24.09.2009

Bir Gündem Bağımlısı : Hakan Şükür

Hakan Şükür için iki net tanımlama yapılabilir: Türkiye'de endüstriyel futbolun en büyük golcüsüdür, Türkiye'de endüstriyel futbolun değeri en çok tartışılan golcüsüdür. Bu iki tanım birbirinin zıttı gibi dursa da, Hakan Şükür'ün gerçekliğinde oynadığı futbol kadar yarattığı polemik ve tartışmalar da karakteri ve kariyerinin demirbaşlarıdır. Şükür futbol kariyerini noktaladı, fakat gündemde kalma bağımlılığını pek bırakacak gibi durmuyor; bugün de Galatasaray Yönetimi'ne çattı, hesaplarını bilinmez bir tarihe, kendi ifadesi ile ahirete erteledi.

Açıkçası yazdıkları umrumda olmadı, kendisi ile yapılan röpartaja bakınca klasik Hakan Şükür cümlelerinden öte bir şey bulamadım. Futbolculuğunda da zamanlaması çok kötüydü Hakan Şükür'ün, pozisyon almasını bilmezdi; demeçlerinde de aynı kötü zamanlama alışkanlığını sürdürüyor. Bursaspor'dan, ümit milli takıma, sonra a milli olmaya, oradan Galatasaray ve Milli Takım'ın değişmez forveti "9 Hakan Şükür"e dönüşmesi, olaylı Torino seferi, daha da olaylı ilk evliliği, Torino'da geçmeyen vatan hasreti, eve dönüş, uefa kupası sonra 2. Viyana Seferi misali çıktığı kafadan başarısız başlayan Avrupa serüveni, Galatasaray'a dönüş, bir türlü yapılamayan jübile ve sonrası... Sembol isim olması gereken Galatasaray camiasına 3 kere geldi, her seferinde de olaylı şekilde ayrıldı. Bir dönemin vazgeçilmez adamıydı, uğruna milli takım teknik direktörü bile kovuldu. Torino'ya gittiğinde, yaptıklarıyla (ya da yapamadıklarıyla) iki ülkenin de mizahını derinden etkiledi. UEFA kupası töreninde, kupayı eline yapıştırdığını düşünmüştüm, çünkü herkesten çok kupa onun elindeydi, hatta kaptan bile onun kadar tutmamıştır kupayı. Başka bir kafa yapısı var Hakan'ın belli: 1999 yılına kadar yaşadığı dönemde, kendisinin vazgeçilmez olduğuna o kadar inanmış ki, istediklerini herkese çok da zarif olmayan bir üslupla yaptırmasını bildi. Türkiye'nin bitmeyen ekonomik krizlerle boğuştuğu yıllarda yarattığı cip krizi benim için kendisine olan saygımın bittiği andır. O zaman anladım ki, Hakan Şükür büyük bir sporcu olamayacaktı, iyi bir golcü olabilirdi fakat büyük sporcularda görülen vefa, sabır ve empati gibi şeylerden yoksundu. Milli takımdan maddi anlamda gelecek hiçbir şeye ihtiyacı olmayan, üstelik Milli Takım'da attığı her golle global fiyatını arttıran bir futbolcunun, medya önünde tabiri caizse at pazarlığına girmesi o dönem Şükür'ü milli bir oyuncu yapacakken, camiasının oyuncusuna çevirdi, fakat burada Galatasaray camiasının da onu toptan bağrına bastığını söylemek hata olur, zira kendisi yaptığı açıklamalarla, yakın ilişkiye girdiği kişilerle - ki bir insan hem dini hem de çetecilerle nasıl aynı anda yakın ilişkiye girer diye soruyorum kendime- hep belli bir kesimin oyuncusu oldu.


Kameraları çok seven Şükür, futbolculuk kariyeri sonrasında, astronomik bir ücretle de TRT'de yorumculuk yapmaya başladı. Zaten son Galatasaray döneminde, kariyeri iyice inişe geçmişti, futbolunu hatırladığımız maç sayısı onu geçmezken, o yine bomba açıklamalarına devam etti. "Kutsal Doğum Haftasına yakışan bir derbi" tanımı kendisine aittir. Zira bize dayatılan yeni düzenin sözcüsü olmak onun için derbide gol atmaktan daha önemliydi. Sayesinde, başta Ümit Karan olmak üzere pek çok forvetin kariyeri de sona erdi. Galatasaray'da asla efsane olamayacağını bildiği için de, yine problemli bir şekilde futbol hayatına son verdi.



Bütün bu tabloya bakınca, elindeki yeteneği, bütün ahlaki ve insani değerleri bir kenara bırakarak, iktidar ve güce ulasmak için kullanan bir insanın trajik halini görüyoruz. Trajik diyorum çünkü, salt sportif yetenek üzerinden elde etmek istediği güç ve saygınlığı bulmasının imkansız olduğu anlarda, "sporcu" kimliğinin toplumdaki rolünü bir kenara bırakıp, muhtelif güç odaklarına -legal ya da illegal- yanaştığını daha önce medyada yer bulan "samimi" fotoğrafları ile belgelendi. Bu anlamda ilginçtir, olmak istediği dini bütün, muhafazakar kişilik ile derin çelişkiler gösteren bir Hakan Şükür profili çıkıyor karşımıza. Türkiye'de, milyonlarca insanın olmak istediği bir konumdayken, haketmediği halde daha fazlasını, biraz da umarsızca talep eden Hakan Şükür'ün, bir efsaneden -Yitiğer Uluğ'un güzel lafıdır- "öffsaneye" dönüşmesi, futbolu bıraktığı halde kendini futbol gündeminin ortasına oturtmaya çalışması, eskiden ürettiği için tahammül edilen söz ve davranışlarının, artık sportif anlamda üretemez hale geldiğinde (çünkü anlaşılan kendisinin bir spor yöneticiliği kariyer planlaması yok) kabak tadı vermesi, ve de en acısı, bütün bu hatalarına rağmen, hala kusuru başkalarında aramaya devam etmesi, durumu daha da acınacak hale sokuyor. Futbol tarihinde hep sorunlu oyuncular olacaktır, büyük oyuncuların egolarının da kontrolü zor olur, fakat çok azı futbol kariyerlerini toptan mahvedecek kadar saygınlıklarını düşürmüşlerdir. George Best alkole bağımlıydı, kariyerini de alkol ve getirdikleri yüzünden mahvetti. Hakan Şükür, alkol kullanır mı bilmem ama, onun da bağımlılığı gündeme, gazetede yer almadığı günleri kötü geçiyor, yer aldığı günler ise bizim günlerimiz kötü geçiyor.








1 yorum:

Eren dedi ki...

Bir forumda çok güzel bir yorum okumuştum, 'keşke diğer futbolcuların çoğu gibi hitap ve konuşma sanatından bihaber bir adam olsaydı Hakan Şükür, en azından o zaman büyük futbolculuğunu karakter defolarıyla gölgeleyemezdi' diye.

Keşke Hakan Şükür sadece önündeki maçlara baksaydı, keşke onun için önemli olan alınan 3 puan, onun gol atması yerine takımının kazanması olsaydı. Keşke dilinin ucundaki zehiri sadece kendi içine akıtsaydı...

Bizi Hakan Şükür, Hakan Ünsal, Hasan Şaş gibi saltanatçılardan ce cemaatçilerden kurtardıkları için Adnan Polat ve diğer yöneticilerin ellerine sağlık.