30.04.2010

Yarın Kadıköy'den Bir Rıza Efendi Geçecek


Yarın benim için tek takım var: Rıza Efendi'nin takımı... Kaderin cilvesi mi dersiniz, ilahi adalete mi bağlarsınız ama lebi-deryaSuadiye Apartmanları sakinlerinin basireti geldi 2 ekmek 1 süt almaya gönderdikleri Rıza Efendi'ye bağlandı.

Bu haftasonu 8 maç oynanacak, yine maç öncesi sonrası ortalık toz duman olacak. Birileri diğerlerine sataşacak, başkaları öbürlerine Bizans diyecek, şike söylentilerinin ardı arkası kesilmeyecek. Bütün o toz dumanın altında birisi sessizce hani hep o kapıcı dairelerini koydugumuz yeraltından, zengin apartmanları ile çevrelenmiş Kadıköy Stadı'na çıkacak. Karşısında o sevmeyen, büyük olasılıkla küçük gören binlerce taraftar olacak. Olsun diyecek, başkalarının sözlerine kulak assaydım ben bu işi 14'ünde bırakırdım diye kendi kendine düşünecek. Çocuklara son talimatları verdikten sonra, rakibinin patronunun elini sıkacak -eski hocasının- ve yerine oturacak. Maç sırasında kah üzülecek, kah hayıflanacak, kah sevinecek. Bazen kenarda takımını izlerken, hayallere dalacak, kendi gençliğini düşünecek. Taşla dolu fulya stadını, kömür karşılığı yapılan hazırlık maçlarını, ilk profesyonel takıma çıktığı gün hissettiklerini, sonra ilk sözleşmesini imzalarken Başkanı'nın gözlerinin içine bakamayışını hatırlayacak. Sonra bir pozisyon kaçacak, hayallerden uyanacak, oyuncusuna kızacak ama kıracak kadar değil, tam ayarında... Maçın temposu düştükçe, kimbilir belki yine düşüncelere dalacak bizim kapıcı çocuğu. Çocukluğu aklına gelecek,  Sivastan İstanbul'a taşan çocukluğu, hep çalışmak zorunda olması, babasına yardım etmediği zamanlarda hınzırca top oynaması. Topa değdikçe, hayata da dokunması ve sonra altyapıya girişiyle beraber taş sahalarda bitmeyen idmanlar, Serpil Hamdi Hocası'ndan ilk dersler, sonra sırasıyla Milic, Stankovic ve Milne... Once yavastan A takıma girmek, sonra takımın vazgeçilmezi olmak ve en sonunda da bütün o okumus havalı çocukların kaptanı olmak: yakışıklı Ali'nin, asi Metin'in ve çapkın Feyyaz'ın ve nice diğerlerinin... Sürekli büyümek ama büyürken de "Rıza Efendiliği" bırakmamak, sahada da saha dışında da ona  bu imkanları sunanlar için hafif bir mahçubiyetle elinden geleni ardına koymamak. Önce asker postalının, sonra serbest piyasaların ezip geçtiği değer dünyamızdan kalan değerlere sıkıca sarılmıştı Rıza Efendi: aslında çalışarak -çok da yetenekli olmasanız da- bir yerlere gelebilmenin, rüşvet ve üç kağıda gerek kalmadan adam gibi kalıp da başarılı olunabileceğinin yegane kanıtıydı  Dönemin 12 Eylül'e en geniş tabanlı meydan okuması olan Beşiktaş 82-92 takımının da simgesiydi Rıza Efendi. Televizyonlardan da "serbest piyasa" pompalandıkça, Beşiktaş kendi öz kaynaklarına döndü, "serbest ithalat" dendikçe yerli oyunculara daha fazla ağırlık verildi. "Benim memurum yolunu bilir" diyenlere inat "şerefli ikincilikler" ile yetinmeyi bildi koca bir camia yıllar boyunca. İşte Rıza da, tıpkı takım arkadaşları gibi böyle bir ortamda takımının kaptanı oldu. Başka bir dünyası yoktu, burada büyümüş, burada kaptan olmuş, burada kupayı kaldırmıştı. İşte kadıköy taraflarında, 2 ekmek 1 süt almaya gönderilen Rıza Efendi, bizim oralarda zaten hep kapıcı çocuğu idi, onu bu yüzden sevmiştik. İçimizden gelen, bizim gibi olan, sokakta top oynayan bir kuşağın son temsilcisiydi. İnsanların fakirlikten değil, çalışmamaktan utandığı, emeğe değer veren bir kuşağın son temsilcisi. Kadıköy'e o pankartı aşan ve büyük olasılıkla Özal döneminin bütün nimetlerinden fazlasıyla faydalanmış bir güruhun asla anlayamacağı, hatta dalga geçeceği bir kuşağın son üyesi... 

