19.05.2009

Ernst'e Vasat Demenin Dayanılmaz Vasatlığı


Dün Akşam NTV'de yayınlanan 90 dakika programında Haşmet Babaoğlu Fabian Ernst için "vasat oyuncu" atfında bulununca yer yerinde oynadı. Takip ettiğim bir program değil, Ümit Kıvanç'ın sık sık atıfta bulunduğu "futbol görüntüsüz futbol programı" formatının önde gelen temsilcilerinden 90 dakika ve yorumcuları değil konumuz. Fakat Ernst özelinde çıkan tartışma, ülkemizde futbola ve bu oyunu oynamanın yöntemlerine bakışı bir kere daha bana sorgulattı.

Futbolun, mahalle arasındaki maçlardan öğrenilen o "varoş" yanında, topu oynayanlar daima ikiye ayrılır: iyi oynayanlar ve iyi oynayamayanlar. "İyi oynamak" demek ekseriyetle bileklerine hakim olup, adam geçebilmek ve mümkünse gol atabilmektir. Mahalladeki maçlardan, yakınlarındaki profesyonel klüplerin altyapılarına geçebilen şanslı gençler için, futbol metodolojisi bir anda değişir. Çalım atmak, havalı oynamak her zaman kazandırmamaktadır, bazen fizik gücü, hatta fizik gücünün yetmediği yerdeki mücadele hırsı, bir oyuncuyu kendisinden daha teknik becerisi yüksek yaşıtlarının arasından sıyrılmasına sebep olabilir. Zaten yıllar içinde, branşlaşma başlar, çoğu oyuncu bu ilk gençliği boyunca pek çok pozisyonda denenir, hatta ilerleyen yıllarda oynadığı pozisyon ile ilk başlarda başladığı pozisyonlar birbirinden çok farklı olabilir. (Forvetken kaleci olanları, golcü iken defansta top kesenleri düşünün.) Nitekim, futbol futbolcu ile evrilir ve oyuncuya ne kadar da "fundemental" verilse, oyunu daima kişiselleşir, bu haliyle de bir bakıma her oyuncu eşsiz kabul edilebilir. Aynı mevkide oynayan iki defans oyuncusundan birinin defans becerisi daha yüksek iken, diğerinin topu geriden oyuna sokma becerisi yüksektir. Ya da forvet oyuncularından biri topla dikine oynamaktan anlarken, diğeri topsuz alanda doğru pozisyon alıp, arkadaşlarından bitirici vuruş için top bekler. Sonuçta bu da profesyonel futbolcuların iyi ya da kötü oyunculardan çok, özellikli oyuncular olduklarını gerçeğini ortaya çıkarır.

Peki o zaman niye bazı oyunculara hala iyi, kötü, vasat gibi yakıştırmalar yapıyoruz. Bunun en önemli sebebi karşılaştırma isteği, seyirci iyi addettiği oyuncuların hep diğerlerinden daha iyi olmasını ister, hatta en iyisi olduğuna inanır. Kötü oyuncu ise benimsemediği oyuncudur, ne yapsa yaranamayan, seyirciye göre nesnel olarak da olsa hiç bir işe yaramayan sıfatı takılan garibandır, loserdır, hep takımdan gidilmesi istenendir. Yani iyi-kötü ve çirkinler (vasatlar) taraftarın kalbinde yaşarlar.

Kimse alınmasın ama televizyonlara çıkan yorumcuların çoğu bu tribünlere oynamayı futbolculardan daha çok seviyorlar. Seyircinin ratingi için, gönül ratinglerini almayı, bunu da kendilerinden beklenen yorumculuk kalitesini bir kenara bırakarak yapıyorlar. Birilerine iyi ya da kötü demek, haftalar boyu o kişinin performansını inceleyip, oyuncudaki toplu ve topsuz rollerinin takıma yararına, eksik yönlerinin oyun kurgusunu nasıl etkilediğine, olumlu yönlerinin hangi tip maçlarda ön plana çıktığına ve burada sayamayacağım pek çok özelliğine bakmadan, tembelce ve hunharca bir şekilde kestirip atmaktır. Burada tabii ki istatistikler çok önemlidir fakat yeterli değildir, işte aslında yorumcunun da yapması gereken sayısal veri ile öznel veriyi alıp, derdini doğru şekilde ifade eden yazı ya da sözlerle anlatmasıdır. Kulağa ne kadar kolay geliyor değil mi?

Fabian Ernst örneğine gelirsek, Ernst'in Beşiktaşa geldiğinden beri katkıları tartışılmaz. Bence en büyük artısı, sezon ortasında daha tam oturmamış bir takıma gelip, gelir gelmez ilk 11de sahaya sürülmesine rağmen, oyun kurgusu içinde sırıtmaması ve elinden geleni yapmasıdır. Adaptasyon becerisi ne yazık ki herkesde olmayan nadir bir özelliktir ve sırf bu yüzden bile benim naçizane sempatimi kazanmıştır. Ayrıca futbolun, teknik anlamda güçlü öğretildiği bir ülkeden gelmesi (teknik derken adam çalımlamaktan bahsetmiyorum) oyunu okumasını kolaylaştırmakta, Türkiye'de Almanya'da olduğudan daha fazla ofansif yük almasına sebep olmaktadır. Defansif yönü kuvvetli ortasaha adamları yetiştiremeyen, hatta bu yüzden milli takımında o bölgede devşirme bir oyuncu oynatan ülkemizde, Ernst gibi oyuncular benim gözümde çoğu 10 numaradan daha değerli ve daha faydalıdır. Temennim keşke Ernst'in yanında birşeyler öğrenebilecek genç bir kaç alternatifinin Beşiktaş kadrosunda bulunmasıdır, fakat şu an için bu boş bir hayalden ibarettir.

Ernst örneği tek mi? Bu ülke, Real Madrid'ten gelen teknik direktörleri "Tek çalıştırdığı takım Real Madrid, böyle hocaya nasıl güvenelim?" diye eleştiren yorumcular gördü. 2 büyük takımı -oynattığı oyunu beğenin ya beğenmeyin- şampiyon yapan hocayı "yeterince disiplinli" bulmayan yorumcular da gördü. Gelmiş geçmiş en faydalı yabancı oyunculardan biri olan Hagi'yi, daha onun çömezi olan oyuncularla kıyaslayan yorumcular da gördü. Alex "yetersiz" derken, onun yerini doldurabilecek bir oyuncunun Avrupa'dan ancak 5 Alex fiyatına gelebileceğini es geçen yorumcular da gördü. Aslında hep aynı yorumcuları gördü bunları dinlerken ve izlerken. Hani yazının başında bahsettiğim mahalle maçları vardı ya, oradaki sivrilemeyen "kötü" oyuncuları vardı ya, o çocuklar da büyüdüler, şimdi bazıları başkalarına "kötü" deme hakkını kendilerinde görüyorlar. Üzgünüm beyler, artık ne sizin oynadığınız boş arsalar kaldı mahalle aralarında, ne de sizin "mahalle ağzına" tamah edenler...




0 yorum: