13.06.2010

Dünya Kupası Notları #2 : Yunan Usulü 4-3-3, Çalışılmış Bir Maradona Golü ve Robert Green




Günün ilk maçından başlayalım; Yunanistan ve Rehhagel'in futbolun değişen yapısından haberdar olmadıklarını düşünüyorum. Tamam, sıkıca kapanarak ve hemen her duran topu gole dönüştürmeyi bilerek 2004'te efsanevi bir şampiyonluk kazandılar ancak günümüz futbolunda savunma anlayışı değişti, artık Vyntra-Papadopoulos tandemiyle değil turu geçmek, maç dahi kazanamazsınız. Biz dahi öğrendik, top karşı takımda olduğu vakit takımın nasıl konumlanacağını, nasıl alan daraltılacağını, takım savunmasının nasıl örgütleneceğini... Siz hala Vyntra'nın fiziki üstünlüğüyle rakip santraforu korkutmayı deneyin. Söz Vyntra'ya gelmişken; Panathinaikos'lu stoper sahanın açık ara en kötüsüydü. Samaras, ondan sol açık yaratmaya çalışan hocası kadar suçlu olamaz fakat yine de sahanın en kötülerindendi. Karagounis kötüydü, yerine giren Katsouranis daha da kötüydü. İsim isim gidersek Yunanistan'ı bitiremeyiz. Sadece, acilen 4-3-3'ü terk etmeleri gerektiğini söyleyelim. Orta sahada topa biraz daha fazla olmadan gol dahi atamazlar. Bunun için tek alternatifleri Siena'lı Tziolis'e daha fazla güvenmek ve belki de Ninnis'in çabukluğundan orta alanda faydalanmak olabilir. Zira öbür türlü, yarı alanı geçtikten hemen sonra, topu ceza alanına şişirmekten başka yapabilecekleri hiçbir şey olmuyor.

G.Kore, tertip ve disiplin açısından şimdiye kadar izlediğimiz en iyi takımdı. Hemen her oyuncusu çabuk, çok iyi alan kapatıyorlar ve Yunanistan gibi bir takıma neredeyse hiç hava topu bırakmadılar. Üstelik ilk golleri bir duran toptan geldi. Rakibini en güvendiği silahıyla yıkmak çok eşsiz bir duygu olsa gerek. Kore'nin Yunanistan sınavını geçtikten sonra Nijerya önünde zorlanacağını söylemek de gerçekçi olmayacaktır. Zira her iki ceza sahasında da Yunanistan'a üstün gelebildilerse, Nijerya'nın görece fiziki üstünlüğü de onlar için çok bir şey ifade etmeyecektir. Önleri açık, Park Ji-Sung ve Park Chu-Yong formda. Freiburg'lu Cha Du Ri turnuvaya çok iyi başladı.

Kaybedenden devam edelim; Nijerya hakkında ne kadar iyi şeyler söylenebilir ki? Organizasyon fakiri, top tekniği düşük, sürate ve fiziki üstünlüğe dayalı bir takım görünümünde "Kartallar". Kesinlikle hevesliler ancak mental anlamda turnuvanın en yoksul ekiplerinden biri olduklarına şüphe yok. Acele vuruşlar, "timing" hataları, hatalı paslar ve pas tercihleri, basit pozisyon hataları, hepsini gördük. İyi bir şey yok mu? Var tabii, Martins, Yakubu ve Obasi oyuna katkıları ne olursa olsun, hırslılar. Bu turnuvayı önemsedikleri belli. Çok ciddi bir seyirci avantajları var. Topla arası iyi olan tek isim Odemwingie daha fazla yer almalı.

Maradonayı eleştirebilirsiniz. Oyuncu tercihlerini ve oyun şablonunu da eleştireblirsiniz. Ancak bugün gördük ki; teknik yönden bizlerin eleştiremeyeceği kadar bilgi sahibi. Golü kesinlikle çalışılmış. Söz konusu kornerden önce, saha içindeki ve yedek kulübesindeki tüm Arjantinli'ler o topun gol olacağını biliyorlardı sanki. Hedef adam da Heinze idi. Kimi ceza alanını karıştırdı, kimi rakibe hareket imkanı tanımadı ve Heinze zor bir kafa vuruşu yaparak ülkesini öne geçirdi. Bunun dışında, Di Maria ve Veron halen aksıyor. Gutierrez -bence- esas olarak bek değil. Messi turnuvaya iyi başladı. Maradona, 86'daki misyonunu doğrudan Messi'ye yüklemiş durumda. Turnuva boyunca onu kanada hapsolmuş olarak izlemeyeceğimiz kesin. Daha çok gezecektir. Ancak burada ki mesele Higuain ve Tevez'in ilk maç itibariyle gösterdikleri kötü performans. Gerçi Arjantin için bu hiç sorun değil. Agüero ve Milito her daim hazır olarak bekliyorlar. Sözün özü, Arjantin kötüydü; savunmada organize olamadılar, çok pas hatası yaptılar, çok gol kaçırdılar, fakat ibre hala onlardan yana.

İngilizler beraberliği Green'in hatasına bağlasalar da durumun iç açıcı olmadığı ortada. Aslında gayet iyi başlamışlardı ve Heskey'in muhteşem asistinde kaptan Gerrard şık dokunuşuyla henüz 4. dakikada durumu ülkesi lehine çevirmişti. Bu noktada, Heskey'in kapalı savunmalarda çok işe yarayacağından söz edebiliriz. Heskey, Capello için stratejik bir öneme sahip ve adeta planlarının başrolünde yer alır vaziyette. Nitekim, Gerrard'ın golü Capello'nun planladığı golün somut haliydi. Turnuva boyunca Gerrard'dan buna benzer goller, Heskey'den de buna benzer asistler bekleyebiliriz. Bu arada bir tahmin: Heskey turnuvanın asist kralı olabilir! Savunmaya dönersek; Ferdinand kaybının yara açacağı belliydi de herhalde kimse King'den bu kadar sönük bir performans beklemiyordu. Capello da King ve türevleri konumundaki Upson ve Dawson'a olan inancını kaybetmiş olacak ki yedek sağ bek olarak değerlendireceğini düşündüğümüz Carragher'i ikinci yarıda sahaya stoper olarak sürdü. Aslında İngiltere'nin temel problemi yapısal değil, hatta bizzat Barry'nin yokluğuyla ilgili. Yerine düşünülen Milner de sakatlandı. Elde bir tek Carrick kaldı. Carrick bu sezonki performansıyla bu yükü taşıyamaz.

A.B.D'nin belki de tek sempatik tarafı futbol takımı. Dempsey, Donovan ve Bradley gibi isimler oldukça yetenekliler. Özellikle Dempsey çok ayrı bir futbolcu. Kimi futbolcular özellikleri sıradan olsa dahi gol atma konusunda diğer meslektaşlarından daha başarılı ve şanslılardır. Bu türün en iyi örneklerini de Solskjaer, Inzaghi ve Forlan oluştururlar. İşte Dempsey de onlardan biri. An itibariyle, A.B.D'nin gruptan çıkma ihitmali İngiltere'ninkinden bile fazladır kanaatimce. Kaleci Howard'ın takım arkadaşlarına verdiği güvenin onda birini Green kendi takım arkadaşlarına verebilseydi maç daha farklı noktalanabilirdi. Gecenin sonunda orta ya çıkan tablo ise şu şekilde oldu: A.B.D her alanda olduğu gibi futbolda da "yolunu bulmakta"...

1 yorum:

Suomi dedi ki...

Americaaa.. Fuck Yeah! :)