8.08.2009

Başkan'ı İzlerken : BJK'nın Büyüklükten Kurtulması ve İsyanı


Dün akşam, BJK Başkanı Yıldırım Demirören, Kanaltürk'teydi. Geç saatte, tekrarda izlediğim bu programda farklı bir Demirören tablosu ile karşılaştım. İlginçtir, Başkan aylar sonra ilk defa gözüme sempatik gözüktü ve son zamanlarda gündeme oturan hemen her konu hakkında konuştular. Konuşmalar sırasında farkettim ki, Beşiktaş'ın problemini sadece Başkan ve yönetim kurulu ile tanımlamak, herkese büyük bir haksızlık olur. Problemin büyüğü çok daha farklı bir yerlerde...

Yıldırım Başkan için bilirsiniz ben de bu blogda pek çok eleştiri yazmıştım, hatta Topuz transferindeki olaylarda fazla fevri davranıldığını söylemiştim. Dün akşam ise, gayet rahat, başarısının farkında, yapabileceklerine inanan güçlü ama sakin bir başkan portresi ile karşılaştım. Belki de, yıllar sonra gerçekten de insanların değişebileceğine inandım. Başkan'ın söylediklerinin hepsini aktarmam mümkün değil fakat aklıma gelenlerden en önemlisi, "en iyi transferiniz kimdir" sorusuna net bir şekilde "İsmail Köybaşı" demesiydi. Bu bile, Başkan'ın kafa yapısının geçirdiği değişimi özetlemeye yetiyor. Ayrıca, eşiyle yapacağı sosyal projelerden bahsederken, "Beşiktaş için bu sosyal projeler daha önemlidir çünkü kupalar geçicidir, bu projeler ise kalıcı olurlar." lafı, kafamdaki Başkan tipinin özeti gibiydi adeta. Transferlerin teknik takip süreçleri ve detayları hakkında çok açık seçik konuştu. Deco, Dos Santos konuları ile ilgili net açıklamalar yaptı, arada bu aralar "fazla" konuşan yöneticilere üstü kapalı mesajlar gönderdi. Serhat Ulueren'in, gereksiz o oyuncu ne kadar aldı, bu oyuncu kaç para kazanıyor sorularına, tam bir A.Ş. şirket sahibi gibi, SPK'ya gidin sorun diyerek, şirketini töhmet altında bırakacak bir açıklama yapmadı.

Peki Başkan'ın sempatik gözükmesinin sebebi neydi, bir anda yönetim ve Başkan bütün yanlışlarının farkına varıp hidayete mi erdiler? Tabii ki, hayır. Fakat problemin bir tarafında Demirören yönetimi ne kadar suçluysa, onun açıklamalarını çarpıtan, gereksiz polemikler ve krizler yaratan basın tayfası da o kadar suçlu. Beşiktaşlı taraftar ile Beşiktaş klübü arasında ne yazık ki Fenerbahçe - Galatasaray tandanslı bir medya var. Şimdi "basın bize karşı" geyiklerine çok girmek istemiyorum fakat şu da bir gerçek ki Beşiktaş'ın medyada yer bulması çoğu zaman kötü olaylar ya da gereksiz spekülasyonlar üzerinden oluyor. Sağolsun, yönetim de yaptığı gereksiz açıklamalarla ateşe benzin dökerken, olan taraftara oluyor yine. 90lardaki Milne dönemi, bazılarının bilinçaltında öyle sinsi ve uğursuz bir yer elde etmiş ki, ne zaman Beşiktaş futbol takımı, o döneme benzer bir takım havası yakalasa, herkeste bir panik başlıyor. Takımın kimyasını bozmak, yönetimi ve camiayı baskıya almak için her türlü pr çalışması yapılıyor. İşin özünde yatan, Beşiktaş nefreti değil aslında, sadece Beşiktaşlılar'ın şu gerçeği fark etmesi lazım :
TSL'DE BEŞİKTAŞ'IN ÜST ÜSTE 3 KERE ŞAMPİYONLUĞU BÜTÜN EKONOMİK DENGELERİ BOZAR! Ya da tersten söylenirse daha da anlamlı olur, TSL'DE FENERBAHÇE VE GALATASARAY'IN 3 SENE ŞAMPİYON OLAMAMASI, BÜTÜN EKONOMİK DENGEYİ BOZAR. Milne döneminden sonra, köprüden çok sular aktı, artık maçlar şifreli kanallarda, ciddi coğunluğu FB-GS taraftarı olan kitle tarafından seyrediliyor. Zaten, Anadolu'nun Trabzon dışındaki bütün illerinde bu iki takımın taraftarları çoğunluğu (yaklaşık %50-70 arasını buluyor toplamda) oluşturuyor. Yayın gelirleri, reklam gelirleri, forma satışları ve aklınıza gelen bütün ekonomik faaliyetlerin de temel hedef kitlesi işte bu FB-GS güruhu. Her ne kadar, birbirleriyle rekabet edermiş gibi görünseler de, aslında bu iki takımın sayısal gücü, BJK ve Trabzon da dahil olmak üzere diğer tüm TSL takımları üzerinde ciddi bir baskı kuruyor. 3 Büyükler, 4 Büyükler denilerek sanal bir büyüklük kurgusu yaratılıyor, BJK ve TS de bu Türk tipi "Old Firm" 'ün yanına çekilerek pasifleştirilmeye çalışılıyor. "3. büyük" adı altında takıma yancı rolü verilmeye çalışılıyor. Beşiktaş yıllarca bu rolü başarıyla oynadı, yöneticiler bunu kabullendiler, fakat Bilgili döneminden itibaren BJK kendi yolunu çizmeye başladı. O dönemde yapılan müdahaleler ve sorumluları unutulmadı camia tarafından, zaten 2 büyük var, Beşiktaş da büyük takım mı tartışmaları da bu dönemlerde başlamıştır. Demirören yönetiminde ise, biraz gereksiz de olsa, FB-GS ittifakı ile çatışmaya girildi. Çoğu zaman, medyanın da desteği ile, bu olaylar Old-Firm lehine sonuçlandı. Medyanın desteği ile, taraftar ile yönetimin arası açıldı, çifte kupa bile doya doya kutlanamadı. BJK'nın başarısında, diğerlerinin başarısızlığı mazeret oldu. Gariptir, Birinci Lig tarihine, BJK'nın şampiyon olduğu yıllar ve olmadığı yıllar diye baksak, fanatiklikle suçlanırdık. Fakat Old-Firm'ün aslında olaylara bakışı tam da bu. Onların şampiyon oldukları yıllar, ve olmadıkları yıllar. Sizler Trabzon'un bir daha şampiyon mu olacağını sanıyorsunuz? Trabzonspor'un üstü çizildi, çünkü FUTBOLUN EKONOMİSİ İSTANBUL DIŞINA ÇIKAMAZ!

Peki Beşiktaşlılar ne yapacak? Yapılacak şey, kendi medya ve iletişim kanallarının açılması, Old Firm tandanslı medya ile mümkün olduğunca az temasa geçmektir. Medya denilen maymun bahçesindeki sözde Beşiktaş yazarlarına bakın, hangisi sizin kaleminizden çıkmış gibi ifade ediyor sizleri? İbrahim Altınsay gibi adamlar tabii ki var, fakat medyanın neresinde duruyorlar, TV'de kaç dakika yer alıyorlar? Takımınızın, Mehmet Demirkol, Hıncal Uluç gibi adamlara mı meze olmasını istiyorsunuz? Eğer bir Beşiktaş duruşu varsa, o duruş GS-FB ittifakının yanında yapılacak bir duruş değildir, diğer takımların da desteğini alarak tam da karşısında durmaktır. Beşiktaş'ın eski günlerine dönmesini istiyorsak, bu 3. büyük sanrısından kurtulmalı ve camia olarak, daha global hedeflerin peşinden koşmalıyız. Kibar değil saldırgan, uyumlu değil asi ruhtur Beşiktaş camiasını tanımlayan, herkesin sevdiği klüp olmaktan kurtulmak, sadece Beşiktaşlıların klübü olmak için, ligin altını üstüne getirmek için birleşin sevgili Beşiktaşlılar! Bu ligde bir devrim olacaksa, rengi siyah ve beyaz olacaktır!






