1.05.2010

Şükrü'nün Lazio'sundan Irriducibili'ye: Roma'nın Çöküşü

SS Lazio bu sene dip yapar gibi oldu ya, sağolsun bizim çok duyarlı futbolseverlerin bir kısmı hemen bayram yapmaya başladılar. "Niye?" diye sorduğumuzda ezberci eğitim sisteminin teşekkür belgesi gibi cevaplar hazır hepsinde: "Irkçılar yeaaaa, Ultras, Curva Nord, Pis Kaka!". Doğrudur, Lazio'nun aşırı sağa meyletmiş, Duce'yi hala önder belleyen bir "ultras" grubu var, tıpkı bütün İtalyan takımlarının "ultras" taraftar grupları olduğu gibi. Bu taraftar grubunun Irkçı oldukları da doğru, ama yine de insan sormadan edemiyor: bir camiayı bir taraftar grubu ırkçı diye, toptan yaftalayıp kümeye göndermek de flama ırkçılığı değil mi?

Lazio ülkemizde en fazla haksızlığa uğramış takımlardan biridir. Aslında simetrikleri Livorno'dan çok da farkları yok: biri Duce diyor, diğeri de Che. Yolun iki farklı yarısında yer alsalar da, ortak metodu uygulayan yani amaçları için şiddeti yücelten iki ikon lider. Fakat ilginçtir, Livorno bu ülkede ne kadar yüceltilirse, Lazio da o kadar aşağılanır. Tu-kaka addedilen Lazio yaşadığı bütün krizlere rağmen, hala Calcio denilince akla ilk gelen takımlar arasındadır, dünyanın her yerinde de tanınır. Bu tanınırlık çoğu zaman futbolu ve oynattığı ünlü futbolcular sayesinde olmuştur. 90larda İtalya'da yaşanan bollukta, Lazio dönem dönem dünyanın en iyi futbolcularına sahip olmuş bu sayede benim gibi pek çok yabancı tarafından tanınmış ve sevilmiştir. Fakat ne olduysa, 2000 yılından sonra oldu: kötü yönetim, harcanan paralara karşılık olarak gelmeyen başarılar, üstüne şike söylentileri eklenince Lazio uzun süren bir çöküş yaşadı. Aynı dönemde, ezeli rakipleri Roma ise Totti ve Capello önderliğinde ikinci altın çağına girince, kentteki dengeler bir anda değişiverdi. Zaten, Roma kenti ağırlıklı olarak A.S. Roma'yı tutan bir kent, buna bir de Lazio'nun sportif ve ekonomik çöküşü eklenince kentin en zengin kulubü bir anda yıldızları sökülmüş ve bir avuç fanatik taraftarı ile başbaşa kalmış bir halde buldu kendini.

Lazio'nun başına gelenler, çöküşe geçen her camianın başına gelecek şeyler. Başarı ve para kaynakları kuruyunca, takımı destekleyen taraftarlar da yavaş yavaş camiadan kopmaya başlarlar. Geriye hep, sayısı az ama  son derece fanatik taraftar grupları kalır. Bu taraftar grupları da çoğu zaman mavi yakalı ya da işsiz sınıftan çıkan ve kentin politik aurası nereye meylediyorsa o görüşün partizanlığını da yapan 20-35 yaş arası kızgın erkeklerden oluşur. Bu olay ne Lazio'ya özgüdür, ne de sadece İtalyan futbolunun gerçeğidir. Mesele bakılan perspektif noktası ile ilgilidir: Lazio'ya ırkçı takım yakıştırması yapılıp, ırkçılığı resmi politikası haline getiren Bask klüpleri ayakta alkışlanıyorsa o zaman problem Lazio'da değil bakanın gözlerinde ve dünya görüşündedir.

Benzer bir durum şu an Livorno'nun başına gelseydi eminim bizim sportmen medyanın bir bölümü, çoktan ağıtlar döküp ve kötü şiirler kaleme almışlardı. Fakat uçurumun kenarında olan karşı kamptan olunca, derin bir sessizlik ile bekleniyor felaket...

Halbuki Livorno da, Lazio da futbol işine renk katan takımlar. İkisini birden sevmek çok mu bizim gibi futbol dilencilerine? En azından zamanında formasını giymiş Şükrü Gülesin aşkına, ona kalplerinde yer açan ve yıllar geçse de unutmayan Lazio'lu taraftarların hatrına, bu takım sevilmez mi? 

Blog'un ilk yazılarından biri olan ve Şükrü Gülesin'e ait olan şu kısa hikayeyi anlatan yazı ile bitirelim:

Şükrü Gülesin ile ilgili bildiğim en güzel anı ise bize bir zamanlar futbolun ne olduğunu çok iyi anlatıyor. (Hikaye Yiğiter Uluğ'un Haticeye Mektuplar Kitabından alınmıştır.)

1974 dünya kupası finalini izlemek için Almanya Münih'e gelen ekipten Şükrü Gülesin, maç sonrası acıkan karnını doyurmak için kafileyi peşinden yolda gördükleri bir İtalyan lokantasına sürükler. Spagettileri söylenirken, Gülesin 15-16 yaşlarındaki garson çocuğa italyanca sorar:

"Hangi takımı tutuyorsun"
"Lazio."
"Sukru Gulesin'i tanıyor musun?"
"Hayır."
"Baban da lazio'lu mu?"
"Evet"
"Ne yapıyor şimdi?"
"İçerde, mutfakta."
"Git, babana "Sukru Gulesin geldi seni görmek istiyor" de."

Çocuk biraz şaşkın, biraz da zorlama şekilde içeri gidiyor.
O içeri giderken biz de geçmişe dönelim,
Şükrü Gülesin'in İtalya'da fırtına gibi estiği yıllar. Palermo'daki başarısından sonra daha büyük bir ekibe, Lazio'ya transfer olur Gulesin. Orada da gollerine devam eder. İlginçtir, her mac sonrası evinin kapısına asılı bir istakoz buluyor. Ne kendisi ne de eşi iskatozları bırakan şahsı görmüyorlar. Hatta bir kaç kere sabahlayıp kapının başında meçhul yabancının gelmesini beklerler fakat yabancı ikisine rağmen yine her pazar akşamı kapılarına semiz istakozları bırakmaya devam eder.

Restorana dönelim yine,
Çocuğun mutfağa şaşkın ve biraz da isteksizce yönelmesinden hemen sonra, içerden Şükrü Gülesin'in yaşlarında bir adam heyecanla çıkıverir. Islak ellerini önlüğüne siler ve italyanlara özgü o abartılı ama samimi micazıyla "Sukru, Sukru, inananmıyorum buna. Bir mucize olmalı" diyerek gider sarılır eski laziolu futbolcuya. Gulesin biraz da bu ilginin saskınlıgında sorar adama:
"Demek beni hatırladın?"
"Nasıl hatırlamam? Sen benim en sevdiğim futbolcuydun." der ve sonra biraz da mahcup bir tonda devam eder. "Peki sen istakozları hatırladın mı? Hani pazar geceleri kapında bulduğun istakozları."
"Evet..."
"İşte o istakozları getiren bendim. Balık halinde çalışıyordum o zamanlar."

.......

Fotoğraf: Şükrü Gülesin, Lazio formasıyla. Wikipedia İtalyanca Şükrü Gülesin maddesinden alınmıştır 

8 yorum:

stalker dedi ki...

yorum yazmaya çalıştım ama baktım ki neredeyse her cümlene bir cevap düşüyor, bıraktım. hayalkırıklığı yaratan bir yazı, deyip geçmeyi tercih ediyorum.

Volkan dedi ki...

öyle düşünüyorsanız, siz de bir yazı kaleme alın da işin diğer boyutunu görelim.

yaratıcılığı tetiklemek iyidir :)

Temur dedi ki...

Lazio'yu toptan yaftalama ve abartılı Livorno romantizmi konunsunda sana katılmakla birlikte Bask kulüpleri konusunda ufak bir itirazım var. Lazio'nun ırkçı eğilimi olan taraftarları çoğunluk olan İtalyanlardan oluşup azınlıklara karşı hoşgörüye sahip değildir pek. Lakin Basklar ve Katalanlar azınlıktır ki azınlıkların milliyetçi refleksleri çoğunluk tarafından asimile edilmemek ve kimliklerini yaşatmak amaçlıdır ki buna asla ırkçılık diyemeyiz.

Volkan dedi ki...

Temur,
Doğru buna ırkçılık değil mikro-milliyetçilik diyebiliriz. Ve her milliyetçilik gibi mikro milliyetçilik de kötüdür.

Gorki dedi ki...

Güzel bir yazı.. Dilinize sağlık..
Sol geleneği temsil eden takımlara karşı her zaman daha fazla sempati ve saygı duyan biri olmama rağmen yazınız da yapılan tespitlerin doğru olduğunu düşünüyorum..

Volkan dedi ki...

Teşekkürler Gorki

Erdal Güngör dedi ki...

Doğru, Lazio ve taraftar oluşumu I.R.R. faşist ama Solcu oluşumlar gibi parlamento dışı bir siyasi hareket! Bunu bizim milletin anlaması ve onlara anlatması da zor.

I.R.R.'den daha çok ırkçı, 1980'li yıllarda eşcinsellere, siyahlara, sokak kadınlarına yaptıkları terörist eylemlerle sıkça gündeme gelen Veronalı GialloBlu var.

Bu alt kültürü iyi kavramak için Ultra' hareketini ikiye ayırmak gerek;

1. 1968 yılında İtalya'da başlayan

2. 1980 yıllarında sınırları aşıp avrupanın diğer ülkelerine yayılan.

Birincisi, 1968 olaylarını sokaktan tribünlere taşıyıp davayı sürdürenler(lotta continua)

İkincisi ise tamamen tribünde başlayan ve günümüze kadar gelen, çoğu kişi tarafından "tribün kültürü" olarak bilinen.

İkisinin arasında gece gündüz kadar fark var. Şimdilik duraklama döneminde ama dava henüz sona ermedi devam ediyor!

Adsız dedi ki...

guzel yazi..emegine saglik..