Yarın akşam Kadıköy'den Rıza Efendi geçecek. Kendisiyle dalga geçenlere efendiliği ile ders vererek hem de... 

9 yorum:

Adsız dedi ki...

Öncelikle "Rıza Efendi" zamanında gerekli dersi gerekenlere vermiştir. Bir Fenerbahçeli olarak o pankarttan ne kadar utandığımı ben bilirim. Ama bunu Fenerbahçe'nin Rıza Çalımbay'ın yönettiği her takımla karşılaşmadan önce gündeme getirilmesinde de bir anlam bulamıyorum.

Ayrıca yazının ilk paragrafında ima ettiğiniz, Fenerbahçe'nin kaderinin ya da sizin deyiminizle basiretinin "Rıza Efendi"ye bağlı olmasını durumunu da doğru bulmuyorum. Fenerbahçe şu an ligde lider durumda ve maçlarını kazandığı takdirde de şampiyon olacak. Böyle bir durumda da kaderi sadece kendi elinde olabilir. Rakip takımın hocasında değil.

Saygılar.

Volkan dedi ki...

Her takımın basireti biraz da karsısındaki rakibine baglanmis durumdadir. Daha iyi olması, ligde lider olması bunu degistirmez.

Dikkat cekmek istedigim konu, bir grup insan tarafından kucuk gorulen birinin -ve bunla da dalga gecilen birinin- bir sekilde onlar icin onemli bir donemecte karsilarina cikmasidir. Bu tarz olayları hep ilgi cekici bulurum...

Derdiniz olayı fenerbahce dusmanligina cekmekse o konular benim ilgi ve beceri alanım dısındadır.

bonaventure dedi ki...

yerinde ve tadında bir yazı olmuş. tebrik ederim.

Adsız dedi ki...

Rıza Efendi'ye başarılar

burkay

Adsız dedi ki...

Her takımın basiretinin karşısındaki rakibe bağlı olduğu fikrine katılmıyorum. Belki de terminolojiden kaynaklanan bir anlaşmazlık var ortada. Misal geçen haftaki GS-Bursa ve Kasımpaşa-FB maçları düşünüldüğünde FB'nin basireti Galataray'a bağlıydı, ama Kasımpaşa'ya kesinlikle bağlı değildi. Çünkü o maçta ipler kendi elindeydi.

Pankartın ne kadar çirkin ve yanlış olduğunu ise ilk yorumda zaten belirttim. Böyle bir yanlış yapılmış kişi ile de, son derece kritik bir dönemeçte çok önemli bir maçta tekrar karşılaşmak ise dediğiniz gibi ilgi çekicidir. Buna sözüm olmaz. Ama büyütecek bir durum olduğunu sanmıyorum sadece.

Olayı Fenerbahçe düşmanlığına çekmek gibi bir niyetim de söz konusu değil.

Saygılar.

Adsız dedi ki...

Ver gazı,aferim sana.

MY aslan avcısı dedi ki...

o pankartın savunulacak yanı yok, Rıza Çalımbay'a da söylenecek laf yok..Çalımbay, 3-4 lük maçtan sonra ilk kez çıkmıyor ki Kadıköye alakasız olmuş..Fener kazanır sonraki hafta herkes Ankaragüçlü olur..

SuMMaNuS dedi ki...

Hani yapıcı eleştiri yapmak lazım bu bloglardaki yazılara. Sonuçta bizim gibi vakit yaratamayıp yazanlar bloglardaki yazıalrı okuyarak bilgileniyorlar ya da vakitlerini geçiriyorlar. Ama şu yazının amacını sarih bir lisan ile açıklayabilir misin?

Ayrıca "Kendisiyle dalga geçenlere efendiliği ile ders vererek hem de..." sözünü söyleyebilmek için Rıza Çalımbay'ı çok iyi tanıyan, onunla vakit geçiren biri olmak gerekir.

Kusura bakma ama bu yazıda ben iyi bir niyet arıyorum ve bulamıyorum.

Volkan dedi ki...

Yazılarımı iyi ya da kötü niyet noktasından çıkarak yazmıyorum. O yüzden bu yazıda aradığınız şeyi bulmanız biraz zor olacaktır.

Ayrıca bu yazının gizli bir gündemi yok tam tersine son derece açık bir gündemle ilgili.

Denizlispor küme düştü diye, yıllar öncesinin intikamı alınmış diye sevinen taraftarlara, yıllar öncesinden bir şeyi hatırlatmak istedim sadece. Çünkü o pankartı yazanlarla, Denizlinin küme düşmesine sevinenlerin aynı insanlar olduğuna inanıyorum.