Nasıl bir histir merak ederim: resmen yakapaça kovulduğu klübe, tekrar geri dönmek; aynı büyük sözleri söyleyip, sahada küçük oyunları tasarlamak. Sonra tekrar kovulmak, kapağı bir televizyon programına atmak, maçları yorumlarken yine büyük sözleri tekrarlamak, birkaç gün sonra yine bir klübün küçük kapısından içeri sızmak. Asla büyük düşünen takımlara gidemeyeceğini bilmek, elindeki belgeler UEFA standartlarında olsa da, kariyerinin Meriç'ten öteye geçemeyeceğini kabullenmek. Dünya futbolunu takip derecesi "Messi de yetenekli çocuk ama Maradona olamaz"la, "Avrupa'daki oyuncular iyi oynuyor çünkü çok para alıyorlar"la sınırlamak, herkesin söyleyeceği beylik lafları, herkesin de söyleyemeyeceği mecralarda büyük paralar karşılığı dillendirmek. Sen size bu isimlerden 3 tane saysam, siz bana 10 tane daha sayarsınız. Toplamdaki sayıları
18 Süperlig takımı - 3 büyükler + 2 yorumcu kontenjanı
kadar olan bir teknik direktör zevatı. Sanki küçük Avrupa Birliği gibi, kendi aralarında kendi kurallarıyla bir çeşit serbest dolaşım hakkı kazanmış, diğerlerinin teknik direktörleri. En büyük hayalleri Trabzonspor'da geçirecekleri 3 ay, bilemedin 1 sezon. Türk futboluna kattıkları ortada, 5. şampiyonun herşeyi düzelteceğine inanmak isteyen, aramızdaki en iyimserlerin bile karabasanları süsleyen garip bir meslek grubu. Başka bir iş kolunda olsalar, bu kadar alengirli bir cv ile ciddi hiçbir firmanın insan kaynaklarına başvuramazlar bile. Fakat futbolun kuralları farklı işliyor onlara. Her yenilgi sonrası ekranlara çıkıp ağlasalar da, aslında Türk Futbolu'nun Seçilmişleri onlar! Sanki bir yerlerde, birilerinin bilgisayarında bir excel tablosu var da ona harfi harfine uyuyorlar. Takımın başına geç, 2-3 maç kötü sonuç al, kovul, televizyon dönemini geçir, sonra düşme hattındaki takımı kurtar, şanslıysan yazı geçir, bir sonraki sezonun başında kovul, televizyo.... Ben yazarken sıkılıyorum fakat onlar sıkılmıyorlar.
Bazen düşünüyorum bu ülkede niye Muhsin Ertuğral dışında, kariyerini yabancı memleketlerde kurabilen başka bir hoca çıkmıyor diye. Sonra dönüp bakıyorum, sandalyelerin etrafında dansedilen oyundaki gibi, sandalye sayısı aynı, etrafında oynayanlar da aynı, biri hep dışarda kalıyor ama, o da biliyor ki bir sonraki parçada bir yerlerde bir sandalyeye oturacak. Bu oyun sürdükçe, bize de 5. şampiyon hayalleri kalacak gibi gözüküyor. Belki sivas, belki kayseri olur, belki trabzon şahlanır, belki belki belki... Fonda sandalye savaşlarının müziği çaldıkça bize kalan da ancak gece ve hayaller olur.
Klas
2 yıl önce
0 yorum:
Yorum Gönder