5.04.2009

Türk Futbolcuların 10 Temel Problemi (vol 1)


Uzun zamandır kafamda olan bir yazıydı fakat yeni toparlayabildim. Beni tanıyanların tahmin edeceği gibi, bendeniz basketbolla gençliğinde futboldan çok daha fazla haşır neşir olmuş biriyim. Bir dönem bu işe ciddi anlamda kafayı taktığımı da söyleyebilirim, peki bize ne diyeceksiniz biliyorum o yüzden lafı gevelemeden hemen söyleyeyim: basketbolda en önemli kavram toplu ve topsuz temel hareketlerin öğrenildiği "fundemental" adı verilen hareketlerdir. Fundemental hareketler, oyuncuların -burası çok kritik- yeteneklerinden bağımsız olarak maç içinde takım halinde hareket edebilmelerindeki en temel faktördür. Eğer bir oyuncu ,ne kadar yetenekli olursa olsun, pas atma, pas alma, pozisyon alma gibi temel hareketlerde zayıf ise sadece kendi oyununu değil, takımın da oyun temposunu etkiler. Benzer bir durum aslında futbol için de geçerli; futbolcuların, profesyonel olmadan önceki aldıkları eğitimlerde topla ve topsuz hareketlerdeki temel hareketleri ne kadar iyi öğrenirlerse, profesyonel kariyerlerinde farklı takım ve tempolara o kadar kolay uyum sağlayabiliyorlar. Bunun en iyi Türkiye'deki en iyi örnekleri Nihat ve Tuncay. Ayrıca bu hareketlerin artık refleks kolaylığında yapılması, kritik maçlardaki az sayıdaki pozisyonda belirleyici oluyor, oyuncuların minimum hata ile oynamasını sağlıyor. Bunun en iyi örneklerini ise uluslararası ya da klüpler arası final karşılaşmalarında görmek mümkün: maçtaki tek pozisyonu gole çeviren oyuncu takımını sırtlayıp kupalara götürüyor, ya da en kritik pozisyonda kademe hatası yapmayan defans oyuncusu olası bir mağlubiyeti önlüyor.

Yıllardır avrupa kupalarında mücadele eden takımlarımızı ve milli takımımızı izleyen biri olarak şunu söyleyebilirim ki Türk futbolundaki temel sorunlar çoğu teknik sorunlar ve hep düşündüğümüzün aksine Türk futbolcuları yabancı rakiplerine göre hiç de "teknik" oyuncular değil. Bazılarınızın buna hiç şaşırmadığını, bazılarınızın da olur mu öyle şey dediğinizi biliyorum o yüzden hemen belirlediğim problemlere geçelim bakalım hak verecek misiniz?

"Hakan topu ayağından fazla açtı"
Uzun pas & Top Kontrolü

Sergen, Hagi ya da Alex gibi oyuncuların arada suratında bir ifade oluşur. Yorgunlukta beraber, hafif sırıtan ve "bari bunu topu al ya" tarzı bir bakışla şekillenen bir ifadesi. O anlarda hangi takımı tuttuğumun önemi yoktur, ben bile utanırım. Olaylar, maç,takım, saha, zemin vb. şartlardan bağımsız hep şu şekilde gelişir: maestromuz sazı eline almıştır, ya şık bir bilek hareketi ya da bir vücut çalımıyla savunmacıyı ekarte etmiş önünü açmıştır, topla beraber hızlanmakta, sahayı dikine kattetmektedir, forvetleri savunan oyuncular bir anda boşalan alanda maestroyu tutmak için kademelerini kaybetmeye başlarlar, 10 numara inatla bunların üzerine giderken, bir yandan da o mükemmel zamanlamayı beklemektedir, doğru anda top ayaktan çıkar, çoğu zaman arapas şeklinde, bazen uzun yavaş atılmış bir topta olabilir, takım arkadaşının biraz önüne, tam da hızlanıp topla beraber kaleye süratla gidebileceği bir noktaya topu atar. Forvetimiz kendine sunulan bu gol fırsatını değerlendirmek için harekete geçer, topu kontrol eder ama... Top ya kaval kemiğine çarpıp alakasız bir yere fırlar, ya da hızını ayarlayamayıp topu almadan fazla hızlanınca, top ayağından fazlaca açılır. Ondan sonra asıl komik bölüm başlar, forvet bu durumu kendine yediremez: çılgınlar gibi koşmaya başlar, zannedersin gol çok yakındır. Hızlandıkça, topun kontrolünü iyice kaybeder, defans zaten o sırada yerini almıştır, forveti direkt kale yerine yanlara doğru koşmaya zorlar, forvetimiz kale yerine son sürat aut çizgisine doğru koşarken, en dar açıdan şutunu atar, top ya yan ağlara gider, ya da kalecinin kapattığı açıda etkisiz hale getirilir. Sonrasında da forvetimiz inanılmaz bir gol kaçmış gibi garip triplere girer, reklamları tekmeler, gökyüzüne bakar, kendini alkışlar (en anlamsızı budur!) o sırada pası atan adamı kameralar gösterirse, (tribünden anlamak zordur genelde) 10 numaranın suratında o garip sırıtışı görürler. "Kazmaya bak ya, yine atamadı" der gibidir o surat, ama kibardır tabi sonuçta teknik adam, zarif bir şekilde arkadaşına moral verir. Fakat problem şurdadır ki, pozisyon zaten forvet topu kontrol edemediği anda bitmiştir. Çoğu forvet iyi vuramadığını düşünür, zaten ligimizde bir zamanlar 1-2 sezon iyi oynamış sonradan da ortadan yokolmuş onlarda forvet vardır onun gibi. Hatayı hep yanlış yerde ararlar.

Top kontrolü bence dribling ve şuttan çok daha önemlidir çünkü başlangıç harekti olduğundan ondan sonraki hareketler silsilesinin dengesini de sağlar. Yabancı oyunların, afedersiniz en kazması bile top kontrolünü biliyor, o yüzden topu aldıktan sonra tekniği kadarıyla topla ilerlemeye ve şut atmaya çalışıyor, bizde ise adamımız topu düzgün kontrol etse, aradan overmars ya da zenden gibi çıkacak, golünü bırakacak kaleye ama ah o ilk kontrol yok mu.

0 yorum: