26.03.2010

Sığ Sularda Dolaşarak Balina Avlanmaz



Amerikan Federal Hükümeti ve FBI, yıllarca mafya diye bir varlığın oluşumunu kabul etmedi. Dönemin FBI başkanı Hoover için ülkedeki asıl tehlike organize suç değil, sistemin her yerine sızdığını düşünen ve SSCB propagandası yapan komünistlerdi. O yüzden de, organize suç ile savaşmak için Hoover'ın görevden ayrılması milat sayılmaktadır. Fakat, FBI komünist avından vazgeçip, sokaklarda mafya ile savaşa başladığında artık çok geç olduğunu fark etmişlerdi: karşılarında hemen her sektöre girmiş, sokak çetelerinden, sendika liderlerine hatta politikacı ve yargıçlara kadar her kademede adamı bulunan, hem yasal hem de yasadışı müthiş gelirlere sahip bir örgüt vardı.

Federal Hükümet'in, bizim mafya diye bildiğimiz İtalyan-Yahudi organize suç çetelerini çökertmesi yaklaşık 30 yıl sürdü. İlk başlarda yapılan baskın ve tutuklamalar hiç sonuç vermiyordu çünkü yakalananların çoğu, sokak dilinde "asker" (soldier) olarak nitelenen alt kademe adamlardı ve yerlerine hemen birileri bulunuyordu. FBI çareyi savaşı sokaklardan finans dünyasına taşımakta buldu. RICO yasası gibi yasalarla mafyanın ekonomik bağlarını çözdü, onu etkisiz hale getirdi. Gücünü yitiren mafya 80'lerin başından itibaren neredeyse günümüze kadar süren bir dağılma dönemi yaşadı. Bu süreçte babalar birbirlerini devlete gammazlarken, pek çoğu da rakipleri tarafından infaz edildi. FBI mafya ile işini bitirdiğinde, Amerika'nın gelmiş geçmiş en büyük suç örgütünden geriye birkaç sokak çetesi ve Godfather filminin nostaljisi kalmıştı.



Medyanın bu aralar gündeminden düşmeyen Fatih Akyel'in tutuklanması da aslında sokaktan bir askerin alınıp kodese tıkılmasından öte bir anlam taşımıyor. Bu sefer yakalanan askerin farkı, ünü ve ülkeyi temsil eden bir takımda 64 kere forma giymiş olması. İster sevin, ister nefret edin, kendisi çok büyük boyutlu -büyük olasılıkla da uluslararası bağlantıları olan- bir organize şike örgütünün üyesi olmakla suçlanıyor. Eğer suçlamalar doğru ise, Akyel üzerinden yapılacak bir soruşturma en fazla kendisi ve yakın çevresinden birkaç kişinin hapse gitmesine sebep olur. Fatih Akyel gibi onlarca profesyonel futbolcu üzerinden para kazanan bu sistem de hiç bir şey olmamış gibi yoluna devam eder. Zaten, suç tarihine biraz meraklı kimselerin bildiği ortak bir gerçek vardır; bazen üstteki bir adam için (capo), alt kademeden bir ya da birkaç kişi harcanabilir. Bu son olaylarda da, Almanya'dan Türkiye'ye dalga dalga gelen şike soruşturmalarında, üzerlerinde oluşan baskıyı azaltmak için bir kaç artık işe yaramayan askerden kurtulmak, örgüt için akıllıca bir strateji sayılabilir. 

Farkındaysanız  yazarken "örgüt" kelimesini tercih ediyorum. Halbuki, Akyel ve şürekasının suçlandığı konu "çete kurmak". Çete kelimesi, hukuken doğru olsa da, sanki işin boyutunu küçümser gibi geliyor. Kimse darılmasın ama, Akyel ve birkaç kabadayı arkadaşının,  kendi kurabilecekleri bir çete ile bahis şikesi döndürecek kapasiteleri olduğuna inanmıyorum. Bu "örgüt" büyük olasılıkla hepimizin istemeden de olsa desteklediği ve milyar eurolara ulaşan cirolara sahip bir organizasyon. Devletler, gelecek ek vergi geliri beklentisi ile futbol başta olmak üzere bütün spor alanlarında bahis şirketlerinin rahatça at koşturmasına izin verdiler. İnternet üzerinden oynanan bahisler sayesinde, paranın başka ülke ve şirketlere transferi de mümkün. Hele, yasal olarak kumarı yasaklayıp, bahis şirketlerine kucak açan bizim gibi ülkelerde de, zamanında kumardan para kazanan organize suç oluşumlarının bahis alanına kayması herhalde kimseyi şaşırtmaz. Bahis sektörünün fazla hızlı ve fazla karlı büyümesini de bunlara eklediğimizde aslında ortaya çıkan tablo şaşırtıcı değil.

Ligimizdeki üst düzey takımların çoğunun ciddi bir taraftar kitlesi de yok. Bunlar ya Belediye, ya da zengin insanların ego için satın aldıkları takımlar. Bu takımlarda taraftar bilincinin oluşmaması, oto-kontrol mekanizmalarını da devre dışı bırakıyor. Son olaylarda adı geçen takımların İ.B.B ve Kasımpaşa gibi bu kategoriye giren takımlar olması sizce tesadüf mü? Benzer bir olay, taraftar kitlesi olan bir klüpte meydana gelse neler olabileceğini bir düşünün...



Bahis şirketleri, endüstriyel futbolun vazgeçilmezleri ama yapıları gereği daima biraz da şüpheyle yaklaşılacak olan "ailenin kötü" çocukları aynı zamanda. Klüpler için aynı zamanda ciddi bir gelir alanı, hatta doymuş TV pazarları düşünüldüğünde, gelişme potansiyeli olan bir numaralı pazar. Bugün dünyanın en büyük klübü bile formasının üzerinde Avusturya kökenli bir bahis şirketinin reklamını taşımakta. Bahislere ve tahminlere ayrılmış TV programları, internet siteleri ve hatta gazete ekleri var. Bu sektörün de kendi ünlüleri, yıldızları var. Bütün bunlar bir günde ortaya çıkmadığı gibi, bir dava ile de içlerinde barındırdıkları kirli kanı temizleyemezler. Bütün medya, Fatih gibi popüler figürlerin tutuklanması ile uğraşırken, bundan birkaç yıl sonra, kimsenin tanımadığı birileri tutuklanarak bu işe ölümcül darbe vurulabilir. Zira, mafya ünlüleri kullanırken isimsiz kalmayı başarabilenlerin hikayesidir.

Not: Bazı popüler bloglarda, Akyel'in tutuklanması sonrası yazılan "zaten babanı da sevmezdim" tarzı açıklamalar da utanç verici. Olgu değil, kişi temelli olaylara bakmak ne yazık ki vazgeçemediğimiz bir kötü alışkanlığımız. 


2 yorum:

bonaventure dedi ki...

çok güzel bir yazı ve doğru bir yaklaşım. dünden beri bir garip oldum fatih akyeli böyle görünce. bize 6 işareti yapmasına bile bu kadar üzülmedim sanırım. bir zamanlar arkasından koşturduğumuz sevdiğimiz adam (ve sonrasında o şapkayı takarak nefret ettiğimiz) şimdi başı önde metrisin yolunu tutuyor ve sözüm ona futbolun insani ve rating peşinde koşmayan blogger ları oh nasıl koymuşlar tavrıyla yaklaşıyor. ama olayın asıl boyutunda çok büyük örgütler ve belki de devlet kavramı var. fatih akyel gibi akılsız kafalarda oltanın ucundaki yem olarak dolaşıyorlar.

bütün olay şu cümlede saklı aslında; "Bütün medya, Fatih gibi popüler figürlerin tutuklanması ile uğraşırken..." gerisi biraz yalan biraz da dolan.

not: bu yorumu onaylamadan önce bir şeyi farkettim. aziz yıldırımın egosu için galatasaraylı olduğu bilinen ve sevilen eski bir galatasaraylı oyuncuya o şapkayı taktırmasıyla mafyanın oyuncağı olması arasında pek bir fark yok aslında. sadece birinde birilerinin gövde gösterisine kurban gidiyor. biraz daha anlaşılabilir...

Volkan dedi ki...

Bonaventure,

Senin de notta son anda eklediklerin aslında durumu çok iyi özetliyor.
Teşekkürler güzel yorumların için...