koşa eve gidiyoruz.

Belki şapiyon olamayacağız, belki yine son haftada hüsran yaşayacağız ama bu Fenerbahçe’yi böyle beklemeyi seviyoruz.

Yaşasın bugün maç var..


Devamı - Yaşasın bugün maç var...

UEFA'nın Çivili Kareası


Çivilikrampon olarak bugün içinde henüz yayınlanmadan ele geçirdiğimiz UEFA Yılın Futbolcusu anket sonuçları...
Halkımız böyle istedi, biz de yüzdeleriyle paylaşalım bakalım; yanlış çıkarsa günah valla bizden gitti...

Yılın Kalecisi:
Edwin Van der Sar: %51

Yılın Defans Oyuncusu:
Gerard Pique: %42

Yılın Orta Saha Oyuncusu:
Andres Iniesta: %48

Yılın Forvet Oyuncusu:
Lionel Messi: %74
Devamı - UEFA'nın Çivili Kareası

26.08.2009

Hakan'dan Milan'a


Hakan Şükür’ün oynadığı futbol hakkında çok fazla yazılır, çizilir, kendisi hakkında gerekli gereksiz yorumlar yapılır, ve çok fazla eleştirilirdi. Hatta morali bozulduğu dönemlerde gol atamamasından ve duygusallığından dolayı dalga geçildiği bile olurdu. Bunun yanında, Televole’nin ilk zamanlarında TV’de yaptığı fena espriler (köfte-möfte ikilemi), ilerleyen yıllarda ise siyasi bağlarıyla ilgili yorumlar sayesinde, her zaman medyada göz önünde kalmayı başardı. Ancak Hakan Şükür, bu artçı etkilerden çok, oynadığı ve oynattığı futbol sayesinde Hakan Şükür olmuş, 90’lar ve 2000’lerin başlarında Türkiye’nin en büyük futbol fenomeni haline gelmiştir.

Hakan’ın bitiriciliği ve ayaklarını kullanma yetisi tartışılır. Karakteri de tartışılabilir. Ancak onu onlarca defa stadda canlı izleme şerefine ulaşmış bir kişi olarak tartışılamayacak, hatta tartışılması teklif bile edilemeyecek tek maddenin Hakan’ın TSL’nin gördüğü en güçlü kadronun belki Hagi’den bile daha önemli bir yapı taşı olduğudur. Çift yarı forvet-yarı orta saha(Hagi ve Arif) destekli sistemde arkasındaki oyuncuların bu kadar gol atabilmesinin en büyük nedenidir. Dönemin futboluna uygun olarak, sağa sola deplase olur (çok sevdiğim klişe bir terim), çok iyi top saklar, Ümit Karan gibi sabah akşam ofsayta düşmez (futbolu hızlandırma ve pozisyon bolluğu yaratma açısından çok çok önemli bir nokta), hem hücumda hem savunmada 90 dakika boyunca oyunu takip eder, bu özelliği ile rakibin kaç stoperi varsa hepsini peşine takar, onları ceza sahasının muhtelif yerlerine çekerek hem Hagi, Arif, Ümit gibi oyunculara ceza sahası ve yakınından şut imkanı tanır, hem de kornerlerde Capone, Ümit, hatta Okan gibi oyuncuların kafa ile gol bulabilmesini sağlardı. 3 sezon arka arkaya gol kralı olmasını sadece kaliteli kadroya bağlayanlara, bir de diğer futbolcuların attığı gollerde Hakan’ın payını, ve kendine pozisyon yaratmadaki becerisini izlemelerini tavsiye ederim.

İhtimalleri artırmak... Kısaca Hakan’ın başarıyla yaptığı işe bu ismi koyabiliriz. Çok fazla kombinasyon-permütasyon bilgisine gerek yok. Bir forvet, yukarıda bahsettiğim nedenlerden dolayı hem kendisine, hem de destek güçlerine maç içinde onlarca pozisyon hazırlayabiliyor, ve bu pozisyonların 3’te 1’i bile golle sonuçlanabiliyorsa, o ‘kazma’ forvetin varlığı, tüm maç önüne top gelmesini bekleyen mükemmel bir son vuruşçudan daha değerlidir. (matematiksel bir açılımla, 10x/3 > x)

İşte Milan Baros’un son haftalardaki durumunu basitçe Hakan'ın genel ruh hali ile açıklayabiliriz. Kısa bir ‘moralsiz Hakan Şükür’ evresi geçiriyor. Son maç 2 gol atmasına rağmen çok fazla top ezdi. Ayakta durmakta zorlanıyor gibi gözüküyor, ancak bunun nedeni saha içinde sürekli koşması, rakiple didişmesi. Hakan ile benzerlikleri belki fiziksel olarak çok fazla yok, hatta oyun tarzı olarak çok farklı gözüküyorlar, ancak takım olma felsefesi içinde aldıkları rol, takımın oyununun yönlenmesindeki etkileri çok benzer. Evet, belki Hakan gibi rakiple olduğu kadar topla ve kendi ayaklarıyla da boğuşuyor (hatta hakeme de sıçrayan bir boğuşma süreci), bol gol kaçırıyor; ancak takıma en önemli katkıları, rakibi hırpalaması, pozisyonlar hazırlaması, baş döndüren hızı, rakibi sinirlendiren yapısı, top saklayabilmesi, dinamizmi, ve penaltı yaptırma potansiyeli.

Herkesin bir tercihi vardır; bazıları maçın her anında her yerden kaleyi yoklamayı seven Ümit Karan’ı, bazıları ayağına gelen her topu gole çeviren Jardel’i görmek ister takımında... Benim tercihim, kendisi oynamaya çalıştığı kadar takımını da oynatan bir forveti izlemek; her ne kadar topa basıp düşse, kaleciyle karşı karşıya gol kaçırsa bile. Bu kadar işi yaparken sezonda bir de 30 civarında gol atabiliyorsa ne ala. 2000 takımına yakın kalitede, belki daha bile üstün bir takım yaratılıyor, ve Milan Baros, şu anki takımın modern Hakan Şükür’ü olmuş durumda. İşin güzel yanı ise, tribünler de bu gerçeğin farkında, ve kötü gününde de arkasında durmayı biliyor. Belki o çok konuşulan “2000 ruhu”’ na göre çok daha yıldızlara dayalı ve kırılgan bir yapısı olabilir şu anki Galatasaray takımının, belki Milan’ın damarlarını kessen sarı-kırmızı kan akmaz, ancak bana formasını sarı-kırmızı terletmesi de yeter.
Devamı - Hakan'dan Milan'a

Karim Benzem'ez Kimse San'a

"Dünyanın En İyi Futbolcusu Olmak İstiyorum"

Tamam kötü espri ama bu demece uydu gibi sanki. Peki Benzema gerçekten yakında dünyanın en iyi futbolcusu olur mu?


Devamı - Karim Benzem'ez Kimse San'a

Elveda Edu...


Tam adı Eduardo Luis Abonizio de Souza. 2006 yılında transferin son günlerinde, takımın Dinamo Kiev’e elenmesi sonrasındaki operasyon sonucunda Fenerbahçe’ye geldi. Geldiğinde çok kimse tanımıyordu Edu’yu. Brezilya milli takımında kısa süreler almış bir stoper Lugano ile berbaer Servet-Luciano ikilisinin yerine transfer edildi. Zico’lu ilk sezonun başında çok ta umut vermeyen bu iki daha sonra benim yetiştiğim Fenerbahçe tarihinin Uche ve Högh sonrası açık ara en iyi ikilisi oldu.

Geçen sene, o rezil sezonu sonlarına doğru Fenerbaçe forması altında bir atağı engellemek isterken çok ağır sakatlandı. Bugüne kadar çoğu Fenerbahçe taraftarı Edu’nun en azından Ocak ayına kadar takımla antremana çıkmasını umutla bekliyordu. Tabi buna en büyük neden Bilica’nın hiç ümit vermeyen futbolu.

Ben Edu’nun oyununu hep beğenenlerden oldum,bu hep vasatın üstünde performans gösteren, sakin kanlı ve efendi adamı bu şekilde uğurlamak Fenerbahçe’ye hiç yakışmadı. Diğer rakiplerini bu konuda kıyasıya eleştiren Fenerbahçe taraftarı bir takım konularda Türk takımlarının birbirinden hiç farkı olmadığını gördü...

Güle güle gerçek Fenerbahçeli Edu...

(biraderim Juoppo konuyu yazmış ama ben de iki laf etmeden durumadım Edu hakkında)

Devamı - Elveda Edu...

Sakatlanan Oyuncunun Sözleşmesini Fesh Etmek


Sözleşme feshi konusu bu sene Fenerbahçe'nin ve Beşiktaş'ın büyük ayıbıdır. Daha önce Appiah'a yapılanlar bu sene de Delgado ve Edu'nun başına geldi. Hani Appiah'ın futbol hayatı tehlikedeydi bir daha oynayıp oynayamayağı belli değildi, Edu'yla Delgado'nun günahı ne? Beş ay sakatlanan her futbolcuyu göndermek mi gerek?

Futbolcular sakat olsalar da doğal olarak sözleşmelerindeki bedelleri istiyorlar. Ve bunda da yüzde yüz haklılar. Lütfen kimse Trabzon'un yedek kalecisini örnek göstermesin, eğer hakkın olanı bile isteyemeyecek kadar acizsen o başka bir konudur. Çünkü bazen senin klübün için neler yaptığın değil, klübün senin için neler yaptığı önemlidir. Büyük takım böyle olunur. Sempatiklik sadece sahada yapılanlarla kazanılmaz. İşte bu yüzden Galatasaray'ı Linderoth konusunda tebrik etmek gerekir.

Edu kırgın ve kızgın ayrılmış İstanbul'dan. Kim kırılmaz böyle bir muameleye? Aziz Yıldırım Edu'yla görüşmemiş bile giderken. Zaten hep böyle olmaz mı, ellerde taşınarak gelen futbolcular karga tulumba gönderilirler. Bu muameleyi gören hangi futbolcu yürekten bağlanabilirki takımına. Takımlara ruh lazım diyip duruyor herkes, malesef takımın ruhunu işte böyle yönetimler kaçırıyor.

Devamı - Sakatlanan Oyuncunun Sözleşmesini Fesh Etmek

Gerçekleşen CM Efsaneleri : Labinot Harbuzi




CM 01-02, CM serileri içinde İsveçlilere en çok kıyak geçilen oyunlardan biriydi. Kallström, Elmander, İbrahimovic ve Yksel (Yüksel değil) Osmanovski dışında o dönemin hot prospectlerinden pek bir şey çıkmadı sanıyorduk... Anlaşılan, İsveçliler durumu o kadar da abartmamışlar, CM'deki favori oyuncularımdan AMC oynayan Harbuzi'yi, Gençlerbirliği sayesinde ilk defa kanlı canlı izleme fırsatım oldu. Kendisi anlaşılan bu sezonun sürpriz oyuncularından biri olacak.

Kim bilir, belki sezon sonu da "wants to move to a bigger club" olur...

Devamı - Gerçekleşen CM Efsaneleri : Labinot Harbuzi

25.08.2009

25 Agustos 2000


Bugun, Galatasaray'in 9 sene once Sampiyonlar ligi sampiyonu olan Real Madrid'i 2-1 yenerek kazandigi Super kupanin 9.cu yil donumu.
Mehmet Cansu'nun biz Real Madrid yedeklerle cıkar diye rahattık, Real Madrid'in baskanı bu kupa bizde yok alın deyince tam kadro cıktılar, Figoları sahada görünce sesimiz kesilmişti. Başkan bizi ciddiye bile almıyordu, ama kupayı kazanınca yüzler değiştigini anlatmasi o gun yasanan herseyi ozetliyor.
Devamı - 25 Agustos 2000

Diyarbakir(!) ne spor istiyor ne açılım:


Dün akşam maçtan sonra futbolcular, yöneticiler maçtaki olaylar üzerine saatlerce konuştu, keza bizler de aynı şekilde bu olaylara bir sebep bulmaya çalıştık.

Oysa ki ne kadar eleştirsek te en azından aklından geçen herşeyi pek eveleyip gevelemeden söyleyen Erman Toroğlu kimsenin söyleyemediğini ya da söylemek istemediğini çok net söyledi:

‘Bu şehirdeki bu olayları yapan insanlar Diyarbakırspor’un Süper Lig’de oynamasını istemiyor. Sporun birleştirici gücünün, ya da futbol afyonunun Diyarbakırlıyı etkilemesini istemiyorlar.’

Sahadaki olayları ve maç sonrası çatışmaları ne 2002 senesindeki maçla (Volkan’ın yazısı), ne Diyarbakır’ın Galatasaray’lılığıyla, ne Emre’nin tahrik eden oyunuyla açıklayamayız diye düşünüyorum...


Devamı - Diyarbakir(!) ne spor istiyor ne açılım:

Galatasaray'in Hucum Hatti




Galatasaray'in hucum hatti oynadigi 8 resmi macda 20 gol ve 22 asisti ile sezona giris yapti. Tabi bu maclarin arasinda Gaziantep ve Kayseri disinda oynadigimiz tum takimlarin kalitesinin ne oldugunu unutmamak gerekir. Penalti yaptiran futbolculara hanelerine asist yazip yazmama konusunda kararsiz kaldim.Sizce penalti yaptiran bir oyuncu asist yapmis sayilir mi?

Arda Turan: 2 gol, 12 asist
Milan Baros:5 gol, 2 asist
Harry Kewell: 4 gol, 3 asist
Abdulkadir Keita: 4 gol
Shabani Nonda: 4 gol
Yilmaz: 4 asist
Elano Blummer: 1 gol

Toplam:20 gol, 21 asist

Devamı - Galatasaray'in Hucum Hatti

TSL 3. Hafta Izlenimleri



TŞL'de 3. hafta dün oynanan Diyarbakır-Fenerbahçe maçıyla geride kaldı. Bu haftadan akıllarda kalanları sıralarsak:

1) Diyarbakırspor'un sahası uzunca bir süre kapatılmalı. Bu kulüp taraftarı resmen bir spor müsabakası seyretmeye değil, anarşi yaratmaya gelmiş stada dün gece. Zaten dünkü öfkenin hedefi de Fenerbahçe değildi sanki. Futboldan ziyade başka birşeylere (!) bir isyan, bölge halkının genel bir memnuniyetsizliği vardı. Neyse biz maça dönersek sahaya atılmayan kalmadı. Pet şişeler, çakmaklar, kaya parçaları. Hatta bir taraftar Diyarbakır cezasahasından sahaya girip taa Fenerbahçe cezasahasına kadar hiçbir engelle karşılaşmadan depar attı. Üstelik bunlar canlı yayında tüm Türkiye'nin gözleri önünde gerçekleşti. Şimdi bütün bunlardan sonra bakalım Diyarbakır'in sahası kaç maç kapatılacak?

2) Bu hafta belki de bütün sezonun en iyi 2 golü atıldı. Elano'nun hem de sol ayağıyla Kayseri'ye attığı gol şahaneydi. Manchester City'deyken de takip ettiğim ve çok beğendiğim bir futbolcuydu Elano. Bir Fenerbahçeli olarak gerçekten imrenerek izleyeceğim bu futbolcuyu bu sene. İnşallah fiziksel olarak Lincoln'den daha fazla devamlılık gösterir, çünkü Türk futboluna çok şeyler katacağına inanıyorum. Bir de Elano'nun maça girip hemen bu golü atması bana biraz Hagi'nin Türkiye'de ilk kez çıktığı Samiyen maçında Trabzon'a attığı frikik golünü hatırlattı. Acaba Hagi'den sonra bu sefer de bir Elano efsanesi gerçekleşebilir mi?
Diğer mükemmel bir gol de dün gece Gökhan Gönül'den geldi. Gerçekten hazırlanışı Barcelona vari bir goldü. Gökhan kendi cezasahasının hemen dışında başlattığı akını 6-7 sık paslaşma sonucunda rakip ceza sahasında noktaladı. Takım o kadar inançlı geldi ki o noktaya hem sol bek hem sağ bek pozisyonun içindeydi. Gökhan'in son vuruşu da çok zor ve bir o kadar da güzeldi.

3) Galatasaray ve Fenerbahçe sezona çok iyi bir başlangıç yaptılar. Sadece alınan skorlar için söylemiyorum bunu. Ama oynanan futbol gerçekten çok keyif veriyor taraftarlarına. Aynı şeyi Beşiktaş için söyleyemem. Beşiktaş bence kadrosundaki yetersizlikten dolayı çok sıkıcı bir futbol oynuyor. Kazandığı Antalya maçında bile pozisyon kısırlığı vardı. Büyükşehir Belediye ve son Gençler maçlarında da hemen hemen hiç pozisyona giremediler. Oynanan kötu futbol Mustafa Denizli'yi bile oldukça germiş ki dün çok sert açıklamalar yapma ihtiyacını hissetti.



Fink, Ernst, Uğur İnceman yaratıcılığı çok sınırlı, defansif orta saha oyuncuları. Bunların üçünü birden sahaya sürersen, ilerde henüz hazır olmayan Nihat ve dar alanda çok etkili olamayan Holosko'ya görev verirsen Beşiktaş'in gol atması mucizelere kalir. Nitekim şu anda Tello'nun içeri yapacağı kesme ortalar, uzaktan çektiği falsolu şutlar Beşiktaş'ın en büyük gol silahı olarak gözüküyor. Hiçbir organize atak geliştiremiyor Beşiktaş, bu da dediğim gibi kadro yapısından (Delgado'nun, Yusuf'un sakatlıkları da etkili oldu tabi ama bu 2 futbolcu da takımı her maç sürükleyecek oyuncu değiller). Beşiktaş'ın acilen orta sahaya transfere ihtiyacı var. Ben sırf Yıldıray'in yeterli olacağını da düşünmüyorum. Ayrıca Erhan Güven ve Sivok Beşiktaş'in futbolcusu değiller. Bunların yerine daha kaliteli oyuncu gerek. Forvet için de bence Batuhan acilen geri çağrılmalı ve bu genç oyuncuya Denizli şans tanımali. Batuhan'la Denizli arasında ne geçti bilmiyorum ama bu oyuncu üstüne düşülürse çok önemli bir yetenek.


4) İlk 3 hafta içinde en beğendiğim futbolculardan bazıları Emre Belezoğlu, Dos Santos, Gökhan Gönül Keita, Elano (5 dakikası bile bana yetiyor), Arda, İbrahim Akın oldu. Colin Kazım da yükselişte, Daum'la kendini buldu. Ayrıca Mustafa Sarp herkesi yanıltarak çok yüksek performans gösteriyor sezon başından bu yana.

5) Trabzon ve Sivas'ta hayalkırıklığı devam ediyor. Onların yerini bu sezon Bursa, Eskişehir ve devamını getirebilirse Büyükşehir Belediyespor alabilir. Bu sezona cok iddiali giren Ankaragücü de daha beklenileni vermedi. Bakalim ilerki haftalar neler gosterecek...

Devamı - TSL 3. Hafta Izlenimleri

Mustafa Denizli : Kulübedeki Yorgun Adam

Bu sene işler hiç de iyi başlamadı. Denizli de bunun farkında, yönetim de... Fakat Denizli'ye çok fazla yetki verildi, kendisi adeta geçen sezon başında Ertuğrul Sağlam ve Sinan Engin'in ikisinin toplam yaptığı mesaiyi tek başına yapmaya çalışıyor. Hatta daha da fazlasını yapıyor, fakat klübeye bakınca gördüğüm yorgun bir Mustafa Denizli. Fizikselden çok, zihinsel bir yorgunluk okunuyor gözlerinden; sanki kafasında yapmak istediklerini tam da yapamamanın getirdiği bir ağırlık var, kararlarında eski zamanlara göre daha temkinli, maç içindeki değişiklikleri bile önceden tahmin edilebiliyor. Aslında kafasında gayet net bir planı var, yapılan transferler bile bunu gösteriyor, fakat koskoca klüp adeta Mustafa Denizli'nin başına kalmış durumda. Ne yapılacak? Bu saatten sonra, "sorumlu menejer" gibi uydurma bir isimle Denizli'nin üstüne gelecek adamı, Mustafa Hoca kabul eder mi? Peki kendisi böyle tam yetkili menejerlik pozisyonuna getirilse, ve klübün kendi çocuklarından biri gerçek anlamda teknik direktörlük yapsa. Sergen olabilir mi? Tayfur? Rıza ve Ertuğrul kötü ayrıldılar, fakat Metin Tekin? Şifo kabul eder böyle bir şeyi?

Beşiktaş'ta herkes kadroya bakıyor ve bu kadro yetersiz diyor, fakat kimsenin, yönetimin bile, klübedeki yorgun adama destek çıkmıyor. Bizim son 5 yıldaki en iyi transferimizi Denizli'dir, ve şu an onu kaybetmek üzereyiz.
Devamı - Mustafa Denizli : Kulübedeki Yorgun Adam

24.08.2009

Diyarbakırlılar Niye Taş Atar?

Diyarbakır deplasmanında Fenerbahçeli oyunculara bilimum maddeler atılmış. Diyarbakırlılar'a kızmak kolay, zaten tribünlerde de pek çok Galatasaray formalı taraftar varmış(!) İlginçtir, bizim İstanbul'da Galatasaraylı olmak, ucu GS Lisesi'ne kadar uzanan bir elitizmin sembolü iken, Ankara'nın doğusunda, hele bir de Kürtsen, bambaşka(!) anlamlara vesile oluyor. Neyse, bu "açılımları" geçelim, acaba Diyarbakırlılar niye bu kadar öfkeliydiler derseniz, ben size ufak bir ipucu vereyim, bundan birkaç yıl önce, Diyarbakır yine Süperligdeyken, İstanbul'a gelir, Fenerbahçe ile oynar, hatta bizim delikanlı Fatih Akyel de yavaştan kendini yeni takımına sevdirme zamanlarındadır, neyse efendim bu maçtan aklımda kalanlar, Fenerbahçe seyircisinin "kahrolsun pkk!" sloganlarıyla rakip takım ve taraftarı tahrik etmesi, ve maçın sonunda Akyel'in rakip takıma dayılanarak, sahada oynamadığını, tribünlere karşı oynamasıydı. Aradan kaç yıl geçmiş, Kürtleri tanıdıklarını söyleyen, "canım benim de Kürt arkadaşlarım var." makamında bayık melodi çalanlar, Kürtlerin ne kadar kinci insanlar olduklarını unutmuşlar, fakat anlaşılan Diyarbakırlı kardeşler, kendilerine yapılanları unutmamışlar ki, kendilerince Fenerbahçelilerden intikamlarını almışlar.

Diyarbakırlılara, hayvan, kıro, insan değil bunlar vs. demek kolay; hiç de kolay olmayansa, önce Diyarbakırspor'un deplasmanlara gittiğinde yediği araba dolusu hakaretin önüne geçmek, sonrasında da Federasyon'un kendi kafasına göre yaptığı pozitif ayrımcılığı durdurması. Diyarbakırspor'un buralara nasıl geldiğini hepimiz çok iyi biliyoruz, Diyarbakırspor "bazı" konularda kayırılırken, diğer takımların nasıl liglerden düşürüldüğünü de biliyoruz.

Hiçbirimiz masum değiliz, bugün sahada taş yiyen 11 Fenerbahçeli futbolcu dışında, kimse buradan bir mazlum destanı çıkarmasın kendine...


Not: Fotoğraf, NTVSPOR'dan... Maç çıkışı da polisle çatışma olmuş.

Devamı - Diyarbakırlılar Niye Taş Atar?

Gülen Karga


Mustafa Denizli: "Bu eleştirileri yapanların bildiği kadar, benim unutmuşluğum var. Kargalar bana kılavuzluk yapamaz. O zaman burnumuz kötü yerlere gider. Kargaların çeşitleri vardır; leş kargaları vardır, kılavuz kargalar vardır. İkisinden de hayır gelmez"

Bir de gülen kargalar var, onları unutmus Bay Denizli... Umarım kendisine sonradan hatırlatmazlar...

Devamı - Gülen Karga

Transferi Bol Rekabeti Az Süperlig

Geçen hafta Sivasspor Fenerbahçe karşısında tutunamadı, sahadan farklı mağlubiyetle ayrıldı. Bu hafta da Kayserispor, Galatasaray karşısında bozguna uğradı. 2 takım da, Anadolu'daki klüpler arasında son birkaç yılın başı çeken klüpleriydi. "Büyükler" karşısındaki acizlikleri aslında bu sezon ligde heyecan katsayısının az olacağını gösteriyor. Başaltı takımlardan bir tek umutlu olduğum Bursaspor var. Onlar da, yıldız oyuncuları Sercan yüzünden sezon boyunca istim üzerinde kalacak gibiler, Mehmet ve Gökhan'ın Kayseri'de ilk parladıkları sezonları hatırlayın, medyanın baskısı yüzünden klüp yönetimi "oyuncularımızı satmıyoruz" mealli billboardlar hazırlamıştı. Bursaspor da ilerleyen günlerde Sercan'ı satmadıklarını zeplinlerle falan duyurabilir. Sonuçta, ligin ilk haftasından çıkan tablo Galatasaray ve Fenerbahçe için ne kadar umut doluysa, ligin geri kalanı için o kadar karamsar gözüküyor.

Acaba son 10 yılın en sıkıcı ligi bizleri mi bekliyor?


Devamı - Transferi Bol Rekabeti Az Süperlig

23.08.2009

Sercan Çelişkileri


Sercan'la ilgili üst üste iki açıklama geldi. Fenerbahçe'den gelen resmi açıklamaya göre Bursaspor Sercan'ı Avrupa'ya göndermek istediği için bu transfer gerçekleşmemiş. Adnan Polat ise Sercan'ın bütçelerini aştığını söyledi. Bu iki açıklamadaki çelişkiyi farkeden var mı?

Çelişki şurada: Adnan Polat'ın dediğine göre eğer bütçeleri yeterli olsaydı Sercan'ı almalarının önünde bir engel yoktu. Yani Bursaspor'un Sercan'ı Avrupa'ya gönderme mazereti mevzu bahis Galatasaray olunca çok da geçerli değil.

Bu karmaşık ilişkiyi açıkalyan benim naçizane teorim şöyle: Sercan aslında Cimbom'a gelmek istiyor fakat Fenerbahçe Sercan için Bursaspor'a Galatasaray'dan daha fazla para veriyor. Bir nevi Topuz vakası yani.. Bursaspor da Kayserispor gibi bir tarafı gücendirmemek için Avrupa bahanesini uyduruyor. Bahane diyorum çünkü Sercan'ı yurt dışından takip etseler de onun için 10 milyon dolar verecek bir takım olmadığı çok açık. Bu yüzden Sercan bu senelik Bursaspor'da kaldı. Peki nereye kadar?

Not: Bu arada Sercan'a en çok ihtiyacı olan takım Beşiktaş mı acaba??
Devamı - Sercan Çelişkileri

Vasatlığın Müthiş Cazibesi - 01

"beşiktaş geçen sezon gs ve fb'nin kötü olması vede sivasspor'un son haftalardaki hediyesiyle 6 sene sonra gelen bir şampiyonluk aldı.bu sezon galatasaray ve fenerbahçe çok iyi olduğundan beşiktaş unutsun bi 6 sene daha şampiyonluğu"

Az önce NTVSPOR'da gördüğüm bir yorum.
Gerçekten harikasınız, lütfen böyle devam edin...

Devamı - Vasatlığın Müthiş Cazibesi - 01

22.08.2009

Diş Fırçası



Semih, Roberto Carlos, Alex, Deniz, Deivid... Ortak noktaları ne?

Daum'a göre dişlerini iyi fırçalamamaları.. Eksantrik teknik direktörün ilk bombası senenin başında geldi, bakalım bu sene daha neler göreceğiz.
Devamı - Diş Fırçası

Keita'dan Gurcan Bilgic'e Sevgiler ile II



Keita'nin transferinin aciklandigi gun, Turkiye'deki spor yazarlarinin yarisindan cogunun Keita hakkinda hic birsey bilmedigine adim kadar eminim. Kalan spor yazarlarinin diger yarisininda transferi duyduklarinda bu futbolcunun Barcelona'da oynayan orta saha oyuncusu Keita oldugunu zannetiklerini dusunuyorum. (Ugur Meleke, Mert Aydin, Bulent Timurlenk'i bu yazarlarin arasina tabiki koymuyorum) Durum boyle iken Gurcan Bilgic'in hic bilmedigi bir oyuncu hakkinda yorum yapmasini gercekten anlayamiyorum. Gecen sene Lyon'un kullanmak istemeyip bize sattigi Milan Baros'un performansini ortada iken boyle bir yaziyi niye yazma geregini duydugunu cok merak ediyorum (Baros, Galatasaray'a 12 ay once transfer edildi ve yaklasik 30 gol atti)

Kendi adima, Brezilyali Lincoln macerasini yasadiktan sonra Elano icin yorum yapmak icin cok erken oldugunu dusunuyorum. Yetenek olarak Deivid'in arkasinda olup olmadigini dusunmekde herkes ozgurdur, tartisilabilir ama tartisilmayacak tek sey Elano 'nun diger hucum oynayan Brezilyali'lardan ayiran en buyuk ozelligi sahada oynadigi surece kacak guresmeyen, caliskan ve fiziki devamliligi oldugundan dolayi savunma yababilen bir orta saha oyuncusu oldugudur. Hatta kendisi icin is ahlaki ve disiplinininden dolayi Brezilya Milli takimi icindeki Alman oyuncu diye soz edilir.

