Bugün biraz hafif yazacağım, tabiri caizse, haftaiçi ekonomi, politika gibi konularda konuşup, pazar günü bir anda aşktan meşkten bahseden, andropoz mağduru köşe yazarı gibi takılacağım.
* Bayram sabahı İstanbul'un en güzel yeri Süleymaniye olur. Bu durum değişmedi, Sinan'ın çağlar ötesi yapısı yine binlerce insanı bayram namazında ağırladı. Süleynamiye'ye, ölçeğine göre çok küçük sayılacak kapılardan girersiniz, bu sanki içerdeki mekanın büyüklüğünü daha da abartmak için yapılmış ufak bir numara gibidir. Fakat adımınızı Süleymaniye bahçesine attığınız anda, kendinizi bir imparatorluk başkentinde hissetmeye başlarsınız.
* Süleynamiye sadece bir cami olmadığı, çevresindeki, türbeler, şifahane, külliye, çeşme ve sebillerle beraber yapılan, İstanbul'un tarihindeki ilk kentsel proje olması sebebiyle, Süleynamiye sokakları, İstanbul'un diğer semtlerinden daha bir Osmanlı'dır, daha bir sakindir, başka bir zamana ait gibidir, Sultanahmet civarı gibi yüksek doz turizme maruz kalmamıştır, Fatih'in, Eyüp'ün unutulan mahalleleri gibi kenara da itilmemiştir, sanki kendine ait bir zamanı, bir zaman akışı varmış gibi gelir. İstanbul'dan, İstanbul'un içinde kaçmak demektir Süleymaniye, çünkü hala İstanbul'dan çok Asitane'dir.
* Caminin karşısındaki kuru fasulyecilere gitmeyeli çok oldu, bu aralar İstanbul'un kuru fasulyecilerini tanıyorum tekrardan. Favorim, Ender Usta... Kavacık'ta... Hüsrev de fena değil, fakat onu burada anmak Ankaralılara haksızlık olur, zira kendisi başkentin markası.
* Bayram sabahı klasiklerinden biri de Karaköy'e gidip, Güllüoğlu'nda tatlı sırasına girmektir. Uzun süredir gitmemişim, Antep'e gittiğim dönemlerden sonra baklavaya doymuştum. Güllüoğlu, Antep'te hem baklava yemiş, hem de baklava imalathanesi yapmış biri olarak söylemeliyim ki, kendi memleketindeki baklavacıları geçmiş. Havuç dilimini bile, İmam Çağdaş'dan daha iyi yapıyorlar.
* Yolda, Açık Radyo'yu dinliyordum. Şükran Güngör'le yapılan bir sohbetin tekrarı vardı. Rahmetliyi çok özlemişiz. Bize kendi sesinden, Kenter Tiyatrosu'nun kurulması hikayesini anlattı. İlginçtir, aynı hikayeyi Yıldız Kenter tek kişilik oyununda kendisi de anlatıyor. Fakat ikisinden de dinlemek ayrı keyif, ne ilginç bir çiftmiş onlar, iki büyük oyuncu, iki büyük kafa, aynı yastıkta... Çok eğlenceli ama çok da zor olmalı...
* Bayramın tabusu Beşiktaş oldu. Babamla bu konuyu konuşmamaya karar verdim. Beşiktaş konusu açılınca, adamın gözler büyüyor, dudak kuruyor, rengi sarıya çalmaya başlıyor. Buradan Başkan'a sesleniyorum: bana bak, beni üzebilirsin umrumda değil, fakat babamı böyle üzmeye devam edersen, iki elim yakanda olur ona göre! Ayrıca kongre de geliyor, sana oy vermemeye karar verdim. (Hatta aile olarak verdik, -20 düş hanenden.)
* Basketbol şampiyonasını yazmadığımız için ilgilenmediğimiz sanılmasın. Bu şampiyonada, Türkiye olması gereken şekilde turnuvayı bitirdi. Yıllardır değişmeyen arızamız, kendi gücümüzü bilmemek. İspanya'yı yenince kendimizi yenilmez armada sandık fakat gel gör ki, Yunanlılar bizi "denize döktü". Benim için turnuvanın sürprizi Türkiye değildi, kadrosunda NBA oyuncuları barındıran Türkiye zaten bir şeyler yapacaktı, peki ya Litvanya'nın hali neydi öyle? Bizim kuşak Sabonis ile büyüdü, Litvanya Basketbol demekti, hatta dünyada herhalde bu spora en aşık millet litvan milletidir. Fakat gel gör ki, Litvanya basketbolu çökmüş, doğru dürüst oynayamadılar, sanırım galibiyet de alamadılar. Vilnius, Kaunas... Hepsi yalan olmuş desenize...
* Son olarak, bayramda futbol maçı oynanması caiz midir? Eğer full aksesuarlı laik bir ülkede yaşıyorsan, evet caizdir. Fakat burası sunroof dahil full aksesuarlı laik bir ülke mi? Hayır, daha çok manuel şanzıman alıp, yan sanayide otomatiğe çevrilmiş, tam da çevrilmeyince "yarı-otomatik" diye uydurma bir kavrama sahip bir laiklik. Dini bayram için resmi tatil veriyorsun, ama ligler devam ediyor. Noel'de gavurland'de tatiller yapılırken, biz de ligler devam ediyor. Haftasonuna denk gelen maçlar, haftaiçine alınamaz mı, hem bayram günü maç mı olur? Beşiktaşlı olarak gitmişsiniz fenerlilerin evine bayrama, maç seyredecem diye tutturamazsınız ki, olmaz yani, bence katalogdan otomobil seçer gibi laiklik, hukuk, demokrasi anlayışı seçmeyelim, biraz kendimize uygun bir şeyler yaratalım, gerekirse yan sanayisini yapalım.
* Son olarak, bütün blog camiasının bayramını kutluyorum efenim...
İlgili Yazılar : Bayram,
Hayat
2 yorum:
pek hoş olmuş yazın,
eline sağlık volkan...
:)
Sana da iyi bayramlar Volkan. Sulaymaniye'yi ben de cok ozlemisim sen yazinca farkettim. Yaklasik 13 senem o minarelerin golgesinde gecti. Kurufasulyeciler de cabasi...
Dunyanin en guzel sehrinde yasiyorsunuz kiymetini bilin...
Bayram'a gelince; dun Fenerbahce macinda gorduk bayramin etkilerini bombos tribunler... Laiklik din kismini bilmem de. Turkiye'de bayram dinsel bir sonuctan ote, dinle icli disli disli olmayan insalar icin bile Bayram bir adet, bir anane, bir orf. Bu bakimdan maclari hafta icine kayrdirmak cok mantikli bir onerme.
Yorum Gönder