27.12.2009

"Genç" Zamora Güney Afrika'ya Gider mi?


Bobby Zamora ve Robert Earnshaw, artık futbolda olgunluk dönemine giren '81 kuşağının İngiltere alt ligler kategorisindeki en önemli yıldız adaylarıydı. Bunlardan, Earnshaw Cardiff City'de golcülüğü ile sivrilmiş fakat devamını getirememişti. En son, Nottingham Forest'a transfer olurken duyduk. Kendisi 10 yıldır hala beklenen patlamayı yapabilmiş durumda değil.

Zamora ise, açıkçası biraz da CM/FM serilerinin gözüme sokmasıyla ilgimi çeken bir oyuncu olmuştu. Sıkı bir West Ham taraftarı olan Zamora altyapı günlerini The Academy of Football'da (West Ham'in Altyapı Okulu) geçiren nadir şanslı oyunculardan biriydi. Lakin, West Ham'in altyapısı için İngiltere'nin Ajax'ı desek çok da abartmış sayılmayız. Fakat, altyapı günlerinin sonu ne yazık ki Zamora için iyi sonuçlanmadı: profesyonel olamadan West Ham'den ayrılmak zorunda kaldı.



1999-2000 sezonunda Bristol Rovers, Zamora'yı antremanlarına davet etti ve kısa süre sonra kendisi ile sözleşme imzaladı. Fakat, ilk 11 için yeterli düzeyde görülmeyen Zamora, gelişmesi için 2000 yılında kısa süreli olarak önce Bath City'e sonra da Brignhton H.A.'ya kiralık gitti. Özellikle, Brighton günlerindeki ilk 6 maçında attığı 6 gol ile kiralık gittiği bu takımda, bonservisi alınarak kalıcı bir yer edindi. Zamora'nın kariyerindeki ilk büyük çıkışı da bu döneme rastlamaktadır. Üç sezon kaldığı Brighton'da, 134 maçta 83 gol atan genç forvet böylelikle takımının üst üste iki lig şampiyonluğu kazanarak kendisini bir anda Championship'de bulmasında da başrolü oynadı. Aynı dönemde, İngiltere'nin U21 takımına da seçilen Zamora burada 6 kez milli formayı giydi.



Brighton'ın ve özellikle Zamora'nın bu başarısına Premier Lig'in büyük ekipleri kayıtsız kalmadı. Kendisini iki sezondur takip eden Glen Hoddle, Zamora'yı 2003 yılı başında 1,5 milyon sterline Tottenham Hotspur'e transfer etti. Hoddle, Zamora'dan umutluydu ve takımın önemli bir parçası olacağına inanıyordu fakat ufak bir problem vardı: yönetim Hoddle'dan bıkmıştı ve 2003-2004 sezonunda yapılan kötü başlangıç Hoddle'ın White Hart Lane günlerinin sonu oldu. Zamora da o sezonu pek parlak geçirmedi, çoğu sonradan oyuna girdiği 18 resmi maçta sadece 1 gol atabildi. Fakat o golü de bir zamanlar kendisini kapıya koyan West Ham United'a Carling Cup'da atmış, bu sefer de o, eski takımına güle güle demişti.



Zamora ile West Ham'in arasındaki aşk-nefret ilişkisi Carling Cup'da kalmamıştı. Kaderin bir cilvesi olarak, Zamora Tottenham'ın çok istediği Jermain Defoe'nin transferinde takas olarak kullanılmış, kendini eski aşkı West Ham'de bulmuştu. West Ham'deki dönemi 2004-2008 arasında uzunca bir süre devam etse de, bu transfer ile Zamora Premier Lig'den tekrar Championship'e dönmüştü. Kendini kanıtlaması beklenen bir yıldız adayı için bu resmen kariyer intiharı demekti. Neyse ki, West Ham'in Championship kariyeri kısa sürdü ve Zamora'nın dahil olduğu 2004-2005 sezonu sonunda tekrar Premier Lig'e katılmaya hak kazandılar.

Sonraki dönemde Zamora takımın en önemli gol silahı olmasa da, özellikle kupa maçlarında attığı kritik gollerle West Ham ve haliyle Premier Lig kariyerini sürdürdü. 2008 sonunda biten West Ham macerasında 152 resmi maçta 40 gol attı.



2008-2009 sezonu başında takım arkadaşı John Paintsil ile beraber 6.3 milyon sterline Fulham'a transfer oldu. Fulham'ın başında, kariyeri diğer İngiliz teknik adamlara göre çok daha uluslararası olan, son derece ilginç bir kişiliğe sahip teknik direktör Roy Hodgson vardı. Hodgson, Zamora'nın hala gerçek potansiyeline ulaşmamış bir yetenek olduğunu düşünüyordu. Fulham'daki ilk sezonu bu açıdan biraz tartışmalı geçti. Zamora, takım oyuncusu olarak önemli katkılar yapıyor fakat golcülük anlamında ciddi bir kısırlık yaşıyordu. Özellikle son vuruşları ve mental kapasitesi eleştirilen Zamora için 2008-2009 sezonu sadece iki golle tamamlandı. Yaz döneminde ligin yeni ekiplerinden Hull City, Fulham'a Zamora için tam 5,5 milyon sterlin önerdi fakat Zamora herkesi şaşırtarak bu teklifi geri çevirdi ve Fulham'da hala kanıtlaması gereken çok şey olduğunu söyledi.

2009-2010 sezonuna da bu hırsla başlayan Zamora, Brighton günlerine dönme sinyallerini verdi. Fulham'ın hem ligde hem de Avrupa'daki maçlarında çok iyi performans çıkartan Zamora, şu ana kadar 14 maçta 6 gole imza attı ve Fulham'ın ön cephesindeki Andrew Johnson ile iyi bir ikili oluşturmanın sinyallerini verdiler. Bu patlama sonrasında, başta Hodgson olmak üzere pek çok çevre Zamora'nın adını Capello'nun listesinde görmek isteklerini açık açık ifade etmeye başladı. Shearer sonrası dönemde, kronik forvet-eksikliği çeken İngilizler için Zamora, zayıf forvet hattında bir alternatif olabilir. Milli kariyerinde sadece İngiltere U21 tecrübesi olan Zamora, babası Trinidad-Tabago'lu olduğundan bu sezon başında bu ülkenin milli takımına çağrıldı. İngiltere formasının hayal olduğunu düşünen oyuncu da bu daveti kabul etti fakat o dönemde geçirdiği bir sakatlık T.Tabago forması giymesine engel oldu. Kaderin cilvesi diyebileceğimiz bu olay sayesinde belki de şimdi Zamora, İngiltere Milli Forması'na hiç olmadığı kadar yakın.



Peki Zamora nasıl bir oyuncu? Bu yazıya eklediğim eski videolardan da hemen anlaşılacağı gibi, öncelikle solak bir oyuncu! Sol ayağı son derece güçlü ve basında sanılanın aksine formunda olduğu zaman pek çok sol ayaklı futbolcu gibi sıradışı vuruşlara imza atıyor. Fakat sağ ayağının aksi derecede yetersiz oluşu da, Zamora'yı bazen çok basit pozisyonlarda inanılmaz sakar hallere sokuyor. Bunun yanı sıra, güçlü bir fiziğe sahip ve uzunca bir boyu var.(1.83) Bu sayede kafa toplarında da son derece etkili. Fakat bütün bu teknik özelliklerini sahaya her zaman yansıttığı söylenemez. Kariyerinde hiç bir zaman, üst düzey takımlardan birinde oynamadı ve mental olarak da her zaman üst düzeyde olduğu söylenemez. Bu da bizi, İngiltere Milli Takımı gibi rekabetin ve oyuncu kalitesinin son derece üst düzeyde olduğu bir takımda yapabilecekleri konusunda kuşkuya düşürmekte.

Zamora milli takıma seçilse bile, forvet hattı İngilizlerin hala en zayıf yeri olarak gözükmekte. Fakat şu "forvetsiz" haliyle bile favoriler arasında gösterilen İngiltere'nin kupa için bence düşük de olsa şansı var. 1998'de, bir başka nerdeyse forvetsiz takımın finalde 3-0 gibi net bir skorla kupayı aldığı düşünülürse, neden İngiltere'nin de benzer bir hikayesi olmasın? Ve hatta neden Bobby Zamora'nın da bu hikaye içinde ufak da olsa bir rolü bulunmasın?


1 yorum:

yurtdışı eğitim dedi ki...

Güzel bir yazı olmuş tebrik ederiz