25.11.2009

Kazım Doğru Söyleyip Yanlış Yapıyorsun

Colin Kazım Richards herhalde twitter denilen medyayı en etkili şekilde kullanan futbolcumuz. Beşiktaş maçı öncesi yaptığı yorumlarla ilgi çeken twitter sayfasında, Kazım şimdi de gördüğü kırmızı kartın da etkisiyle hakemlere çatmış. Twitter'ında böyle bir şeye rastlamadım, gerçi gördüğüm kadarıyla kendisi ya antremanda ya da twitter'da. (İkisi birden de yapıyor olabilir!)

Asi ruhlu bu arkadaş, niye Avrupa'da Türk hakemler yok diye soruyor. Ben kendimce yanıtını vereyim: Avrupa'nın hangi ülkesinde her pazar akşamı hakemler idam mangalarına teslim ediliyor? İnfazcıların çoğunun eski hakem, ya da zamanında sahada bin türlü aldatmayı yapmış eski futbolcular olduğu düşünüldüğünde dışardan Türk futboluna bakan hangi aklı selim insan Türkiye'den herhangi bir hakeme üst düzey bir maçı teslim eder. Hakemlik müessesesi, Türk futbolundaki en zayıf ayağı oluşturmakta. Hakemlerin herhangi bir koruması yok, her kararları töhmet altında kalıyor ve paranoyak bir iklimde maç yönetmeleri bekleniyor. Bu da çoğu zaman hakemleri olduklarından daha tavizden uzak, daha katı ve daha gerilimli bir hale sokuyor. Sorgulanan otoritesini, bazen gereksiz kartlar saçmak uğruna sahada onbinlerin küfrü, futbolcunun dayılanması karşısında yeniden kurmaya çalışıyor. İşte tam da bu yüzden, belki Avrupa'da çok da dikkate alınmayacak bir söz burada hakem için ölümcül bir hakarete dönüşebiliyor. Sonrasında çıkan kart, oyundan atılmalar ve hakemin kendi meşruiyetini gerilimle yeniden kurmasını sağlıyor.

Kazım kardeşim, sen Londra'da doğup büyüdüğün için bilemeyebilirsin ama buralarda otorite ancak korku ve baskı ile sağlanır. Herkes elindeki araç ve imkanların sınırında karşısındakine bu baskıyı kurar. Sevgi ve saygı burada otorite sağlamaz, en fazla hürmet sağlar ama ne şirketini, ne takımını, ne de maçını bu şekilde yönetebilirsin. Büyük olasılıkla, daha sevgi dolu bir ortamda büyüdün, hayatını mücadele ile geçirmek ve bu süreçte rakiplerin ile dalga geçmek sizin oralarda doğal karşılanıyor, fakat burada pek çok insanın hayatta tek sevdiği şey tuttuğu takımlar, ve onlara karşı da hastalıklı mazoşist bir sevgi besliyorlar. Burası Premier League değil koçum, "I hate Beşiktaş" dersen kötüsün ama taraftar "Y... ye Fener!" diye şarkı tutturabilir, o ayrı; çünkü o taraftar, iyi günde kötü günde de takımının yanında olan, iyi günde seven, kötü günde döven, cefakar, fedakar ve zavallı taraftar. Sen ise East London'dan gelmiş "milyarlık eşek"sin bunu unutma!

Sen böyle yazdıkça bazıları aklı evveller de senin yeteneğini sorgulamaya başlamışlar. Tam da, doğduğun ülkenin en büyük yayıncı kuruluşu senin hakkında "Dünya Kupasına gidemeyecek yıldızlar arasında" tespitinde bulunduğu zaman. 15 yıldır yalnız yaşadığını, kısacası birey olduğunu, hatamla doğrumla beni sevin ama hala anasının babasının kucağından ayrılmamışlar bana babalık yapmasın diye yazmışsın bugün. Londra'da nasıl denir bilmiyorum bru; ama "doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar" diye lafımız vardır. Aman dikkat et, gördüğün tek kırmızı kart geçen maçta gördüğün olsun...

Saha içinde ise, bu söylediklerinin tam tersi şekilde davranıyorsun be Kazımcığım. Hırslı biri olduğun aşikar, ama yeteneklerinin hırsının gerisinde kalmasına izin veriyorsun. Dışarda söylediğin sürüyle doğru şey, sahada yaptıklarında berbat oluyor. Halbuki, biraz Pascal'dan ders alsan hazır kendisi de Devler Ligi'nde salya sümük ağlarken. O zaman, Samandıra'nın orta yerine işesen bile kalpten fenerli sayarlar seni...

0 yorum: