Ankaragücü'nde yönetimin Hikmet Karaman ile yolları ayırmasından sonra, takımın başına yabancı kariyerli bir teknik direktörü getireceği konuşuluyordu. Kerem, geçen ay blogda yazdığı bir yazıda, Trond Sollied'in geleceğini söylemişti. Fakat Sollied ile anlaşamayan Ankaragücü Yönetimi, onun yerine çok daha kariyerli birini; Roger Lemerre'i takımın başına getirdi. Lemerre bugün itibarı ile artık Ankaragücü'nün başında, kendisine başarılar diliyoruz. İyi niyetimizi bir kenara koyup, yine de sormadan duramıyoruz: Ankaragücü, klüpler bazında hiç başarısı olmayan Lemerre'i takımının başına getirerek doğru bir iş mi yaptı?
Açıkçası, Lemerre için kariyerinde iki önemli kişi olduğunu söyleyebiliriz. Birincisi, Aimé Jacquet. Jacquet, 1993 yılında Houllier'den aldığı vasat ve sorunlu Fransa Milli Takımını, 5 yıl içinde Zidane önderliğinde yenilmez armadaya dönüştürdü. Kurt teknik direktör bunu başarmak için kuşağının en yetenekli fakat sorunlu oyuncularını -Cantona, Papin ve Ginola- milli takımdan kesti ve yerlerine Zidane, Deschamps başta olmak üzere daha genç ve yetenekli oyuncuları erken yaşta A takıma monte etti. Sonra bu oyunculara, Thuram, Lizarazu, Petit, Trezequet ve Henry de eklenince Fransa'nın "mükemmel oynamasa da yenilmez" takımı ortaya çıktı. İşte, Jacquet'in 1998 yılında, Dünya kupasını kaldıran bu takımında Lemerre de yardımcı teknik direktör görevindeydi. 10 yıllık Ordu Milli Takımı teknik direktörlüğü tecrübesinden sonra Jacquet ile bu turnuva öncesinde çalışmaya başlamış ve Fransa'nın futbol tarihindeki en büyük başarısının altına imzayı atanlar arasında yer almıştı.
Bazen başarının belgelendiği bir fotoğraf karesinin içinde bulunmak insanlara hiç düşünmedikleri fırsatların yolunu açar. Lemerre'in de başına bu geldi: fotoğraf karesinden Jacquet çıkınca, yerine turnuvadaki performansı da göz önüne alınarak, Lemerre'in geçmesine karar verildi. Lemerre'in milli takım kariyeri zirvede başlamıştı. Herkes, özellikle de Fransa spor basını, takımlarının en iyi olduğunu düşünüyordu. Gerçek ise, Fransa'nın en iyi olmaktan çok en zor yenilen takım olmasıydı. Doğru dürüst forvetleri olmadan (Henry ve Trezequet Fransa 98'de hala çok gençtiler) müthiş defansları ve Zidane gibi bir özel yetenek sayesinde kupaya ulaşmışlardı. Fakat, yenilmez kabul edilen takımın önünde bir başka büyük sınav daha vardı: Euro 2000.
Bazı Avrupa merkezli futbol otoritelerine göre Avrupa Futbol Şampiyonaları, Dünya Kupası'ndan bile zorlu turnuvalardır. Geçmişte yaşanan sürprizler ve zor rakiplerle karşılaşma olasılığının daha yüksek olması göz önüne alındığında, aslında bu yargı çok da uçuk bir fikir sayılmaz. Fransa bu turnuvaya 2000 yılında, Dünyanın şampiyonu sıfatıyla giriyordu. Blanc, Djorkaeff, Lama ve Lebeouf gibi oyuncular için Euro 2000 son büyük turnuvaydı. Zidane, Viera, Petit, Wiltord gibi oyuncular ise kariyerlerinin en verimli dönemlerindeydiler. Bunlara, Fransa 98'e göre kendini geliştirmiş Henry ve kuşağının en büyük yeteneği -hatta Henry'den bile yetenekli görülen- Anelka da eklenince Fransa'nın turnuvayı zorlanmadan kazanması bekleniyordu; olmadı... Fransa, finale kadar düşe kalka geldi. Grubu, Hollanda'nın arkasında 2. sırada bitirdi. Nefes kesen maçta Hollanda, Fransa'yı 3-2 yendi. Oynadığı futbol ile Hollanda bir anda favoriler arasına girmişti. Fransa ise kendisinden beklenen performansı gösterememişti.
Çeyrek Finalde, Fransa İspanya ile karşılaştı. Zor maçı 2-1 kazanmayı başardı. Hollanda ise gruplar sonrası çıktığı ilk maçta Yugoslavya'yı 6-1 ile perişan etmişti. Fransa basını, özellikle Hollanda'nın spektaküler futbolunu görüp Lemerre'e sıkı eleştiriler getiriyordu. Takım galip geliyordu belki ama bunda Lemerre'den çok yıldızların payı büyüktü Fransa basınına göre. Kritik anlarda, Zidane, Djorkaeff gibi oyuncuların attığı goller sayesinde Fransa zar zor ilerliyor gibiydi. Fransa, İspanya'dan sonra yarıfinalde bir başka İberyalı ile karşılaştı. Portekiz'i 117. dakikada Zidane'ın attığı altın gol (penaltıydı) ile geçen Horozlar, adını üst üste ikinci kez büyük bir turnuvanın finaline yazdırmıştı. Turnuvanın göz bebeği Hollanda ise penaltılar sonucunda, bir başka makine takıma -İtalya'ya- elenmişti.
Meşhur finali hatırlayanlar, bir tarafta Fransa'nın başarısını diğer tarafta da İtalya'nın şanssızlığını anımsayacaktır. 90+4 ve sonra uzatmada gelen altın gol ile Fransa, bu sefer de Avrupa'nın en büyüğü olmuştu. İşte burada da, Lemerre'in hayatındaki ikinci kritik şahıs, Zidane devreye girmişti. Yıldız oyuncu, turnuva boyunca takımın sahadaki gizli lideri olmuş, zor zamanlarda attığı goller ve paslarıyla yarattığı pozisyonlarla, takımının ve Lemerre'in vasat performansını kupaya kadar taşımıştı.
Euro 2000'in üzerine gelen konfederasyon kupası (2001), Fransa'yı ve haliyle Lemerre'in kariyerini sarsılmaz bir noktaya getirmişti; ya da en azından öyle düşünülüyordu... Fakat Lemerre, bütün iyi özelliklerine rağmen basınla daima kavga eden bir yapıya sahipti. Oyuncularının bile basına konuşmasından hazzetmeyen, eleştiri ve sorulara ters cevaplar veren biriydi. Onun döneminde, Fransa basını ile milli takımın arası bayağı açılmıştı. Kazanılan başarılar karşısında, basın şimdilik pusuya yatmış beklerken bir başka dünya kupasına Lemerre bu sefer takımın patronu olarak gitti.
Kore-Japonya 2002'de, Fransa son şampiyon olarak favoriler arasındaydı. Fakat eleme turu oynamadan gelen Fransa Milli Takımı, berbat 3 maç sonrası, daha gruplarda turnuvaya veda etti. Fransa, üç maçta da gol atamamış, sadece 1 puanla grubun son sırasında kalmıştı. Eski sömürgesi, hatta Fransa'ya pek çok oyuncu kazandırmış, Senegal ise aynı gruptan 2. sırada çıkmıştı. Fransızlara, özellikle de basına göre, Fransa sadece elenmemişti; Fransa aşağılanmıştı. Tam da kendilerini futbol devlerinden biri olarak görmeye başladıkları bir anda, bütün özgüvenleri tepe taklak olmuştu ve bunun tek bir sorumlusu vardı: Roger Lemerre.
Lemerre bu hezimet sonrası Milli takıma hatta ülkesine veda etmek zorunda kaldı. Basın kazanmış, Lemerre kaybetmişti. İlk durak, Tunus Milli Takımı oldu. Buradaki ilk zamanları parlak geçti. Tunus, ev sahipliğini de üstlendiği 2004 Afrika Uluslar Kupası'nı kazandı. Sonra, Dünya kupasına gitti. (2006) Fakat Tunus 2008 Afrika Uluslar Kupası'ndan çeyrek finalde elenince, Lemerre buradan da ayrılmak zorunda kaldı.
Sonraki durak Fas Milli Takımıydı. Atlas Dağlarının Aslanları olarak bilinen Fas Milli Takımı'nda, Lemerre yaptıklarından çok yapamadıkları ve yasakları ile anıldı. Basınla kavgası yüzünden, Fas basını onu pek çok kez protesto etti, toplantılarına katılmadı. Fransa'da kampa giren takımı izlemek isteyen Faslı taraftarların tesislere girişini yasaklayan Lemerre, durumu protesto eden yazı Fas Futbol Federasyonuna ulaştığı gün işini kaybetti.
Ankaragücü'ne kadar geçen kariyeri Lemerre'in kısaca böyle. En son 1986 yılında Fransız Kızılyıldız takımını çalıştıran Lemerre için Ankaragücü, yaklaşık 24 yıl sonra çalıştıracağı ilk klüp olacak. Klüpler bazında kayda değer başarısı olmayan Lemerre, tam bir milli takım hocası. O yüzden, Ankaragücü gibi bir klüpte nasıl bir yönetim anlayışı sergiler, ne kadar özgürlüğe sahip olur, nasıl bir kadro yapılanması çıkarır, bu konuda şimdiden bir şeyler söylemek spekülasyondan öteye gitmez.
Halkla ilişkiler konusunda tam bir yürüyen felaket olan Lemerre'in, en büyük şansı Ankaragücü gibi ulusal spor basınında sınırlı yere sahip bir spor klübüne gelmesi. Bu da onu, özellikle ilk başlarda, basın ve ilgiden biraz da olsa muaf tutar. Fakat, takım başarıya yaklaştıkça, Lemerre'in basınla daha sıkı fıkı olması gerekecektir. En az Fransa basını kadar saldırgan olan Türk basını, eğer kurt hocanın bir açığını bulursa affetmez. Bu konuda da en büyük destek herhalde, yardımcılığını yapacak olan ve hem Ankarayı hem de Türk futbolunu iyi bilen Ümit Özat'tan gelecektir.
Lemerre, kişiliği ve kariyeri ile Aragones'le benzerlikler göstermekte. Kendisi, Aragones'ten sonra gelen ikinci Avrupa Şampiyonluğu yaşamış teknik direktör. Böyle kariyerli bir hocanın, Türkiye'ye gelmesi gerçekten önemli bir olay. Fakat kariyerin herşeye yetmediğini, futbolumuz Hiddink, Del Bosque ve Aragones örneklerinde yeterince gördü, umarım Lemerre'in buradaki macerası seleflerinden daha iyi geçer.
1 yorum:
Tespitler çok doğru.
Yorum Gönder