28.10.2009

Edirne'nin Ötesinde Hayat Yok Mu?

Batuhan için Manchester City'nin yaklaşık 1 milyon pound teklif yaptığı zamanlardı. Bundan iki, bilemedin 3 sene öncesi, biz daha Batuhan kim oluyor ki diye düşünürken, İngiliz onu Beşiktaş altyapısında görmüş, taliplisi olmuştu. Batuhan gitmemeyi seçti, "wonderkid" pozisyonundan problemli gence doğru evrilişinde mihenk taşı bence bu olay oldu. Kariyeri daha önce hiç bir Türk oyuncunun izlemediği bir yol izleyecekken, o herkesin gittiği yoldan gitmeyi, tanıdık sularda ufak kulaçlar atmayı tercih etti.

Sonrasında sıra Muhammed Demirci'ye geldi, hani şu "Sergen'den bile yetenekli" denilen bu minik kardeşimize talip ise daha büyük bir takımdı: FC Barcelona. Ailecek İspanyalara gidildi, muhtelif görüşmeler sağlandı fakat anlaşmaya varılmadı ki Muhammed hala Beşiktaş'ın altyapısında bir yerlerde...

Acaba Beşiktaş'ın altyapıda mı var sadece böyle cevherler derken bu sefer bir başkası Bursaspor'un altyapı'dan çıktı. U17 Milli Takımı'nın kaptanı Muhammed Demir'e (İsimler nerdeyse aynı!) Premier Lig ekiplerinden Newcastle ve West Ham talip olmuştu. Premier Lig'i takip edenler iyi bildiği üzere, West Ham İngiltere'nin en iyi altyapısına sahip klübüdür ve Lampard, Cole, İnce, Ferdinand gibi pek çok yıldızın yetiştiği takımdır. Böyle klübe, Türkiye'den yetişme bir oyuncunun gitmesi müthiş bir başarı olacaktı derken.... Sanırm bu iş de yattı.

Blog'da Oğuzhan Özyakup ile ilgili postumu okumuşsunuzdur, Oğuzhan Hollanda'da yaşayan Türk kökenli bir genç. Bursalı Muhammed ile yaşıt ve geçen yaz Arsenal'e transfer oldu. Şimdilik rezerv takım ile antremanlara çıkıyor fakat Wenger kendisinden çok şey bekliyor. O da, şansını iyi kullanırsa Arsenal'de kalıcı bir yer edinecek. Diyelim işler beklediği gitmedi Oğuzhan için, yine de Arsenal Altyapısı mezunu olmak, iyi bir okuldan mezun olmak gibi, vasat halinizle bile gidebileceğiniz pek çok üst düzey takım ve lig mevcut. Arsenal olmazsa, Stoke olur, Charlton olur, Burnley olur belki de Wolves olur. Ne olursa olsun, Oğuzhan büyük bir bariyeri genç yaşta aştı, dünya futbolunun merkezine adımını attı. Bizimkilerin ise, burada kendilerini en az 3 farklı kategorideki takımda kanıtlayıp, sonra Milli Takım'a yükselmesi şart, sırf Oğuzhan'ın olası kötü senaryosunda gideceği takımlardan Stoke City'ye kapak atabilmesi için. Türk futbolcularının Avrupa'da piyasası olmadığını söyleyen, "İsmim Ahmetoviç olsa, herkes peşimde koşardı", "Pasaportumda Brezilyalı yazsa, dünya starı olmuştum." gibi artık iç bayan serzenişlere sığınan futbolcularımıza inat, Avrupa'nın klüpleri bizim takımları altyapılarına kadar inceliyorlar, olası genç yetenekleri, ucuzken ve gelişimlerinin en kritik zamanında kapmak istiyorlar. Fakat gurbet bize zor geliyor, burada paranın da, şöhretin de daha kolay kazanıldığını biliyoruz. Aranızda Arda'nın hala yurtdışına gitmek istediğine inananlar kaldı mı? Sizce de Sercan Avrupa biletini kaçırmadı mı? Peki niye böyleyiz biz?

Mesele sadece futbol ile ilgili değil, ya da sporcuların eğitim seviyelerinin bir sonucu değil. Bugün en eğitimlisinden en cahiline kadar hepimiz sadece bu ülke sınırları içinde başarılı olabilecek şekilde biçimlendirdik hayatlarımızı. Şanslı ve becerekli olan çok azımızın dışında, hayatlarımızı dünya için herhangi bir fark yaratmadan, bir değer üretmeden tükettik. Kendi kendimize öğrettiğimiz doğruların, hayatın bütünü olduğuna inandık, gerçekten "Bir Türk Dünyaya Bedel" dedik, ama dünya bizi dinlemedi aldı başını yürüdü. Treni kaçırmış bir milletin çocukları olarak, yakaladığımız son vagonu lokomotif belledik, az ürettik çok yanıldık. Yurtdışında yıllarca yaşayanımız bile, "vatan hasreti" yüzünden geri döndü. Dışarda "iyi adam" olmak yerine, burada "imparator" olmayı tercih ettik. Sınırlar, duvar olup üzerimize kapandıkça, biz de Edirne'nin ötesinde hayat yok sandık...

Yanıldık dostlar, dünya biz olmadan da döndü, şimdi yıllar ve kuşaklar sonra dünyaya tekrar dönünce, hiç bir şeyin eskisi olmadığını görüyoruz. Pek çoğumuz kendini şu anda yaşananların bir parçası hissetmiyor, kendi hayali geçmişinde yaşamayı buna tercih ediyor, ya da bitmeyen komplo teorileri ile çıpla gözle gördüğü yerine görmediğine inanmayı tercih ediyor. Korkuyla yaşıyoruz; yeniliklerden, farklılıklardan ve en önemlisi değişimden korkuyoruz. Biz gibi olmayan herşeyden çekiniyoruz. Bu kafayla yabancı bir ülkeye nasıl yerleşilir ki? Yabancı olmayı biz zaten oraya gitmeden başarabilmişiz...

Bu satırları okurken, hayır ben böyle değilim dediğinizi duyar gibiyim, bunlar kişiler bazında olan şeyler değil ki, bu toplumsal bir afazi, bir akıl tutulması. Sporda da yansımaları var, çocuklarımız kendilerine altın tepside verilen fırsatları 15-16 yaşlarında ellerinin tersi ile iterken, 21 yaşındaki abileri yenildikleri maç sonrası, Brezilyalı takımdaşının, rakip takım oyuncuları ile şakalaşmasına anlam veremiyor.

Türkiye'de Arda mı olmak isterim, yoksa Arsenal'de geleceği daha belirsiz olan Oğuzhan mı? Belirsiz olanın arkasında daima umut vardır umutsuzluk kadar, Arda'nın ise önünde sadece kendisinden önce belirlenmiş sıkıcı bir yol... Bir de kariyer planlaması yapılacakmış, son sürat çarpacağı duvara kadar dümdüz bir yol, işte Arda'nın gelecek planı!



0 yorum: