10.05.2009

Son Bilet Kriterleri


Türkiye Süper Ligi'nin bitmesine sadece 3 hafta kaldı. Ligin altı birbirine girmiş durumda. Kocaelispor ile Hacettepe artık lige veda etti diyebiliriz. 16. sıradaki Konyaspor'dan 10. sıradaki Gençlerbirliği'ne, hatta 9. sıradaki Ankaraspor'a kadar etkisini gösteren can pazarı havası devam ediyor. Bank Asya 1.Lig'den ise Manisaspor ve Diyarbakırspor Süper Lig'e geri döndü. Bu durumda 2 klasman arasında yer değiştirecek 1'er takım kalıyor.

Bu 2 takımın kim olmasını isterdiniz diye sorarsanız herkes farklı isimler telaffuz edecektir. Belli bir takım tutanlar için desteklediği takımların bir üst kademede olması, belki de memleketinin en aşağı 1 sezon daha Süper Lig'de göz önünde temsil edilecek olması, şehir isminin her hafta duyulacak olması nedeniyle prestijinin artacak olması, 3 büyükler sahasına geldiğinde kasalarının daha da dolacak olması, ve özellikle bu büyük takımlarla oynarken şehrin ve takımın mercek altında olacağını bilmeleri en önemli nedenler.

Benim, Süper Lig'e çıkacak ve ligden düşecek son takımlar arasında özel olarak sempati duyduğum bir takım yok, ancak bu son takımın hem gerçekçi, hem de subjektif nedenlerden dolayı bazı kıstaslara uymasını istiyorum. Hatta sayacağım maddelerin ilkinin üzerinde TFF'nun dikkatle düşünmesi ve bazı engellemeler koyması gerektiğini düşünüyorum.

1- Belediye ve siyasi destekli takımlar:

Herhangi bir ülkede devleti yöneten partilerin, veya, il ve ilçelerin yerel yönetimlerini üstlenen belediyelerin öncelikli görevi, elindeki kaynakları verimli kullanarak bulundukları yöreye yahut tüm ülkeye bu kaynakları hizmet olarak geri döndürmeleridir. Bu dönüşüm birçok şekilde olabilir. Kontekst itibariyle, yeni spor alanlarının oluşturulması ve sporcuya istihdam sağlamak olabilir, yeter ki halka o ya da bu şekilde bir katma değer versin. Şu anki belediye takımlarının durumlarını incelersek, ilk bakışta bazı kriterleri sağlar gibi gözükse de aslında amacını aşan kulüpler olmuş durumdalar, Süper Lig'in 2 büyükşehir belediye destekli Ankara ve İstanbul kulüpleri.
Aslında, 2 büyük şehrin de kendine uygun taraftar profilleri oluşmuş durumda. Özellikle İstanbul'da 3 büyük takımdan ötürü taraftar enflasyonu, ve bu 3'lünün yanında yerel birçok takım varken, belediye'nin takıma yaptığı yatırımın, ekstra futbol sevgisi, bilinci, veya belediye'ye artı gelir olarak geri döndüğünü hiç sanmıyorum; hem de vasat bir takım görüntüsü çizerken, belli hedefler doğrultusunda kendini geliştiremezken. Belediyeler, bu tarz kulüplerin kendi altyapısını kurup, kaliteli oyuncular yetiştirmesine önayak olursa, veya bağlı olduğu il/ilçenin ekonomik olarak darda olan kulüplerine tesis desteğinde bulunursa ancak, futbola (veya herhangi başka spora) yardımda bulunmuş olur.
Futbol taraftarlığının ve ilgisinin daha çok oturması açısından, belli bir taraftar kitlesi bulunan il/ilçenin takımının Süper Lig'de yer almasının, herhangi bir belediyenin çalışanlarının ellerine bilet tutuşturup zorla 23 Nisan gösterilerine yollar gibi maça göndermekten daha etkili olacağını düşünüyorum.