Kendisi hakkinda tek soylecegim sey Dunya'da en iyi 5 penalticidan biri olarak gordugum Alex de Souza'dan sonra Turkiye'nin en iyi 2.ci penalti atan futbolcusu olacagidir.

Gurcan Bilgic' in Keita ve Elano hakkinda yazdigi yaziyi asagida okuyabilirsiniz

Keita ve Elano
Galatasaray'ın yeni transferleri çok sansasyon yarattı. Alıcı gözle baktığımızda Keita'nın sezonu büyük hayal kırıklıkları ile geçirmesi kaçınılmaz gibi. Gaziantep'te sahada yoktu. Hücum aksiyonlarının içinde rol almayı bırakın, top kayıplarıyla rakipten bile oynadı diyebiliriz.
Peki düzelir mi?Lyon böylesine bir oyuncudan vazgeçtiğine göre, Galatasaray'ın da işi zor.Elano ise duran top ustası. Ama tempo sıkıntısı var ve yine takım savunmasında özverili değil. Yetenek olarak Deivid'in önünde mi diye düşünüyorum. Bence değil. Şöhretleri olan oyuncular ama, o kadar. Zaman kimi haklı çıkartacak göreceğiz. Fakat Galatasaray'ın yükünü yine Arda çeker.Bu oyuncuların milli olmasına gelince... Kleberson ve Ricardinho da geldiklerinde milli takım oyuncularıydı.

Devamı - Keita'dan Gurcan Bilgic'e Sevgiler ile II

Kaş Transferi : Büyük Ama Yetersiz Revizyon


Erhan, İsmail, Ferrari ve şimdi de İbrahim Kaş... Geçen senenin defans ekibinden geriye, form tutması beklenen Toraman, Sivok ve artık yavaş yavaş 2. plana düşen Üzülmez kaldı. Takım şampiyon olunca, Mustafa Denizli en zayıf bölge olarak bellediği defansı tamamen değiştirdi. Yeni transferler ile bambaşka bir defans kurgusu yaratılabilir; peki işler mi? Her transfer zaten bir kumar olduğundan, şimdiden ahkam kesmek gereksiz olur. Fakat kafamda 2 önemli soru işareti beliriyor: Bir ay içinde Beşiktaş'ın Avrupa macerası başlayacak ve ortada oturmuş bir defans kurgusu yok. Oyuncuların tek tek iyi olması, hatta mükemmel oyuncular olmaları, beraber performanslarının nasıl olacağı hakkında bize ipucu vermekten uzak. Sivok'a zaten güvenilmeyeceği belli oldu, hata yapmaya müsait bir oyuncu; Ferrari desen iyi bir defans oyuncusu ama o kadar işte, ondan bir Ronaldo ya da yaşlanmış bir Zago bile çıkartmak şu aşamada zor görünüyor. Erhan ve İsmail ise hala kanatlardaki ileri çıkma, kademede durma olayını, önlerindeki oyuncularla oturtmuş durumda değiller, en azından 1-2 aya ihtiyaçları var. İbrahimler kadrosunun da genel durumu onlardan iyi değil, Kaş Türkiye'nin en çabuk stoperlerinden biri fakat çabukluğun herşey olmadığını bize öğreten bir Ronaldo örneği var yakın tarihli belleğimizde. Umarım İspanya'da enerjisini ekonomik kullanmayı öğrenmiştir, çabukluğuna, oyunu okumayı da eklerse o zaman defans hattında bir fark yaratabilir fakat şu an itibarı ile arka cepheden gelen sinyaller çok da olumlu değil.


Daha da kritik bir konu, defanstan topun nasıl çıkarılacağı. Malum, yerli oyuncularımız arasında bunu yapabilen oyuncular az, Ahmet Yıldırım gibi adamlar ne yazık ki kolay yetişmiyor, buna getirilecek çözümler ise ya defans hattını Alman bölgesine yakın kurmak ve kısa paslarla topu Ernst-Fink ikilisine aktarmak, ya da Almanlardan bir tanesini defans bloğuna yakın oynatmaktan geçiyor. 2 durumun da kendine göre riskleri var; defansı ileriye kurmak demek, rakip takımda bolca Ümit Karan tipi ofsayt delisi oyuncu olmasına dua etmekten başka bir şey değil. Ernst ya da Fink'i sarkık oynatmak demekse, ortasahada üstünlüğü rakibe vermek manasına geliyor. Daha öncede yazdığım gibi, Beşiktaş'ın topu son dörtlü dediğimiz hücum oyuncularına verdiği zaman hiç bir problemi olmuyor: bu dörtlü Şampiyonlar Ligi'nin en iyilerinden olmasa bile, aralarındaki uyum ve yetenekli oyuncuların varlığı ile en azından iç saha maçlarında puan getirebilecek güçte. Fakat defans ve ortasahadan top çıkarmakta zorlanıyor takım... Ernst ve Fink iyi oyuncular olsalar da, dikine çok geniş bir alanda top dağıtmak zorunda kalabilirler ki, bu iki oyuncunun da tarzları dışında bir oyun oynaması demek. Defansın top çıkaramama problemine, bir de Türkiye'nin en kötü top dağıtan kalecisi olan Rüştü'yü de ekleyince, kesilen her atağın, aynı dakika içinde Beşiktaş kalesine geri gelme riski artmakta. Şimdilik sezon başı olduğu için, Ernst de, Fink de takımın bu eksikliklerini kapatmak için canla başla mücadele ediyorlar, fakat ikisinden birinin sakatlığı ya da formsuzluğu durumunda Beşiktaş'ın kaleci ile forvet arasındaki bağı tamamen kopabilir. Bu durumda da yapılacak en mantıklı şey, İsmail Köybaşı'nın, defans hattındaki diğer oyunculara göre daha fazla olan ofansif yeteneğine güvenmek. İsmail tam da bu yüzden takımın şu an en vazgeçilmez elemanı: ileri çıkışları ile Tello'yu rahatlatmakta ve onun hücumda da aktif rol almasını sağlamakta, defansta doğru kademe yaptığı zamanlarda ise, yine önünde oynayan Tello'nun defans yardım için çok da geriye gidip, sol kanadın hücum gücünü düşürmesini engellemekte. İsmail ile aynı bölgede oynayan İbrahim Üzülmez'in sol kanat bindirmelerini(!) düşündüğümüz zaman söylediklerim sanırım daha da somutlaşmakta.

Görünen o ki, bu sene Beşiktaş, yıllardır alışık olmadığımız bir biçimde sol kanattan gelecek toplara güvenen bir oyun izleyecek. Sağ kanatta, Ekrem ve Erhan ikilisi buna ne kadar katkı sağlar bilinmez fakat, kanatlar arasında hücum yönünde bir dengesizlik olacağı kesin.

Defans içinse, İbrahim Kaş'ı tekrar takımda görmek mutluluk verici, fakat onun takımdaki asıl rolü kadroyu genişletmek olacaktır. Defansı Şampiyonlar Ligi standartlarına yaklaştırmanın yolu, Kaş transferi değil, Zago tarzı tecrübeli bir stoperi mevcut kadroya monte etmektir. O zaman eldeki oyuncular da kendi oyunlarını bir gömlek yukarıya rahatlıkla taşıyabilirler.


Peki bu tecrübeli stoper kim olmalı? Gel de Mellberg transferine üzülme! Mellberg bu konudaki ilk adayımdı, fakat İsveçli oyuncu Yunanistan'ı tercih etti. Aklıma gelen 2. isim, daha önce yazdığımız Coloccini. Carvalho, Lucio gibi isimler de gayet makul geliyor. Eğer biraz daha araştırılırsa, büyük liglerden bu kalibrede en az 10-15 potansiyel aday çıkar. Türkiye'ye zamanında Popescu, Zago gibi oyuncular geldiyse, bu saydığımı isimler ve benzerlerinin de gelmemesi için hiçbir sebep yok. Hazır Sivas da elenmiş, parası da Beşiktaş'a kalmışken...

Seni, başkalarının basiretsizliği yüzünden günah keçisi yapmaya hazır bir lige tekrar hoşgeldin İbrahim'ciğim!
Devamı - Kaş Transferi : Büyük Ama Yetersiz Revizyon

21.08.2009

Keita'dan Bay Çok Bilgiç'e Sevgilerle


İlk yarı sonucu:
Keita: 2 Gürcan Bilgiç:0

Maç skoru:
Haldun Üstünel: 5 Levadia: 0
Devamı - Keita'dan Bay Çok Bilgiç'e Sevgilerle

Yeni Yazarlar Arıyoruz

"Yazmasaydım Delirecektim..."

Sevgili okuyucularımız,
Blogumuzun kurucularından Garrincha ile yaptığımız bir görüşme sonrasında, yazar kadromuzu genişletmeye karar verdik. Fakat bu sefer, daha önce yaptığımız gibi, tanıdıklarımızdan yazar olmalarını rica etmek yerine, blog üzerinden duyuru yaparak, yeni yazar dostlarla tanışma fırsatı yaratalım dedik. Eğer, futbol başta olmak üzere sporun herhangi bir dalı ile ilgili yazmak istiyorsanız, lütfen bize civilikrampon@gmail.com adresinden ulaşınız. E-mail'de yazmak istediğiniz konular, ne kadar sıklıkla yazmak istediğiniz ve varsa yazdığınız blog(ların) adresini de mailinize eklerseniz seviniriz.

Hepinize bol sporlu günler,

ÇK Ekibi Adına
Volkan


Devamı - Yeni Yazarlar Arıyoruz

20.08.2009

Galatasaray'ın Türk Defans Oyuncuları & 20 Yıllık Özlem

NoatSamisa yorumlara cevap yazarken ilginç bir noktaya da değinivermiş, ligde şampiyon olan kadrolarda defansı komple Türk oyunculardan kurulu son takım, 89-90 şampiyonu Beşiktaş'mış. O zamanki kadroda Kadir - Ulvi - Gökhan - Recep dörtlüsü oynamaktaydı.

Galatasaray'ın son 2 maçını düşününce, bu sezon 8 Türk defans oyuncusu ile oynayan Galatasaray eğer şampiyon olursa 20 yıl sonra bu başarıyı tekrarlama şansı yüksek görünüyor.

Not: Yazarımız Mu'ya göre GS son şampiyonlukta Song'dan ikinci yarı faydalanamadığı için bu rekorun 2 sene önce kırıldığını iddia ediyor, yorum sizin...
Devamı - Galatasaray'ın Türk Defans Oyuncuları & 20 Yıllık Özlem

Bobo-Nobre Kıyası ya da Küçük Düşünmenin Portekizcesi

Bobo'nun suyu iyice ısındı, eğer yakın zamanda transferi gerçekleşmezse, bu işten hem Beşiktaş, hem de Bobo zararlı çıkacak gibi gözüküyor. İlginçtir, Bobo'nun olası transferi öncesi, ortalıkta bir Bobo - Nobre kıyası almış başını gidiyor. Halbuki Beşiktaş cephesinde planlar çok farklı bir yönde de olabilir.

Bobo satılırsa, klübün kasasına 4-5 milyon avro para girecek. Bir o kadar takviye yapılırsa, takımı Şampiyonlar Ligi'nde sırtlayabilecek, daha da önemlisi camiayı heyecanlandıracak, forma satışlarını patlatacak bir transfer yapılabilir. Fakat süre kısıtlı, eleme turları tamamlanmadan, transferlerin gerçekleşmesi lazım. Bobo'nun gitmesi ile, Delgado problemi de bir süreliğine ertelenmiş olur: yabancı kontenjanı yine açılır. Nobre, Bobo'nun alternatifi olabilir, daha iyi ya da daha kötü oyuncudur orası benim derdim değil, benim derdim iki oyuncunun da tek başına ele alındığında ŞL için yeterli olmadığıdır. Açıkçası, formda bir Batuhan bile, oyuncunun Avrupa'ya pazarlanması adına Bobo ya da Nobre yerine oynatılabilir; en azından genç bir yeteneğin gerçekten iyi bir fiyata satılma şansı olur.

Sonuçta, Bobo tranferi gerçekleşirse, Beşiktaş takımına, ismiyle rakiplerini korkutacak bir isim transfer edilebilir, olmazsa da Yıldıray gibi oyuncularla yetinmek zorunda kalırız.

Nuri Şahin mi dediniz? Kendisi bu aralar Mesut Ozil ile beraber Bundesliga'nın tozunu atmakla meşgul, Demirören'in telefonlarını o yüzden duymuyor olabilir.
Devamı - Bobo-Nobre Kıyası ya da Küçük Düşünmenin Portekizcesi

Livorno Adana'ya Geliyor!

Haberi Ajansspor'da gördüm az önce. Livorno ile maç ayarlamaya çalışan Demirspor Yönetimi sonunda İtalyanları ikna etmiş, işte maçın bilgileri:

Adana Demirspor - AS Livorno Calcio
Tarih : 4 Eylül Cuma
Yer : Adana 5 Ocak Stadyumu
Saat : ?
Yayıncı Kuruluş : ? (Çeşitli kanalların adı geçiyor)

Sol kanadın futboldaki temsilcisini canlı canlı izlemek için Adana'ya gitmek lazım, helal olsun Demirspor Yönetimine...

Devamı - Livorno Adana'ya Geliyor!

Juan Figer 'e Kızmak

Medyanın saldırmaktan en çok hoşlandığı adamlar arasında Juan Figer'in yeri ayrıdır. Ne zaman menejeri olduğu oyunculardan birinde transfer çıkmaza girse, spor haberlerinde parola bellidir: saldır Figer'e!

Figer ve ortak çalıştığı Wagner Riberio'nun elinde Brezilya'nın en önemli yıldızlarından bazıları var. Robinho bunların başında geliyor, Ilsınho bir başka önemli isim, Senna ve Julio Baptista da var. Figo'da zamanında Figer ile çalışmış. Uzun lafın kısası, adamın tek derdi, Türkiye ligine fahiş fiyatla latin oyuncu kakalamak değil. Fakat Figer de, menejerlik işinin kurdu olmuş: kendi kurduğu hülle sistemi ile, Uruguay üzerinden oyuncuları satmıyor, kiralıyor! Detaylarını yazmıyacağım, zira Sabah'ın bu konuda eksik gedik de olsa bir araştırması var. Türkiye'deki menejerlere adeta savaş ilan etmiş olan, Aziz Yıldırım, iş Figer'e dayanınca dut yemiş bülbüle dönüyor. Alex, Lugano ve Deivid, Figer ile çalışıyor; Guiza'nın transferinde yine Figer'in parmağı olduğu söyleniyor, takımdan gönderilen Maldanado ve Edu da Figer'in portföyündeki diğer oyuncular. Alex, Figer'in sözcüsü olarak takıma istediği oyuncuları söylüyor, Aziz Başkan da sağolsun kırmıyor 10 numarasını. Diğer tarafta, Beşiktaş da Figer'e bulaşmış durumda, Nobre ve Bobo ondan soruluyor artık, hiç yoktan kriz haline gelmiş Bobo'nun St. Etienne'e transfer hikayesinde de başrollerden birini kaptığı söyleniyor. Ya da her türlü transfer başarısızlığı Figer'in üstüne atılıyor.

Niyetim, tek amacı açıktan daha fazla para kazanmak olan Figer'i savunmak değil, fakat şunu da itiraf edelim, ülkemizde konu futbol olsun ya da olmasın, ticaret ilişkilerinin tamamen kazık atma ve kazıklanma üzerinden döndüğünü söylemek yanlış mı olur? Standartların oluşmadığı piyasalarda, insanlarımız ne koparsam kardır düşüncesi ile, çoğu zaman etikten ve prensiplerden uzak bir ticari ahlak(!) üzerine bina ettikleri işlerini başarıyla(!) yapmıyorlar mı? Hatta sırf bu kazıklanma paranoyası yüzünden, hemen her sektörde, sokak adaletini dağıtmak için, başı sıkışan herkes mafya özentisi çetelere gitmiyor mu? İşte böyle bir ortamda Juan Figer de, tereciye tere satabilen oluyor. Bu başarısının ödülünü de, kazandığı paralar ve yediği hakaretler olarak fazlasıyla geri alıyor.

Sakın Figer, bakmaya korktuğumuz aynamız olmasın?
Devamı - Juan Figer 'e Kızmak

19.08.2009

Ankara'dan Bir Büyük Çıkarmak

Dün haberlerde ve bazı bloglarda kısa süreli bir Ankaragücü paniği yaşandı. Melih Gökçek'in organizasyonunda olduğu aşikar olan bir toplantı sonucunda, "Güç Birliği" kararı alındı. İşin ilginç yanı, kimse bu güç birliği kavramından bir şey anlamadı.

Vassell transferi ile klübün gündeminden düşer gibi gözüken "Ankara Birleşmesi", şu an hiç olmadığı kadar gerçek olmaya yakın. Toplantı'dan ortaya çıkan sonuç, Ankaragücü'ne destek, Ankaragücü'ne destek için yeni bir yönetim, yönetim için de kongre; Ankaraspor ise Gökçek'in ifadesi ile "başka bir misyonla" yoluna devam edecek. Kimse darılmasın, gücenmesin ama, Ankaraspor'un böyle bir misyondaki ilk işi bu sezon için Ankaragücü'ne 2 maçta yatmak olabilir mi? Eğer klübünüzün onursal başkanı, başka bir klübün menfaatine çalışmaya başlıyorsa, herşey olabilir.

Peki Melih Gökçek'in desteği ne demek? Türkiye liglerinin şu an en borçlu klüplerinden biri Ankaragücü; klübün yıllardır ciddi bir mali krizde olduğu, gittikçe düşen kadro kalitesi ve lig sıralamasından da belli oluyordu. 100. yıl'da iddialı olmak için Vassell transferini bir kenara koyarsak yapılan ciddi bir çalışma yok. Takım hala Ceyhun'un frikiklerine bakıyor, ki ilk maçlarında birbirinden güzel 2 frikik golünü de aynı oyuncu attı. Ceyhun dışında da spektaküler, taraftarını heyecanlandıracak bir oyuncusu yok. 90larda Gençlerbirliği'nin büyük çıkışı ile, hala en büyük ve fanatik taraftar kitlesine rağmen, şehrinde 2. sıraya düşen Ankaragücü, son yıllarda Aykut Kocaman'ın Ankaraspor'u tarafından da ciddi anlamda zorlanıyordu. Türkiye Liglerinin bütün tarihine bakınca, açık olarak 5. büyük olduğu görülen takımın hali, Vassell ve onca tantanaya rağmen içler acısı durumda, zaten sezon başı aldıkları mağlubiyetler ve kötü oyun daha fazla söze gerek bırakmamakta.

Ankaraspor ise belediye takımından bozma, taraftarsız, camia kültürü olmayan, bu yüzden de ne kadar imkan verilirse verilsin ne Ankara ölçeğinde, ne de Türkiye'de başa oynayamayacak bir takım. Gökçek, kendine popülarite kazandırmak için adeta elinde büyüttüğü takımını, daha büyük hedefleri uğruna gözden çıkarmış görünüyor. Son yıllarda düşen popülaritesini yine arttırmak pahasına, zamanında CHP kökenli belediyelerin (Kocaeli, Gaziantep vb.) denediği, belediye başkanı + klüp başkanı rolüne soyunuyor. Gökçek klüp başkanı olmayacak belki, fakat direkt kendi ya da oğlu vasıtası ile, klübün güç simsarı ortağı olduğunu sık sık bize ve camiaya hissettirecek. Gökçek'in aklı hep Ankaragücü'ndeydi; fakat camia ilk başta buna soğuk baktığı için, Gökçek de kendisi için Ankaraspor diye bir klüp "yarattı". Hikaye tanıdık geliyor mu? 15 yıl öncesine dönelim, benzer bir aşk üçgeni Uzanlar - Galatasaray & İstanbulspor arasında yaşanmıştı. Fakat Uzanlar'ın hikayesi kötü sonuçlanmıştı, son büyük denemelerinde helikopterden kafasında Telsim şapkası ile inen Jardel bile, o kadar golüne rağmen Uzanlar'ın GS Başkanlığı rüyasını gerçekleştirememişti. (Baba Kemal Uzan hatırladığım kadarıyla Ali Sami Yen'in müteahhittidir, yani GS olmayınca çocuklara oyuncak olarak İstanbulspor alındı desek yanlış söylemeyiz.) Gökçek tarafında ise, ülkenin politik iklimi sağolsun, bu hikaye olumlu bitecek gibi... Peki bundan sonra ne olacak?

Yeni Yönetim :
Yeni yönetim, başkan kim olursa olsun aslında Cemal Aydın - Melih Gökçek koalisyonu olacaktır. Cemal Aydın, her ne kadar şu an için geri planda kalmış gözükse de, klüpler başkanlığı yapmış, Ankara içinde sözü geçer, camia içinde de ağırlığı olan biridir, Gökçek için en doğru yol arkadaşıdır.

Yeni Transferler :
23-30 Ağustos arasında yeni transferler yapılacakmış. Bakalım Ankara tarafından da bir Haldun Üstünel çıkacak mı?

2-3 Yıl İçinde Şampiyonluk :
Sanırım böyle bir laf ettiler ki, normalde yok artık derdim, fakat işin içinde bir Gökçek olunca, lafımı sakınarak söylüyorum. Hatta şunu da iddia ediyorum, 2-3 yıl olmasa bile 5 yıl içinde - yeni belediye seçimlerine kadar - bir şampiyonluk gelir.

Ankaraspor?
Güle güle yavrum güle güle, güle güle sana güle güle...

12 Eylül sonrası, Birinci Lig'e adeta tank üstünde çıkarılan Ankaragücü, şimdi tarihinde ikinci kez, politik çıkarlar uğruna feda edilecek. Şampiyonluk gelebilir, Sivasspor'un geçen sezon çok peşinden koşup, elde edemediği nazlı güzeli, Ankara, hem parasıyla, hem de gücüyle evinin kadını yapabilir. Fakat şunu unutmamak lazım, bir takım, Gökçek şahsından da öte, bu kadar politize bir hale getirilirse, kazandığı her başarının ardında kafalarda soru işaretleri bırakır. 100 yıllık tarihi olan, İstanbul'da kurulup, Ankara'ya taşınan, Türk Futbolu'nun lokomotiflerinden biri olan Ankaragücü, bu şaibelerin hiçbirini haketmiyordu; yazık oldu, kupa kazanamayan kült klüpten, geleceğin 5. büyüğüne uzanan yolu seçti. Halbuki bilmezler mi, büyüklük yanındaki sayılar arttıkça azalan bir şeydir...



Devamı - Ankara'dan Bir Büyük Çıkarmak

18.08.2009

Bolt Fenomeni


Eskiden atletizm yarışlarından önce koşucuları daha kısa süreli gösterirlerdi. Her birinin yüzünde buz gibi bir ifade olurdu, zorla kameraya bir selam çakarlardı, bazen bir merhaba anne tadında ufak birşey ve sonra sıradaki yarışmacıdan devam... Günümüzde ise yüz metre koşucuları türlü komikliklerle ve ilginç selamlarıyla sempatimizi topluyorlar. Bir tanesi kamerayı temizleme hareketi yaparken ötekişi Pulp Fiction dansıyla bizi selamlıyor.

Usain Bolt da bu eğlendirici-rahat atletlerdan bir tanesi, ve hatta o artık bir fenomen ve bana Ronaldinho'nun basarili ve keyifli zamanlarını hatırlatıyor, yaptığı iste çok yetenekli ve bundan keyif alırken mutluluğunu sizinle de paylaşmakta çekinmiyor. Kadın sırıkla atlayıcı isinbayeva gibi -ki kendisi dün dibe vurdu- santim santim rekorları aşıp her rekordan alabileceği para ödülüne de bakmıyor. Ardından ikinci gelen Tyson Gay bile Amerika rekoru kırarak çok iyi bir derece yaptığı için mutlu olabiliyor, ama anca 23 yaşındaki bu süperatletin ardından. Sonuçta bu süper atlet hem sempatikliğiyle, hem dalgacılığıyla (geçen sene dünya rekoru kırarken daha yarış bitmeden yavaşlayıp kutlamaya başlaması), rahatlığıyla ve amatör ruhuyla, hem de 200 metrede bile rakiplerine tür bindirebilecek kapasitesiyle benim son yıllarda gördüğüm en müthiş karakterlerden. Yanında koşan vatandaşı Asafa Powell bile eskiden daha soğuk bir kişilikken artık kendini daha fazla ifade etme ihtiyacı hissediyor. Bolt fenomeni artık iyice mekanikleşen ve otomatikleşen aşırı profesyonel sporcu figürleri arasında bir hazinedir arkadaşlar...

Kadınlar 100 metre finalinde 4 atletle koşan Jamaika'nin spor politikası hakkında Volkan güzel bir yazı yazmıştı, ilgilenenlere buyrulur.
Devamı - Bolt Fenomeni

17.08.2009

Seviyorum seni ekmeği tuza banıp yer gibi...


Seksenbeşinci dakikada tribünler Nazım Usta’nın dizeleriyle selamlıyordu takımı:

“Seviyorum seni
ekmeği tuza banıp yer gibi
Geceleyin ateşler içinde uyanarak
ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi”

Şükrü Saraçoğlu’ndaki ilk maçta ben de bu sezon ilk defa evde televizyon karşısına geçtim. Yurtdışında yaşayan ve çanak anten takma ihtimali bulunmayan insanların en sevdiği site/kanal olan Digiturkwebtv ile kesintisiz ve kaliteli bir yayın oldu.

Fenerbahçe kazanan kadrosunu Roberto Carlos ile takviye etmiş ve taraftar hafta boyunca protesto edilen yüksek bilet fıyatlarına rağmen yenı transfer (!) Lugano ile birlikte tribündeki yerlerini almıştı.


Artık bitirilmesi gereken bir uygulama olan Ulusal Marş sonrası Alex’in iki ufaklığı babalarını öperek ona şans dilediler ama sanırım nazarımız değdi kaptana. Alex’in her sene bir kere tekrarladığı yüzünü ekşitip baldırını tutma ritüeli hem sezon hem de maç için erken oldu. Daum’un tüm zamanlardaki favorisi Alexi’in yerine güzel bir bireysel emeklilik sözleşmesi imzalamış Deivid girince hem taraftarın yüzü düştü hem de değişiklik sırasında Gökhan Gönül’ün suratındaki memnuniyetsizlik takıma yansıdı.

Fenerbahçe maça çok istekli başlarken, karşısındaki Sıvasspor ise büyük takım olma özelliğini geçen senede ve ayrılan yabancılarının formalarında bırakmış, 90’ların klasik kapanan Anadolu takımı havasında 9 kişi ile ceza sahasında yığılarak direnç göstermeye çalıştı. Böylece Fenrbahçe sezon boyunca çok karşılaşacağı kapalı savunmalar önündeki ilk sınavına en ince ayrıntıların adamı Alex’ten yoksun olarak çıktı. Deivid Alex’in göstereceği zeka kıvılcımlarının hiç birini gösteremezken geçen seneden kalan basit top kayıplarını daha da güzelleştirerek devam ettirdi. Buna rağmen Fenerbahçe adına maçın en çok koşan 3. futbolcusu olması da oldukça ilginç.

Maç öncesi ve başındaki bu karışık duyguları ise iki adam bir keyif gecesine çevirdi. Alex sonrası kaptanlık bandını koluna geçiren Emre (ki tavip etmediğimiz bu mevzu çok ayrı bir tartışma konusudur) adeta bir futbol resitali izletti bize. Kendisinden beklenen çok üstünde bir mücadele üstün bir teknik ve adeta İniesta veya Xavi’den esintiler bıraktı taraftarın yüzünde. Bu performansını tüm maça yayarken Fenerbahçe’nin en fazla metre koşan ikinci adamıydı Emre. Kendisine hep şüphe ile baktığımız ve bakacağımız adamın bu futbolu rakımı yudumlarken tebessümler oluşturdu bende.

Ve Gökhan Gönül, büyük ihtimalle Arda Turan ile birlikte Lig’in en değerli ve en modern futbolcusu. Nesildaşısın mental ve fiziki eksikliklerini düşününce belki de en değerlisi. Gökhan hücümcu bek fetişisti Daum’un da en önemli futbolcularından biri olduğu kesin. Gökhan bindirdi bindi, savaştı, orta yaptı, çalım attı ve bizi bile yordu.

Criştian Baroni ise bende orgazmik bir keyif bıraktı, çok yerinde müdahaleler. Çok kalite uzun ve kısa paslar. Olmasa gerektiği yerde güzel kademeler. Emre ile uyumları ise daha ikinci haftadan çok çok umut verdi. Hele ki Andre Santos ile berbaer Brezilyalılarda görülen ciddi bir hastalık olan ilk defa ülkeleri çıkmayı çabuk atlatırsa. Çok faydalı olacaktır.

Fenerbahçe karşısında çok zayıf ve mahkum gözüken rakibi karşısında sadece takımın kalitesinin çok altında kalan geri ikilisi ile sırıttı.Thaminimce Lugano ayrılacağı için alınan Bilica hiçbir şekide bırakın üstüne çıkmayı Edu’nun yarısı olacak performansa sahip değil. Çok mu fantezi bilmiyorum ama elimde olsa Edu’nun iyileşme sürecini de gözönünde tutarak Bilica’yı hemen olmadı devre arası zaten onu arayan Sivas’a geri gönderir. Daum’a ilk döneminde veremediğimiz üst düzey savunmacı Edu-Lugano ikilisini verirdim.

Güza Alex’sizlikten ve kalabalıktan müzdaripti ama koşup durdu ortasahanın gerisinden hatta sağbekten top çıkardığını bile gördük. Bu maça mahsus kendisine eleştiri oklarını göndermeyeceğim bahsettiğim Sivas acizliğinden dolayı.

Kazım ve Santos maç boyunca çok çok etkisiz iki kanadıydı Fenerbahçe’nin. Bunun da çeşitli nedenleri var şüphesiz. Bu iki etkisi adamın maçın açılış ve kapanış gollerini atması da geçen sene sezon başı hamlığıyla ilk altı maçın dördünde başarısız sonuçlar alan Fenerbahçe için umut verici idi.

Maçın özeti Koch’un gelmesi ile yetmişinci dakika sonrası maçı fiziken domine eden takım (Emre dahil). Daum’la geri gelen maç seyretme keyfi. Çokça umut veren güzel bir takım.

Fenerbahçe’nin güzel taraftarı bir aşkı belki en güzel tanımlayan şiirlerden biri ile Nazım Usta’nın şu dizeleri ile coşarken televizyon başındaki bizlerin yüzünde gülümseme ve aşk gözyaşları vardı...

“Seviyorum seni ekmegi tuza banıp yer gibi
geceleyin ateşler içinde uyanarak
ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi,
ağır posta paketini, neyin nesi belirsiz,
telâşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi,
seviyorum seni denizi uçakla ilk defa geçer gibi.
İstanbul'da yumuşacık kararırken ortalık
içimde kımıldanan bir şeyler gibi,
seviyorum seni "Yaşıyoruz çok şükür!' der gibi.”

Devamı - Seviyorum seni ekmeği tuza banıp yer gibi...

16.08.2009

ANADOLU TAKIMLARININ YAPTIGI ILGIMI CEKEN YABANCI TRANSFERLER


Ariza Makukula-Kayserispor- Yas: 28

1.93 boyundaki dev forvetin 3 buyukler icin ideal bir forvet olmasada bir anadolu takimi icin gayet basarili bir transfer oldugunu dusunuyorum. Bir pivot santforda olmasi gereken cogu ozellige sahip olan Makukula'nin Cangele ile birlikte ilerde iyi bir ikili olacagini dusunuyorum. Kariyerinde 4 kez Portekiz milli takimi formasini giymis olan Makukula birde gol atmis. Ispanya liginde basarili maclar cikardiktan sonra Benfica'ya transfer oldu. Devre arasinda Bolton'a kiralandi ve 6-7 mac oynadi fakat hic gol atamadi.

Ayni ismi gibi ariza cikarmak ile meshur olan Makukula dirsek atmaktan dolayi cok kirmizi kart gorebilir. 2000 yilinda baslayan futbol kariyerinde 11.ci takimi olan Kayseri'de neler yapabilecegini bende merak ile bekliyorum.

Labinot Harbuzi- Genclerbirligi- Yas: 23

Hucuma donuk orta saha oyuncusu olan Harbuzi, Isvec U-21 takiminda oynadi. Genclerbirligini transfer olduktan sonra bile EPL liginden takimlarin transfer listesinde olan Harbuzi alisma donemi atlatir kendini futbola verirse cok ses getirecektir.

Andres Mendoza-Diyarbakirspor- Yas: 31

2008 yilinda Meksika liginin en fazla gol atan 2.ci futbolcusu olan Perulu Mendoza, kariyerininde Belcika, Rusya,Ukrayna ve Fransa liglerinde oynadi. Brugge ile Sampiyonlar ligi maclarinda forma giyen siyahi futbolcu Ac Milan'i 1-0 yendikleri macda takiminin tek golunu kaydetti. Gecen sene gecirdigi sakatliktan dolayi Meksika takimi ile yollarini ayirmak zorunda kalan Mendoza sakatligini atlatmis ise bu sene kendinden cok soz ettirecektir.

Nourdin Boukhari- Kasimpasa-Yas: 29

Sol acik mevkisinde oynadigi halde kariyerinde 50 gol atan Boukari, kariyerinin en guzel gunlerini Hollanda liginde Nac, Sparta ve Ajax takimlarinda yasadi. 29 yasinda Kasimpasa'ya gelmesini cok sasirdigim Boukhari' nin cok basarili bir transfer oldugunu dusunuyorum.


Pablo Martin Batalla- Bursaspor-Yas: 25

Hucuma donuk orta saha oyuncusu olan Arjantinli attigi ince paslari, frikikleri ve calimlari ile Bursaspor taraftarini gozdesi olacagini dusunuyorum.


Young Rok Shin-Bursaspor- Yas: 22

Kore Milli takimi oyuncusu olan Shin, gecen sene devre arasinda gelecek vaat eden 100 isim apoleti ile Bursaspor' a geldi. Ikinci yari oynadigi maclarda iyi maclar cikaran Shin, alisma devresini atlatti. Bu sene ilk 11 elemani olarak oynayacagini dusundugum Rok'dan bir patlama bekliyorum.

Guney Korelilerin en buyuk ozellikleri olan disiplin ve dayanikliligin yani sira cok iyi bir futbol gorusune sahip olan Shin, her iki ayaginida kullanabiliyor. Satilmaz ise Sercan ile cok iyi bir ikili olacagini dusundugum Shin bu sene Bursaspor ile cok can yakacaktir.

Julio Cesar- Gaziantep-Yas: 29

Gercek mevki sol acik olan Cesar ayni zamanda forvet pozisyonunda oynayabiliyor. Bize attigin golden sol ayaginin ne kadar iyi oldugunu soylemeye gerek yok sanirim. Kariyerinin en uzun ve guzel gunlerini AEK'da gecirten Cesar, AEK ile ciktigi 90 macda 35 gol atti. 55.000 kisi onunde Milan ile oynadiklari maci Julio'nun frikikden attigi gol ile kazanan AEK'nin tarihine gecti. AEK taraftari tarafindan cok sevilmesine ragmen gecen sene Rapid Bukres'e satilan Cesar Bukresin ekonomik kriz gecirmesinden dolayi kendini Antep'de buldu. Tabata-Beto- Cesar-Ivan dortlusunun form duzeyi ve uyumu bu seneki Antep'in ligdeki konumunu belirliyecegini dusunuyorum.

James Troisi- Kayserispor- Yas: 21

Sozlesmesinde bir acigi yakalayip 1.000.000 dolara serbest kalan ve Genclerbirliginde oynar iken senelik 200.000 euro kazanan Troisi'nin bu parayi cebinden odemedigini Futbol federasyonu disinda herkes biliyor.

Ayaklarina cok hakim bir sol acik olan Troisi ayni zamanda orta sahanin her bolgesinde cok zorda kalanirsa aniden suratlebilme ozelliginden dolayi yardimci forvet olarakda oynayabiliyor. Orta sahada kaptigi toplardan sonra dikine oynayabilen Troisi' nin Genclerbirliginden cok daha kaliteli bir takim olan Kayseri' de kendini gelistirecegini ve 3 buyuklerin transfer listesine girebilecegini dusunuyorum.

Devamı - ANADOLU TAKIMLARININ YAPTIGI ILGIMI CEKEN YABANCI TRANSFERLER

Lugano Yuvada Kaldi



Lugano'nun resmi sitesinden alintidir...



Devamı - Lugano Yuvada Kaldi

14.08.2009

Ancak Marca’da


Marca’nın haberine göre Guti Galatasaray’a yakınmış. Avrupa’nın hemen her takımında oynayabilecek kapasiteye sahip Guti’nin Galatasaray’a gelmesini çok isterdim. Ancak Elano, Arda, Keita, Kewell gibi hücum ağırlıklı oyuncuların çoğunlukta olduğu bir kadroda defans hattı kırmızı alarm çalarken, takımın en kaliteli defansif orta saha oyuncusu olan -bu bölgenin tek yabancısı- Linderoth müzmin sakatken, sağbekte hala Sabri bize karabasanlar yaşatırken, son yabancı kontenjanının bu bölgeye harcanacak olması ancak Real Madrid mantalitesine yakın haberler veren Marca’dan beklenirdi. Kaka, Benzeama, Robben, Raul ve Ronaldo’yı aynı anda 11’de oynatıp Xabi Alonso ile Diarra’dan sadece birini takıma koyup ‘siz köle gibi orta sahada sağa sola koşturun, biz bu sırada biraz daha forma satacaz' diyen mantaliteden başka nasıl bir transfer haberi beklenir?

Bakarsınız gerçekleşir de Galatasaray da 4-1-5 sistemi ile sahaya çıkar. Ne olacak, 4-3-3'te orta sahadaki adamları biraz daha ileri çekersin olur biter. Hayırlı işler Ayhan, kolay gelsin Mustafa, bol şans Mehmet.
Devamı - Ancak Marca’da

13.08.2009

AURELİO'DA SON DURUM NE?



Türkiye Futbol Federasyonu Tahkim Kurulu’nun Aurelio’nun Fenerbahçe’ye para ödeme cezasını bozmaması durumunda, kararın ileride olabilecek böylesi anlaşmazlıklarda yerli futbolcular aleyhine emsal oluşturabileceği öne sürüldü. UÇK, FENERBAHÇE’Yİ HAKLI BULDU Fenerbahçe Kulübü’yle Aurelio ve menajer Bayram Tutumlu arasındaki anlaşmazlık, Brezilya asıllı futbolcunun 30 Nisan 2008’de biten sözleşmesinin opsiyon hakkının kullanımıyla ilgili olarak ortaya çıktı. Radyospor'un haberine göre, Fenerbahçe Kulübü opsiyon hakkını kullanarak sözleşmesini 30 Nisan 2009’a kadar uzattı, ancak Aurelio gitmeye kararlı olduğunu belirterek Real Betis’e imza attı. Sarı Lacivertli Kulüp bunun üzerine Brezilya asıllı Türk futbolcuya 5 milyon 250 bin dolarlık ceza verilmesi talebiyle dava açtı. Uyuşmazlık Çözüm Kurulu, Fenerbahçe’yi haklı buldu.
OPSİYONU TEK TARAFLI UZATMA MADDESİ VAR MI? Bayram Tutumlu ve Aurelio ise opsiyon hakkının tek taraflı kullanılamayacağını iddia ederek, Tahkim Kurulu’na başvurdu. Ancak Fenerbahçe yönetimi, 2+1 yıllık olan anlaşmaya “Fenerbahçe artı 1 yıl olan opsiyonu tek taraflı olarak uzatabilir maddesini koydu. Hukukçular bu durumda Fenerbahçe Yönetimi’nin haklı olduğu konusunda birleşiyorlar.
Bayram Tutumlu ise FIFA ve CAS’ın “kulüpler sözleşmeyi tek taraflı olarak uzatamaz” şeklinde bir kararı bulunduğunu öne sürerek ceza kararının bozulmasını istiyor. Ayrıca Tutumlu’nun avukatları Fenerbahçe’nin opsiyonu yürürlüğe koyarken, ilgili belgenin üzerine futbolcunun alacağı ücreti yazmadığını, bu durumda sözleşmenin geçersiz sayılacağını söylüyorlar.
TAHKİM’İN VERECEĞİ KARAR EMSAL OLUŞTURABİLİR Tüm bu argümanları inceleyen Tahkim Kurulu’nun vereceği karar merakla bekleniyor. Kurul Aurelio aleyhine karar verir ise, Türk futbolunda yerli futbolcular aleyhine bir sürecin başlayacağı yorumları yapılıyor. Bu davada Aurelio yerli oyuncu olarak değerlendirildiğinden, bundan böyle kulüplerin yerli oyuncularla ilgili opsiyon hakkını, Marco davasını emsal göstererek, tek taraflı olarak uzatma hakkına sahip olabileceği ifade ediliyor. Aynı durum yabancı oyuncular için geçerli olmayacak, dolayısıyla bu konuda bir çifte standart ortaya çıkacak. Kurallara göre opsiyon hakkı futbolcu ve kulübün ortak kararıyla geçerlilik kazanıyor; eğer kulüp sözleşmeye “tek taraflı uzatma hakkına sahibiz” maddesi koydurmamışsa…
BURSASPORLU BATALLA EN YAKIN ÖRNEK
Bu konuda FIFA ve CAS’ın teamülleri futbolcudan yana gözüküyor. Buna en yakın örnek Bursaspor’un Arjantin’den transfer ettiği Battal’la oldu. Arjantin Kulübü Velez Sarsfield opsiyon hakkını kullandığı gerekçesiyle Pablo Martin Batalla’yı bırakmak istemedi, ancak Bursaspor yönetimi FIFA’ya başvurdu ve transferi resmen gerçekleştirdi. Bursaspor Basın sözcüsü Ferruh Kaya, “FIFA bizi haklı gördü. Batalla’nın lisansını çıkardık” dedi. Bu arada Bayram Tutumlu’nun bu konuda adil davranılmadığı gerekçesiyle FIFA’ya şikayette bulunacağı öğrenildi.
Tahkim Kurulu’nun Aurelio davasını en geç Cuma akşamına kadar karara bağlaması bekleniyor.
Devamı - AURELİO'DA SON DURUM NE?

55'e Kale Arkasi! Sen de mi Brütüs?


Diğer takımların Fenerbahçe seyircisine çifte standard yapmasına söylenirken, taraftara bir darbe de kendi yönetiminden geldi. Evet en son yapılan anketlerde Fenerbahçe taraftarının gelir durumu diğerlerine göre biraz daha fazla çıktı. Ama kale arkası biletlerin 55 TL olması biraz abartı olmus sanki. Gören de maçlar sürekli kapalı gişe oynuyor zannedecek. Zaten maça gitme kültürümüz yok, kriz Türkiye'ye dik açıyla girmiş, tribunlerde yer yer boşluklar yüzümüze çarpıp çarpıp duruyor, takım iki senedir şampiyon olamamış; bir de bilet fiyatlarını yuzde 25 artışı... Brütüs Sezar hikayesinin konuyla hiç bir alakası yok ama klişe bir söz, söylemeden olmaz: Sen de mi Brütüs???
Devamı - 55'e Kale Arkasi! Sen de mi Brütüs?

12.08.2009

Tolga mı Zengin, Trabzonspor mu?


Hiç işveren olmadım. İş kanunlarını da çok ayrıntılı bilmem. Yüksek sayıda çalışanı olan şirketlerde çalışmış biri olarak bildiğim, genel kontrat kriterleridir. Kurumsallaşmış şirketlerdeki standartlara göre (ve Türk iş kanunlarına bağlı olarak) işçiler, firmada çalıştığı sene sayısına göre yıllık ücretli izin hakkı alırlar, ve bu izin dönemleri dahil (ve birinci derece akraba kaybı gibi olağanüstü durumlardan ortaya çıkan izinler), çalıştıkları firma onlara hak ettiği maaşı 12 ay boyunca kesintisiz ödemeye devam eder. İnsanın (herhangi bir nedenden dolayı) çalışamayacak kadar hasta olduğu dönemlerde ise birkaç günlük doktor raporu alınır, ve yıllık izinden düşülmez, çalışanın maaşı tıkır tıkır ödenmeye devam eder. Hatta fiziksel güç kullanılması gerektiren işlerde çalışanı koruyan ekstra sigorta mekanizmaları vardır. Yani, iş kanunları bu gibi durumlarda, aslında işverenden çok çalışanın sağlığını korumakla yükümlüdür. Ancak uzun sürelik keyfi ayrılıklar gibi ekstra durumlarda ve işverenin de insiyatifine bağlı olarak ücretsiz izinler devreye girebilir.

Duymaya çok alıştık ‘endüstriyel futbol’, ‘futbolcu profesyonelliği’, ‘kulüplerin vefasızlığı’ gibi tamlamamları. Peki bir futbolcu, artık bu konseptlerin içinde kendine nasıl bir yer bulmalı? Saha içinde ayakta kalması gittikçe zorlaşan, acımasız bir şov endüstrisi haline dönüşen futbolda, futbolcunun kendini her zaman korumaya alması, bir nevi gününü ve geleceğini sigortalaması gerekir. Bu, çoğunlukla saha içinde fiziksel olarak, saha dışında ise önündeki yılları düşünerek zihinsel olarak güçlü durmasını sağlayacak taktikleri uygulamakla olur (birçok futbolcu bu yüzden bu tarz işleri menajerlerine havale ederek geleceğini şekillendirir).

Tolga Zengin 26 yaşında basmak üzere olan, 2002 yılından beri Trabzonspor’un kadrosunda bulunan ve hatırladığım kadarıyla 1-2 sezon dışında hiçbir zaman düzenli olarak forma giyemeyen bir kaleci. Türkiye gibi özellikle kalecilik pozisyonunda kendi içinden çıkan değerlere pek güvenilmeyen bir ülkede bir kalecinin 4 büyüklerde sürekli forma bulması maalesef pek olağan bir durum değil (Geleneksel olarak sadece Fenerbahçe’nin süreklilik sağlayabildiği bir durum). Konu özellikle Trabzon gibi daha heyecanlı ve sabırsız bir yönetim ve taraftar kitlesine sahip olan bir kulüp olunca, kariyerinin zirve noktasına geliyor olması gerekirken hala kendini henüz tam kanıtlayamamış, ve uzun süredir ilk 11’de yer almayan bir kalecinin gelecek yıllarda takımda barınabilmesi olasılığı daha da azalıyor. Bu yüzden onu gelecekte bekleyen, muhtemelen hedefleri ve mali potansiyeli Trabzonspor’a oranla daha düşük olan Anadolu kulüplerinden birinde ya da Bank Asya 1.Lig’inde oynamaktır. Bu da kazancının şu ankinin belki 3’te biri veya daha bile azına düşmesi demektir.

Paranın döndürdüğü, dünü olmayan, bir maç önce kralken bir sonraki maçta giyotine yollanabileceğiniz bir şov endüstrisinde, hele de geleceği oldukça bulanık olan bir kaleciyseniz çalıştığınız işyerinden haklarınızı talep etmeniz, ve mali durumunuzu koruma altına alacak şekilde kontratlarınızı düzenlemeniz sizin için hayırlı bir hareket olacaktır (ör/ Tobias Linderoth ve mütemadi rehabilitasyon döngüsü). Şekil 1A’daki duruma dönecek olursak; Trabzonspor, Tolga’ya ödeme yapmayacağı 2 aylık süre içinde kasasından çıkmayacak maaş sayesinde kurtulmaz. Ancak bir sakatlıktan ötürü kariyerini tehlikeye atmış bir oyuncunun geleceği çok da aydınlık olmayabilir.

Aslında Tolga’nın durumdaki kişisel seçimi ve kendi haklarını koruyup korumaması beni pek de alakadar etmez. Ancak, gazeteler tarafından Tolga’nın kulübünden 2 aylık maaşının kesilmesini istemesinin önce fedakarlık olarak gösterilmesi, hatta bazı yazılarda kahramanlık seviyesine kadar yükseltilmesi, daha sonra ise Fair-Play ödülüne aday gösterilmesi, tüm futbolcular için çalışan haklarının gayri-resmi olarak gözardı edilmesi ve her okuduğu haberin gazıyla beslenen sentimental kamuoyunun yanlış yönlendirilmesidir. Gelecekte olma potansiyeli çok yüksek olan benzer durumlara karşı kulüplere örnek yaratarak, kulüp önünde çok daha zayıf olan futbolcu (işçi) karşısında koz vermektir. Aslında bir bakıma, amiyane tabirle, enayiliğin teşvik edilmesidir.
Devamı - Tolga mı Zengin, Trabzonspor mu?