4 yorum:

Bay Kerahet dedi ki...

mükemmel bir yazı.

gerçekten bir kerede okunuyor ve sonunda işte budur dedirtiyor.

Hangi takımlı olduğunu öğrenebilir miyim?

Fenerbahceliyiz.biz dedi ki...

Yazının son paragrafında hem diğer takımların desteğini alma arzusundan bahsediliyor, hem de herkesin sevdiği kulüp olmaktan kurtulmaktan. Öncelikle Beşiktaş zaten herkesin sevdiği bir takım değil, öyle bir takım olma gayretinde de değil. Demirören yönetimiyle de gayet antipatik bir hal aldı. Diğer taraftan Beşiktaş'ın diğer takımların desteğini alabilmesi için herkesin sevdiği veya daha doğru bir ifadeyle saydığı takım olmaya çalışmaktan başka yapabileceği birşey de yok bence.

Herkesin saygı duyduğu bir takım olabilmek için hal ve hareketlerinizle samimi olmanız gerekiyor. Birilerine cephe almaya da gerek yok. Ama illa alınacaksa ve FB-GS diye bir ittifak varsa, omurgasız Beşiktaşlılık duruşundan vazgeçip, kesin ve mevsimlere göre değişim göstermeyen bir çizginizin olması gerekir.

Bunun birinci şartı FB ve GS'nin eşit mesafede kabul edilmesidir. Ancak bugüne kadar görünen şudur ki, mevcut Beşiktaş yönetimi bu cepheyi karşısına almaktan ziyade cephedekilerden birini yanına alma çabası içerisindedir. Bu politika kabaca Fenerbahçe düşmanlığı ve Galatasaray yandaşlığına indirgenebilir. Bu tutum ne 3 büyükler dışında kalanlarda samimi ve olumlu bir intiba bırakmış ne de Beşiktaş bu ittifaktan bir kazanç elde etmiştir. Bu ittifakın tek kazananı Galatasaray olmuştur.

Beşiktaşlıların yapacağı bir devrim varsa o da dün doğru dediğine bugün yanlış demeyen, sezonu rakibini şampiyon yapmama hedefiyle açmayan, şampiyon olamayacaksa kimin şampiyon olacağı umurunda olmayan, Beşiktaşlılık duruşunu sürekli cümle içinde kullanarak değil tavırlarıyla cümle aleme kabul ettiren bir anlayışın kulübü yönetmesini sağlamaktır.

Volkan dedi ki...

Fenerbahçeliyiz.biz
Söylediklerinizde katıldığım noktalar var, fakat beşiktaş taraftarının özellikle fenerbahçeyi sevmediğine inanmıyorum. yönetimlerin taraftarları birbirine düşürmesini bir kenara bırakırsak, bir beşiktaş taraftarının gs ya da fb'den nefret etmesi için hiç bir sebep yok. (vakti zamanında o takımlardan birinin taraftarları tarafından saldırıya uğramak vb. özel durumlar haricinde)

dediğim şey sadece şu, 3. büyük şekerine kanan çocuk olmayalım, kendi hedefleri olan ve bunları gerçekleştirmek için uğraşan bir takım olalım. adımızın gs ve fb ile beraber anıldığı her noktadan ister istemez bir arka plana atılma yaşanıyor. Buna çözüm, rakip camialara ezik demek değildir, fakat bunu kabullenmek de beşiktaş'ın uzun vadede her hangi bir amacı olmadan, 2 büyük takımın arkasına takılan yalancı büyük olarak arada sırada kazanacağı birkaç kupa ile rüşvetlenmesini izlemektir.

Volkan dedi ki...

Bay Kerahet
takdir edeceğiniz gibi beşiktaş taraftarıyım. fakat yazılarımda bu taraftarlık tarafını her zaman dile getirmemeye çalışıyorum. o tarz yazılardan biri değildi, daha çok "aile içinde" konuşulan mevzularda daha beşiktaş diliyle yazıyorum.

ayrıca avatar resmimden de anlaşılacağı gibi barcelona'ya da ciddi bir sempatim var.

yorumunuz için teşekkürler