Şimdi bir oyuncu düşünün, 4 gün önce karşı tarafın kilit adamını tut diyorsunuz, nerdeyse bütün maç adama nefes aldırmıyor, fakat rakibine yakın oynadığı için takım hücuma katılınca top alamıyor, maç boyunca adını 3-4 kere duyuyorsunuz sadece. Sonra aynı oyuncu, aynı statta, başka bir rakibe karşı daha serbest oynatılıyor, deniyor ki orta alandan top taşı, çerçeveyi gördün mü de şutunu at.
Adam bu görevi de beceriyor, hatta yetmiyor ligin ilk golünü ilk şutunda atıveriyor! Michael Fink bu senenin en ilginç transferleri arasında belki de en ilginci olacak gibi duruyor benim gözümde. Sebebi de, müthiş spektaküler hareketler yapan bir oyuncu olmasından çok, ofansif ve defansif farklı görevleri yapabilen, sanki futbolun her mevsiminin oyuncusu gibi, ilerleyen haftalarda kendisini daha kenarda, kanattan top taşırken, ya da defansta boşalan noktalarda savunmaya destek verirken görürsek şaşırmayalım.
Açılışı Fink ile yaptık, çünkü Fink de ligin gol açılışını yaptı. Dün akşamki maç ile ilgili Beşiktaş adına söylenebilecek güzel şeylerden biri Fink ve Ernst'in ısırgan futboluydu. Takımın defans ve ortasahadaki orta oyuncuları şu an itibarı ile değişmez görünüyor. Defansta, Toraman, ortasahada da Uğur rotasyonun kayda değer adamları olacak gibi, fakat oyun tarzları ve uyumları şu an için o bölgede oyunun vitesini arttıracak durumda değil.
Mustafa Denizli, Beşiktaş için ideal taktiği bulduğunu düşünüyor. Zaten Köybaşı ve Erhan transferleri de sistem bazında değerlendirelecek transferler, İbrahim Üzülmez gibi eski takımın yapıtaşı bir adamın da bir anda formayı İsmail'e kaptırmasında bu sistem yatıyor. Fakat açıkçası, 4-3-3 / 4-2-4 varvasyonları şeklinde çalışan bu sistem Türk futbol mentalitesi için fazla iddialı ve hücum sever bir kurgu: birincisi, beklerin her birinin Roberto Carlos, Cafu misali defans kadar hatta daha fazla şekilde hücum becerisi olması lazım; ortasahanın da keza hem atakları kesip, hem de sonra bloktaki 3lü ya da 4lü forvet hattına top atması lazım. Forvet hattının işi kolay, zaten sayıca fazlalar, bir de serbest oynamaya, farklı atak varyasyonları yapmaya uygun bir oyuncularla, çok kolay gol atabilirler. Fakat mesele de zaten bu forvet hattına top taşımaktan ibaret. Dün akşam gördük ki, İsmail Köybaşı bahsedilen bek tipine yakın bir oyuncu iken, Erhan bu tarz bir oyuncu değil, hatta ileri çıkışları 2 maçtır gereksiz top kayıplarına sebep olmakta. Orta yapması, ara pasları, kısacası dikine top oynaması yetersiz bu oyuncunun önünde mutlaka sağ açıkta oynayacak bir oyuncu lazım. Erhan, önünde verimli zamanlarındaki bir Okan Koç ile mesela oynarsa, ligin en başarılı sağ beklerinden biri olur, bu haliyle ile, kaptırdığı toplar yüzünden, ilerde Beşiktaş'ın canını çok yakacak bir görüntü çizmekte.
Yusuf, yüksek tempoyla oynamak isteyen Beşiktaş'ı yavaşlatan bir oyuncu. Bu tarz bir oyuncunun ilk onbir başlamasının tek sebebi, Nihat'ın hala form tutmamış, Delgado'nun da sakat olması. Hücumcu beklerle oynayan taktiklerde, atak kesip hızlı çıkışlar takımın en büyük kozu olmakta. Orta alanda Yusuf bu tempoda, oyun tarzından dolayı gecikiyor. Onun düştüğü yerlerde, dün akşam, ilginç olarak, forvetin ortasındaki Nobre geriye doğru sarktı ve adeta bir oyun kurucu gibi, ayağına top isteyip, ara pas, verkaç ve ortalarla Holosko ve Tello ikilisinin kanat bindirmelerine destek verdi. Tabi, gol atması gereken adam top dağıtmaya başlayınca, ilk yarı, başarılı olabilecek pek çok Beşiktaş karşı atağı, cılız vuruşlarla ya da defansın blokesi ile karşılaştı. Mustafa Hoca, durumu farkedip, Nihat'ı ve bonus olarak da Bobo'yu oyuna aldı. Oyun genelinde, İBB'nin, golü dışında çok da kayda değer pozisyonu yoktu, zaten İbrahim Akın'a bel bağlamış bir görüntü çiziyorlar. Fakat ilginçtir, Beşiktaş'ın da bastırdığı oranda çok sayıda ve ciddi gol pozisyonu yoktu. Hücumdaki oyuncuların hepsi savruk durumdalar, sanki sayılarının çoğalması, herkesin birbirine golcülük sorumluluğunu yüklemesine sebep olmuş, bir de kafa yapısı olarak kendilerinde "fazla" bir özgüven sezdim. Açıkçası, ligin ilk maçında, takım taktiksel seçimler kadar bu gevşeklikten dolayı da puan kaybetti. İBB maça asılacak kadar güçlü değildi, ortasahada kaptıkları topları hemen İskender ve İbrahim'in ayağına atmak sonra bu oyunculardan tesadüfi goller beklemek İBB'nin genel hücum stratejisiydi diyebiliriz.
Sonuçta Beşiktaş'ın son maçlarına bakarsak, hücumda etkili gibi duran bir taktikle, 4 maçta sadece 2 golün atılması oyun yapısının daha oturmadığını göstermekte. Ernst - Fink ikilisi belki de kariyerlerinde daha önce hiç yapmadıkları kadar hücuma destek verme zorunda kalacaklar, Köybaşı-Güven ikilisi de yine daha önce kariyerlerinde hiç çıkmadıkları kadar, arkalarında boşluk bırakma pahasına hücuma çıkacaklar gibi gözüküyor. Yusuf, Delgado ve gelirse de Yıldıray, bu taktikte bonus oyuncular olacaklar. Onlardan çok bir şey beklememek lazım, fakat ortaya koydukları her artı hareket takımın hanesine gol ya da goller olarak yazılacaktır.
İlgili Yazılar : Beşiktaş,
Türkiye
0 yorum:
Yorum Gönder