Ankara'da daha kamufle edilmeye çalışılsa bile aslında benzer durum sözkonusu. Her ne kadar zamanında siyasi destek ile ayakta kalmış olsa bile Ankaragücü'nün lokal bir taraftar potansiyeli, Gençlerbirliği'nin az sayıda da olsa 2000'lerin başındaki başarıları ile özellikle üniversite öğrencileri arasında kazandığı bir sempati var. Ayrıca Ankara'da, 3 büyük İstanbul takımının taraftar sayısı da hatrı sayılır düzeyde, hatta belki bu 2 takımdan bile daha fazla. Belki Ankara'nın Ankaragücü ve Gençlerbirliği'nden daha başarılı bir takıma ihtiyacı var, bu da Ankaraspor adı altında olabilir (Ankaraspor'un kendi sayfasında belirtildiği gibi). Ancak bu takımın mali açıdan belediye tarafından destekleniyor olması, kulübe haksız bir gelir sağlıyor (Ankara veya İstanbul halkından kim Batak veya Tjikuzu'nun aylık maaşını ödemek istiyodur?). Kulüplerin bence tek şekilde kazanç sağlaması gerek, o da kendi gelirleriyle (bu durumda Türkiye'deki en iyi örnek Gençlerbirliği'dir), veya zor durumda kalınca alınabilecek kredilerle giderlerini kompanse etmesi . Diğer bir yol ise kulüp yöneticilerinin kendi cebinden giderleri karşılaması olur ki, o da benzer şekilde, o yöneticinin, çalışanının emeğini belki de istemediği kulübe harcaması anlamına gelir. Neyse, konunun dışına çıkmayalım.

Sadece belediye takımları değil, siyasi desteği malum olan başka takımların da Süper Lig'de varolabilecek olması beni rahatsız ediyor. Bu, yine belediye veya devlet bütçesinden bir kısım servetin o takımın oyunucularının cebine milyon dolarlık maaş olarak gitmesi anlamına geliyor. Zaten şaibelerin diz boyu olduğu ligimizde, siyasi desteğin futbolun içine girmesinin, daha doğrusu içinden çıkmamasının -dolaylı yoldan isterse 3 büyük, isterse taraftarı hiç olmayan bir kulüp olsun- ; taraftarsız ve ekonomik durumu kötü olan, yönetimsel olarak kardeş kulüplerin varolduğu ligin sonu, İtalya'daki 2005-2006 sezonu olur.


2- Taraftarı, stadı olan ve lokal derbilerin tekrardan oluşmasını sağlayacak takımlar:

Daha romantik bir yaklaşım yapmak gerekirse... Tüm profesyonel sporlar arasında, (A.B.D. ve Hindistan gibi bir elin parmak sayısını geçmeyen ülkeyi resim dışında tutarsak) bir tek futbol, büyük kitleleri peşinden tutkuyla sürükleyebilen spordur. Ve belki de takımların sahadaki varlığı kadar, onları ateşleyen, evsahibi-deplasman farkının ortaya çıkmasını sağlayan taraftarlar, ve taraftar grupları futbolu bu kadar çekici hale getiren. Yoksa, en resmi dilli gazetelerde bile yer alan günlük 2-3 sayfa futbol haberi yerine farklı bölümler koyulurdu. Sonuçta tüketim toplumuyuz ve belli bir konu hakkındaki haber sayısı talep miktarına göre artıyor veya azalıyor. Bu durum, futbolun toplum tarafından ne kadar sevildiğinin göstergesidir.
Tabii ki amaç gazetelerde daha fazla haber çıkmasını sağlamak değil, ancak futbol şovunun içinde futbolcular dışında başka şeylerin olduğunu da hatırlamak gerek. Futbol dışında, renklere olan tutku da oyuna artı (yer yer eksi) dinamikler kattığı için belli bir taraftar kitlesiyle temsil edilen takımların Süper Lig'e şahsen daha çok yakıştığına inanıyorum.

Süper Lig'de taraftarsız 2 kulübün maçı yerine bir Karadeniz, Ege, Güneydoğu, ya da Akdeniz derbisi görmek isterim, takım isimleri ise hiç mi hiç önemli değil, yeter ki o rekabet duygusu bölgede hissedilsin. Bir Orduspor-Giresunspor, Göztepe-Karşıyaka, Diyarbakırspor-Gaziantepspor, Antalyaspor-Adanaspor'un belli bir bölgede rekabet içinde olması, o takımların yapıcı olarak lehine olacaktır.
Benzer şekilde büyük bir takım, başka bir şehre maç yapmaya gittiğinde baskın taraftar grubunun, o şehrin taraftarının olması hoşuma daha çok gider, nitekim ligimizin gizli isimlerinden biri "Türkiye Deplasmanlı 1. Futbol Ligi". Yoksa, işin deplasmanının sadece 500 kmlik yorucu otobüs yolculuğu ile kalmaması gerekiyor.

Bu kriterler dışında TFF'nun Süper Lig'in kalitesini artırması için başka alt limitler de gerekiyor, örneğin yaz/kış demeden futbol oynanmasına olanak sağlayan bir stad, kulüp mali tabloların düzenlenmesi, vergi kontrolü, vs... Artık onlara da başka yazıda değiniriz.

Sanırım kısaca bahsetmeye çalıştığım bu kriterler, bugünkü ateş hattında hangi takımlara daha fazla sempatiyle yaklaştığımı açıklıyor, ve bu konuda yalnız değilim, özellikle 1. madde hakkında.

0 yorum: