Özhan Canaydın döneminin Galatasaray’da bıraktığı açık yaralardan biridir son dakikalarda yapılan transferler, ve dolayısıyla hiçbir sezona tam takımla girememe sendromu. Birçok hocanın ipini çeken nedenlerden de biri olmuştur haliyle. Gerets döneminde devre arası transfer döneminin son dakikalarında, Arsenal’in zamanında uzakdoğuda forma satışını artırmak için alıp birkaç sezonluk Britanya turu yaptırdığı Inamoto, facialarla dolu 2. Terim döneminde nereden geldiğini kendisinin bile çözemediği Almaguer aklıma şıp diye gelen örnekler.
Belki taraftarların yıllardır Popescu, Hagi, Taffarel 3’lüsüne duyulan özlemin giderilmesinin dillere destan borçlara yenik düşmesidir bu garip politika’sızlık’ın nedeni. Her sezon Morientes, Saviola, Van Nistelrooy, Claudio Lopez gibileri hedef koyulur, ancak dimyata pirince gidilirken evdeki bulgurdan olunur, ve elde Christian, Lukunku, Spehar, Horvath kalır. Belki de Özhan Canaydın’ın iş ortaklığını sağlamlaştırma amacıyla her transfer döneminde kendini aldatan eski sevgiliye dönen acınılası erkek arkadaş modunda tekrar ve tekrar Haim Fresco’nun çekim alanına girmesinden ötürüdür taraftarın çektiği bu acı.
Geçtiğimiz 2 sezonda ise 90’larda olduğu gibi daha planlı ilerleyen bir transfer politikası olduğu görülüyor. Linderoth ve Meira Türkiye standartları üzerinde kalitede futbolcular olduğu, ancak ikisinin de farklı şanssızlıklardan ötürü GS ile kimyasının tutmadığı gerçeği var. Tabii Milan Baros gibi Türkiye’nin gördüğü en kaliteli forvetlerden birinin de son dakika transferi olması benim fikrimi çürütebilir, ancak bunun da hem olası transferler listesinde olduğunu düşünüyorum, hem de istisnaların kaideyi bozmadığını hatırlatırım.
Bu sezon Galatasaray, sezonu geçtiğimiz yıllara oranla çok daha erken açacak. Birçok kişinin kafasında erken form tutma, milli takımın belkemiğini oluşturan Arda, Topal, Balta, Sabri, Servet, Ayhan gibi oyuncuların dinlenememesi gibi şüpheler var. Ancak işe biraz pozitif yandan bakmak gerekirse, bu sezon Avrupa Ligi’ne 2. ön eleme turundan başlanacak olması tahminimce yönetimin transfer konusunda elini daha çabuk tutmasını sağlayacaktır. Ve bu transferler takımın elenme ihtimalinin neredeyse ‘sıfır’ olduğu ön eleme turuna yetişmese bile en azından lig öncesinde takımla çalışma şansını yakalayacaktır.
Galatasaray’ın bu sezon şiddetle kaliteli oyunculara ihtiyacı olan bölgelerden biri, geçen sezon Meira’nın oturtulmaya çalışıldığı sağ stoper. Sol içte, defans oyuncusu çıkarmada bir nevi özürlü olan ülkemizin tartışmasız en iyi stoperi olan Servet Çetin, zaten Hakan Balta ile iyi bir ikili oluşturmuş durumda. Tahminimce, Uğur Uçar’ın düzelmesi, ve açıktan bozma bek Sabri’ye de alıcı bulunamamasından ötürü 2’lenen sağbek pozisyonuna nokta atışı bir oyuncu alınmayacak. (Tabi bu noktada 1-2 yıla vasat üstü bir oyuncu olacak diyebileceğim Serkan Kurtuluş’u da unutmayalım). Emre Güngör’ün müzmin sakata dönüşmesi ve iyi niyetine rağmen bana çok fazla güven vermemesi, Emre Aşık’ın artık üst üste 2 maçtan fazla kaldıramaması, Semih’in kalıplanıp güçlü bir defans oyuncusuna dönüşmesi açısından 40 fırın ekmek yemesinin gerekliliği, bu noktanın alarm vermesine neden oluyor. Bu yüzden, nokta atış yapmak yerine akut durumlarda orada sırıtmayacak bir oyuncunun kulüp bünyesine katılması en doğru seçim olacaktır. Bu fikirden yola çıkarakGalatasaray’ın savunmasına şu anda en uygun isimlerden biri, tecrübesi, oyun tarzı ve liderlik vasıflarının yüksekliği ile, Lucas Neill diyebilirim.
Futbolun sadece topa vurmak ya da yer tutmaktan ibaret olmadığını hesaba katarsak Neill’in Galatasaray’a birçok şey katacağını düşünüyorum. Kulübün Hagi’den sonra yaptığı oyun içi&dışı zekası olarak yaptığı en kaliteli yabancı hücumcu transferi olan Harry Kewell’ın Galatasaray için altın madeni niteliğinde olduğunun anlaşılması gerekiyor. Dolayısıyla, ne kadar profesyonelliği ve serinkanlılığı en üst düzeyde olsa bile, içgüdüsel olarak ailesinin ve kendi dilini rahatça konuşabileceği bir arkadaşın varlığının hasretini çeken Kewell’ın daha çok evinde hissetmesini sağlaması açısından çok önemli bir yere sahip olacaktır bu transfer. Normalde takım içinde gruplaşmalara, ve uzun dönemde soğukluklara neden olabilecek tarz bir transfer politikası olmasına rağmen, gerek Kewell, gerekse Neill’ın, futbolu sadece sevdikleri bir oyun olmadığını, ayrıca bu sporun, profesyonel işleri, ve takım oyunu olduğunun farkındalıkları, bu tarz bir sorunun yaşanmasına neden olmayacaktır. Karakter açısından diğer bir önemli özelliği ise liderlik vasfının gelişmiş olması. West Ham’da daha ilk sezonunda kaptanlık pazubandını almış olması buna en iyi örnek.
Saha içi dizilişi da açısından günü baz alırsak çok kritik bir oyuncu Neill. Sağ stoper oynama durumunda Galatasaray’ın şu an defanstaki en büyük eksikliği olan, Sabri’nin kademesine hem oyun zekası, hem agresifliği, hem de o bölgede oynamış olmasından ötürü onun yapacağı muhtemel hataları sezip başarılı bir şekilde girmeyi başaracak oyuncu eksikliğini dolduracaktır. Her ne kadar oyuncuların konsantrasyonu ve önceden belirlenmiş varyasyonları uygulamada sorunlar yaratacağını, ve yerlerine alışmaları açısından zararlı olduğunu düşünsem de sağbekte de yararlanabileceğimiz bir futbolcu. Sabri’nin malum eksikleri, ve her ne kadar futbolu, hız ve teknikten çok zekasıyla ve hem toplu ve hem de topsuz oyunu takibiyle oynamayı başaran Uğur Uçar’ın 1 buçuk senelik sakatlığından dolayı (tekrar teşekkürler TFF) tekrar tam kapasitesine dönmesinin zaman alacak olması, belki de Neill’ın Hakan Balta’nın karşı yakadaki versiyonunu bulduğumuzun müjdecisi olacaktır.
Ancak, Neill’ın 2 sorunu vardır. İlki Lugano’yu hatırlatan aşırı agresfiliği ve potansiyel kırmızı kart makinası oluşu (Lugano kadar şanslı olur mu bilemiyorum). Jamie Carragher’ın bacağını kırışı, ve birçok maç sonrası rakip teknik direktörün hedef tahtası haline gelmesi bunun örneğidir. Ayrıca, West Ham’daki yıllık kazancı olan yaklaşık 3 milyon Sterlin’in Galatasaray kasasından çıkıp çıkamayacağı meçhul. Tabii şu anki takımından ayrılacak olmasının nedeni gelecek sezon için West Ham’ın ona 1.5 milyon Sterlin”cik” teklif etmiş olması. Nobre’nin yıllık 2.5 milyon Euro kazandığı bir ülke için Neill’a verilecek olası 2 milyon Euro’luk ücret çok değil sanki. Hem İngiltere’deki vergi düzeni ile karşılaştırıldığında eline geçecek net kazanç onun ellerini ovuşturmasına, gözlerinin parlamasına neden olacaktır. Ancak, bir yandan bir başka emeklilik cenneti Yunanistan’ın baş-çarçurcusu, Olympiakos’un da ona göz dikmiş olması Galatasaray’ın kuyruğunu bacaklarının arasına sıkıştırmasına neden olabilir.
Vatandaşı Kewell gibi Neill’ın da bonservissiz olarak Galatasaray’a gelmesi, bence Şampiyonlar Ligi’nde oynama gibi bir motivasyonu olmayan bir takıma yapılabilecek en iyi transferlerden biri olacaktır. Öte yandan Galatasaray’ın kadrosunda Avustralya milli takımının 2 kaptanının yer alacak olması da herhalde son yılların en ilginç istatistiklerinden biri olur.
Olması muhtemel bu transferin gerçekleşmesi durumunda gelecek yazılarda diğer bölgelerden bahsetmeye başlayabiliriz.
Lucas Neill ile ilgili unutulmayan bir an da, 2006 Dünya Kupası’nda Avustralya’nın kendisi açısından bir tarih yazmaya çok yaklaştığı karşılaşmada +90’larda çekilen bu fotoğrafın hemen öncesidir. Konuyla ilgili yorumu, o maçı Avustralya sempatizanı olarak izleyenlere bırakıyorum.
İlgili Yazılar : Galatasaray,
Lucas Neill,
Transfer
0 yorum:
Yorum Gönder