14.04.2010

Sürdürebilir Ahlakçılık & Yalancı Akılcılık

Spor yazarları moderniteden nasiplerini almışlar mıdır? Moderniteden kasıt, afili çağdaşlaşma ise sizden, benden kat be kat fazlasını almışlardır. Mesele, akılcılıksa -akıllılık değil- ne yazık ki hepsi sınıfta kalır. Akılcı düşünce, sadece rasyonelliği ve sebep sonuç ilişkilerini dikte etmez, aynı zamanda kollektif bir bellek de ister. Kollektif hafızanın zayıf olduğu, bizim gibi toplumlarda o yüzden ne söylemin, ne de söyleyenin tutarlığının çetelesini kimse tutamaz. Kıssadan hisse, bugün kurduğun cümlenin tersini, ertesi gün kursan, bundan da gocunmasan, söylemin sadece kendi içindeki mantığını tuttursan yeter, "akıllı" adamsındır, zekanla yazıyorsundur.

Spor yazarlığında, sahadan ve mahalle kültüründen gelenlere karşı bu "kendinden akılcılar" bir süredir yükselen bir akım. Çoğu zaman, yazıları tek tek incelendiğinde son derece başarılı tespitler, akıcı şekilde kaleme alınmış neden-sonuç ilişkileri bulunuyor. Fakat çoğu zaman, yazdıkları yazılar, düşündükleri arasında devamlılık ya da tutarlılık yok. Kimse de zaten o tutarlılığı aramıyor, "bak doğru söylüyorculukla" günü kurtarıyor, dünü de denize atıyorlar. Futboldan gelen yorumcuların aksine, çoğu beyaz türk kökenli: iyi ailelerin, iyi çocukları. Hayatta kalmak için değil, sevdikleri, biraz da avama kendilerini göstermek istedikleri için sporu -spordan da futbolu- seçmişler. Eğitim ve birikimlerinin onlara miras bıraktığı "rasyo", iyi prim yaptığından, çoğu şu an aslında çok da bilmedikleri futbolun "akil adamları" ilan ediliyorlar. Sporu, sadece o işi profesyonel yapanların bilmesi ya da eleştirmesi gibi bir kural yok tabii ki; fakat işin mutfağından gelmeyenin de öğrenmesi için katetmesi gereken zorlu bir yolu var. Bu yazarların çok sevdiği hatta başucu kitabı yaptıkları "Football Against The Enemy"nin yazarı Simon Kuper örneğin... Futbolu öğrenmek için, 5 kıtayı, öğrenci bütçesi ve azmiyle dolaşan Kuper'in öğrenme hevesine sahip değiller. Kuper'in, büyük çabalarının ve futbolla ilgili yazılmış en güzel kitaplardan birinin mükafatı sayılabilecek Financial Times'daki köşesinin bu ülkedeki muadillerine sanki doğuştan haklarıymış gibi yerleşmiş durumdalar. 

Bir de bu akil-adamların karşısında yükselen yeni bir akım var: "ahlakçı" yorumcular. Ülkede nicedir yükselen "ahlak" abası altından faşizm ve linç kültürü gösteren hakim bir eğilim var. Sosyal linç o kadar kanıksandı ki, "ilk taşı günahsız olan atsın"lardan, günahkarların üzerimize adeta mancınıklarla koca koca kayaları fırlattığı zamanlara sanki bir gecede geçtik. Altında kalanı bir daha kalkamayacakmış gibi ezen bu kayalar, kimi zaman "milliyetçilik", kimi zaman "örf-adet", kimi zaman da "aile-yapısı" ambalajlarına sarılıp fırlatılıyor. Televizyona çıkan, kendisinde her şeyi söyleme gücü ve hakkını buluyor. Kalemi eline alan, yazılanların nereye varacağını bilmeden yazıyor da yazıyor... Ceza yok çünkü, tamamen yok etme var... Ötekine karşı nasıl bir nefretse bu, suçlu bulunan yok edilmek isteniyor. İster istemez, bu yazılanların Jo ve Arda Turan'a yapılanlara alakası kurulacaktır. Fakat onların başına gelenler ne ilk, ne de son... Vicdan çarkıfeleğinde sıra onlara geldi o kadar... Hiç kimsenin kötü geçen bir günün ardından kafayı dağıtmaya ihtiyacı olmadığı, hiç kimsenin özel hayatındaki insanlara jestler yapmadığı bir ülkedeyiz sanki ve bu iki oyuncu bunları yaparak ahlak dağlarımızı yerle bir eden iki asi birey... Ama "ahlakçılık" prim yapıyor ya, bugün Arda'ya, yarın Jo'ya saydır. Dün de Nouma'ya saydırmışlardı... Mafyatik ilişkilere girenler, futbolculuk yaşamlarında kırmadıkları ceviz bırakmayanlar bugünün ahlak neferleri. Devam edin beyler, ben sizleri bölmeyeyim.... 

Futbola ait külliyatı oluşturmasını beklediğimiz insanların durumu bu: kimisi günübirlik akla, kimisi günübirlik ahlaka ama hepsi de tribünlere oynamaktalar. Fakat ilginçtir, futbola dair aklımda kalan metinlerin hepsinin altında "asıl işi futbol yazmak olmayan" kesimden bu işe gönül koymuşlar var: Mustafa Sönmez, Ümit Kıvanç, Tanıl Bora gibi... Acaba bu isimler ve dahi fazlasıyla, yeni ve alternatif bir spor medyası oluşturmanın vakti geldi de geçiyor mu? 

P.S. Bu yazı, bu blogdan çektiğim post'u ikame etmesi için yazılmıştır. Mesele ne yazık ki, bir kişi ve onun yazıları değildir. Keşke o kadar basit olsaydı...

0 yorum: