24.07.2009

Karadeniz Kıyılarıdan Britanya Kıyılarına: Kıyıya Vuran Hayaller

Notts Co mu büyük takım, yoksa Trabzonspor mu? Peki dünyaca ünlü bir teknik direktörseniz, amacınız kendi liginde şampiyonluk kovalayan, en kötü derecesinde bile kıtasal turnuvalara gitme şansı bulunan, milyonlarca taraftara sahip bir takımı mı çalıştırmak istersiniz, yoksa kendi ülkesinin alt liglerinin ortalama bir takımının mı başına geçmek istersiniz? Tahmin ettiniz, meselemiz Eriksson ve Trabzonspor'a olmayan transferi...
Birkaç hafta önce, Trabzonlular hala teknik direktör ararken, taraftarı ve camiayı en çok heyecanladıran isim şüphesiz Eriksson olmuştu. Kendisiyle görüşülmeli, "ufak pürüzler dışında anlaşılması" haberleri bir dönem benim de dahil olduğum kalabalık bir güruhu heyecanlandırmıştı. Fakat her zamanki gibi, bize bahsedilen "ufak pürüzler"in o kadar da ufak olmadığı anlaşıldı, Trabzon yola Broos ile devam etmeye karar verdi. Eriksson ise, Katarlı Milyarder Sayid Al Tanee'nin başında olduğu Ortadoğu Konsorsiyumun yeni klübü Notts County'ye Futbol Direktörü olarak transfer oldu. (Basında bazı yerlerde çıkan haberlerde Eriksson'un teknik direktör olarak Notts'un başına geçtiği yazıyor, Notts Co'nun teknik direktörü işinin başında durmaktadır sevgili okurlar.)

Eriksson'un Ada futboluna dönmek istediği, bilinmeyen bir şey değildi daha önceki yazılarımızda bu konudan bahsetmiştik, fakat İngiltere'nin hiçbir büyük takımı Eriksson gibi artık zirvedeki dönemini geride bırakmış bir hocayı istemezdi, nitekim ciddi bir teklif gelmemesi, onu Trabzonspor gibi farklı arayışlara kadar götürdü. Bu süreçte, İngiltere'nin futbolda en gerileyen şehri olan Nottingham'ın ikinci planda kalan klübü Notts County, Eriksson'a yanaştı ve ona 10 yıllık bir gelişim programı ve dolgun maaşlı bir teklif sundu. Notts'un yeni sahipleri, 2. ligdeki ekiplerinin en iyimser tahminle 5 yıl içinde 2 lig yukardaki EPL'ye çıkacağını hesaplamışlar. Yani paraları bol ve planları uzun vadeli. Trabzonspor gibi anlık başarıya muhtaç bir klüpte, en riskli pozisyon olan teknik direktörlük yerine, parası, imkanı ve sabrı olan üstelik de bu sabrın sonunda dünyanın en büyük ligi olan EPL'ye çıkma şansı bulunan bir takımın, teknik direktörün de üstü bir konum olan, ve bütün uzun vadeli planları belirleyebileceği bir mevki olan Futbol Direktörlüğünü tercih etmesi aslında özelde Trabzon'un, genelde Türk Futbolu'nun kazanabileceği bir değeri kaybetmesiyle sonuçlandı.

Yıldızlara para saçan Real Madrid'de Perez'in yardımcıları iki efsane isim, Valdano ve Redondo, ikisi de Arjantinli ve Real için sembol olmuş oyuncular. Bugün oyuncu seçimlerinde ve uzun vadeli planlarda ikisinin sözü başkandan daha çok geçiyor çünkü klüp içinde saygın isimler ve herkes deneyimlerine güveniyor. Belki de o kadar güveniyorlar ki, Pellegrino gibi tam da rüştünü ispat etmemiş bir ismin Real'in başına geçmesinde herhangi bir problem görmüyorlar. Bizim takımların ise, teknik direktör kadar çok değişen isimleri futbol şube sorumluları ve tam da ne işe yaradığı anlaşılmayan, benim için sadece Sinan Engin özelinde cisimleşmiş bir hali bulunan "genel menejerler". Eriksson gibi, artık aktif teknik direktörlük hayatında zirveyi geçmiş ama ciddi birikimi, vizyonu ve en önemlisi takımdaki bütün isimler üzerinde ağırlığı olacak bir ismi olan futbol adamlarını, ülkemizde sadece klübeye hapsetmenin hesabı nedir? 4 büyüklerden hangisinde, şu an aktif olsun ya da geçmişte görev almış olsun, bahsettiğim genel menejer ve futbol şube sorumlusu görevindeki kişiler, Eriksson gibi adamları yönetme kapasitesine ve futbol bilgisine sahip insanlardır? Mesela Aykut Kocaman, ki kendisine teknik direktör olarak saygım vardır, Eriksson'u yönetecek beceriye sahip midir, ya da Sinan Engin, ya da Adnan Sezgin? Dünya çapında oyuncuları, ancak o kalibredeki teknik direktörler yönetebilir, "Arsenaldeki para bende olsa, ben daha başarılı olurum, gelsin Wenger Sivas'ı yönetsin" zihniyetindekiler yönetemez, onların vizyonu birazcık sivrilen oyuncusunu hemen büyük takıma kakalamakta son bulur. Wenger, Eriksson, Del Bosque ya da Hiddink gibi adamları da takımın başına getirirseniz, onları idare edecek, uzun vadeli planlar yapabilen ve takımın sezon sonu değil, 5 yıl sonra nerede olacabileceğine dair bir görüsü olan adamları da bu teknik adamların üzerine monte etmeniz gerekir. Bahsettiklerimden, Hiddink ve Del Bosque geldiler, türk futboluna kattıkları ciddi bir şey olmadan, arkalarına teneke bağlanarak kovuldular.

Egosentrik başkanlarımız, güçlü yönetim istemiyorlar, güçlü yönetimin olmadığı yerde de, Başkan ile teknik kadro arasında müthiş bir boşluk kalıveriyor. Bu boşlukta başkanın kendi egosu üzerinden yaptığı transfer ve hamleler ile, teknik direktörün kapris ve hırsı birbirlerini mahvetme uğruna fütursuzca at koşturuyor. Türk futbolu'nun dünyaya açılmaya başladığı 90lar sonrasındaki dönemden günümüze kadar gelen yabancı teknik direktörleri bir düşünün, çoğunun kariyerinin en dip noktası bu topraklardan geçmiştir, Löw Alman Milli Takımına kadar yükseldi, Hiddink dar kadrolu milli takımlar için efsane teknik direktör statüsüne ulaştı, Del Bosque İspanya'yı dünyanın en formda milli takımı olarak tutmaya devam ediyor... Bütün bu kıyım halan aynı şiddetiyle devam ediyor, Frank Rijkaard Türkiye'ye geldi arkadaşlar! Bu büyük bir futbol olayıdır! Peki, Galatasaray en azından onun saygı duyacağı bir ismi, danışman olarak da olsa, klübe kazandıramaz mıydı? Johan Cruyyf'a, gel bu takımın gelecek vizyonunu seninle belirleyelim, Rijkaard da emrinde demek çok mu zor? Avrupa'da 2 kupa kazanmış tek Türk takımı bile bunu yapmaktan aciz mi? Rijkaard'ın bitmeyen isteklerini zaptedebilmek için Galatasaray dert mi derman mı olduğu bilinmeyen Feldkamp'dan mı faydalanacak yine, yeni ve yeniden mi?

Eriksson ile Sadri Başkan'ın arasında neler konuşuldu bilinmez, ama bu bahsettiğim şeyler o zaman Sadri Başkan'ın da aklına gelseydi de, Eriksson'u Futbol Şube Sorumlusu olarak Trabzon'un başına getirseydi. O zaman eminim çok farklı bir Trabzonspor izlerdik, yaptığı tarihi hamle ile Trabzon da, yıllar sonra tekrar futbol tarihini yeniden yazmaya vakıf olurdu. Fakat Araplar bizden daha akıllı çıktı, kocamış bir teknik direktörden, yepyeni bir futbol yöneticisi yarattılar.

Bize kalansa, her zamanki gibi, Broos'un, Rijkaard'ın ya da Daum'un imzalı boş mektuplarını kasalarında tutan yönetemeyen yönetici şurekasıdır. Baştaki sorumuzu tekrarlarsak, hangi takım büyük? Tabii ki Trabzonspor, peki hangi takımın vizyonu daha büyük? İşte bu sorunun cevabı canları sıkar dostlar...



4 yorum:

cagliari42 dedi ki...

hedefleri ingiltere futbolunun 4. kademesi olan league 2'den, 2. kademe olan championship'e 5 yıl içinde yükselmek.

Volkan dedi ki...

Doğru, Eskilerin First Division'ı, marka gücünü arttırmak için Championship adını alınca, Third Division da League Two oldu. Uyarın için teşekkürler.

M.T dedi ki...

Her ne olursa olsun Eriksson iyi ki bu topraklara adımını atmadı. Türk futbolu adına büyük bir kazanç bu.

Volkan dedi ki...

@ M.T.
Bence mesele burada Eriksson meselesinden çok, belli birikime sahip futbol adamlarının bize nasıl faydalı olabilecekleri, iyi teknik direktörü ancak iyi yönetimler idare edebilir, misal bir mucize olsa ferguson burada bir takımın başına geçse ne kadar dayanabilir yönetim baskısına?