2.08.2009

BJK 0 - Fenerbahçe 2 : Paniğe Gerek Yok!


Skorun da istatistikler gibi aldatıcı olduğunu gösteren bir maç oldu Süper Kupa Finali. Honved ve Boluspor gibi siklet dışı rakiplerle oynayan Fenerbahçe'ye göre Beşiktaş, Lyon ve Porto gibi olası rakipleriyle maç yapmayı tercih etmişti. Açıkçası, Fenerbahçe'nin her sene transfer şampiyonu olmasına alışık biri olarak, rakibin transferlerinden fazla da korkmuyordum. Üstüne üstlük, Beşiktaş takımının oturmuş şablonuna yapılan transferlerin hepsi de eksikleri ya da giden oyuncuların yerine gelmişti ve her ne kadar bazı "spor yazarları" şimdiden Beşiktaş'ın güçlenen kadrosuna vendetta ilan etseler de, taraftar ve camia geneli yapılan transferlerden ve sembol isim Nihat'ın dönüşünden son derece memnundu.


Maça hangi 11 ile çıkılacağı aslında belli gibiydi, defansta zaten fazla alternatif olmadığı için, yeni transferler Erhan ve İsmail ilk resmi maçlarına çıkacaktı. Ernst ve Fink zaten yerleri garanti olan oyunculardı. Zengin alternatifli hücum bölgesinde ise, daha hazır olmayan Nihat yedeklerde olacaktı. Bir başka fuleli oyuncu olan Holosko'nun da yedek kalması, Denizli'nin oyunu rakibin sahasına yıkmaya niyetli olduğunu gösteriyordu. Nitekim maç başladığı zaman gördük ki, Beşiktaş bekleri dahil, kanatlardan ve ortadan her türlü şekilde Fenerbahçe'nin üzerine gitti, Fenerbahçe'nin güçlü ortasahası o bölgede tuttuğu topu tuttuğu sürece Beşiktaş'ı engellemeyi başardı. Fakat defans ve ortasaha arasındaki boşluklar, Beşiktaş'ın oyun temposunda vites arttırdığı noktalara dönüştü. Ernst, Bobo ve Tello yüksek tempoda ara pas ve verkaçlar ile o bölgeden Bilica Önder ikilisini bayağı zorladılar. Yusuf her zaman bu yükselen tempoya ayak uyduramasa da, arada sırada yeteneğini göstereceği anlar ortaya çıktı, bir tanesinde şanssızdı, top spikerin deyimi ile "Volkan'ın kontrolünde direğe çarptı."


Beşiktaş'ın Mustafa Denizli'nin başa geçmesi ile kazandığı güzel bir özellik var, o da rakip takım bastırdığı zamanlarda soğukkanlılıklarını kaybetmeden rakibin oyununa göre gerekirse kapanıp sonra hızlı paslarla topu hücum dörtlüsüne atıyorlar ki top son dörtlüye geçtiği zaman da oyunun temposu bir anda yükseliyor. Bu özellik sadece taktiksel yüklemelerle başarılacak bir durum değil, anlaşılan Denizli'nin geçen sezondan beri yaptığı mental çalışmalar oyuncuların kafa yapısında olumlu değişiklikler yapmış. Lucescu döneminde en son bu tarz soğukkanlı kapanma ve ardından hızlı karşı ataklarla pozisyon yaratma becerisini görmüştük ki o dönem de bu tarz oyun Beşiktaş'ın temposunun düştüğü, rakibin kendi oyununu dikte ettirmeye çalıştığı anlarda işe yaramıştı. Bu soğukkanlılığın ilerleyen günlerdeki Şampiyonlar Ligi maçlarında, özellikle de deplasmanlarda, devam ettirilmesi çok kritik. Tabii bu durumda ortadaki Fink - Ernst ikilisi ile gerideki Ferrari - Sivok ikilisine ciddi yük binecek. İlk ikili bu sorunun kolayca üstesinden gelir gibi gözüküyor. Bu akşam, Beşiktaş tarafında sahanın en iyisi spiker tarafından adı 10 kere bile telaffuz edilmeyen Fink idi. Alex'i tutma görevi verilen Fink, penaltıya kadar bu görevini başarıyla yaptı. Fakat rakibe bu kadar yakın oynamasının bedelini de hücuma katkı yapmayarak ödedi. Alex'in adı da penaltı ve son gol dışında da pek duyulmadı. Son günlerde tartışılan "10 Numara" mevzusuna da ikili güzel bir cevap verdi: klasik anlamdaki 10 numaranın Fink gibi adamlar karşısında pek şansı olmadığı anlaşıldı, fakat eğer bu 10 numara aynı zamanda son 5 yılın gol kralı ise, o zaman sahada oyun kuruculuğunu değil golcülüğünü konuşturur. Alex attığı iki golle, kendisine klasik 10 numara rolünü verenlere, ben bundan daha fazlasıyım mesajını iletti bu akşam.

Ferrari, Genova'dan Münch'den sonra gelen ikinci oyuncu, bu selefi gibi o da Genova'dan kötü oyuncu gelmez dedirtti. Serie A'da oynamış bir başka oyuncu olan Sivok ile oluşturdukları ikili bugün fena değildi, ta ki Sivok o garip hatayı yapana kadar. Tabii bu ikili, şu an itibarı ile bir Zago - Ronaldo ikilisi olmaktan çok uzakta, fakat Gökhan Zan - Toraman ikilisine göre o bölgenin kalitesi bir gömlek artmış gözüküyor.


İlk yarı beklerden İsmail Köybaşı sol kanatta daha çakılı oynarken, Erhan sık sık ileri çıktı, o bölgede Yusuf içeri kaçtıkça, boşlukları doldurdu, fakat mücadelesi kadar hücuma katkısı olmadı, özellikle ortaları başarısızdı. İkinci yarıda, Tello sağ kanada geçerek, hem Erhan'ı geride tuttu hem de İsmail'in ileriye çıkmasını sağladı. İsmail, sağbekteki takım arkadaşına göre daha teknik ve hücumda daha becerikli bir oyuncu, fakat hücumu seven beklerde görülen kalıtsal sorunlar onda da mevcut: ileri çıktığı zaman, karşı ataklarda pozisyon hatası yapabiliyor, nitekim ilk yarı böyle bir hatada kornerden dönen top az daha Beşiktaş kalesinde gol oluyordu. Fakat görünen o ki, iki yeni transfer de bu sezon ilk 11'e kendilerini kabul ettirecekler. Yedeklerde de İbrahim ve Ekrem gibi isimlerin olması bu sezon o bölgelerde ciddi bir forma savaşı olacağını göstermekte umarım bundan kazançlı çıkan Beşiktaş olur.


Bu sezon için Beşiktaş'ın en büyük sıkıntısı genel oyun temposu ile Yusuf'un temposunu aynı ayara getirmek olacak gibi gözüküyor. Ernst, Holosko, Tello ve Nihat hızlı tempoyu seven oyuncular; Bobo ve Nobre, doğal tarzları olmasa da bu tarz oyuna da uyum sağlayabiliyorlar, fakat Yusuf yapısı ve yaşı gereği oyunu biraz da topu ezmek pahasına daha sakin oynuyor. Ligde bu durum çok problem yaratmayabilir fakat Avrupa'daki maçlarda rakip temponun düşmesine izin vermezse, Yusuf pozisyon yaratmakta çok zorlanabilir. İkinci yarı başında yapılan Nihat - Yusuf değişikliği aslında Denizli'nin bu konuyla ilgili vizyonunu göstermesi açısından ilginç bir örnek. Denizli haliyle bu sorunun uzun bir süredir farkında, ve Nihat transferi ile takıma, bir zamanların Bergkamp'ı, Litmanen'i gibi, "çok özellikli forvet" oyuncusu monte etmek istiyor. Bu oyuncu klasik 10 numara tarzı oynamak yerine, gerekirse hücumu tek başına alıp taşıyacak bir oyuncu olacak, koşacak, şut atacak, pozisyon yaratacak, sonuçta ne yaparsa yapsın takımın hücum hattını diri tutacak. Eldeki seçenekler düşünüldüğünde Nihat bunu yapacak tek oyuncu, takıma bu anlamda sahada liderlik yapabilecek, tıpkı Bergkamp'ın Arsenal'deki evrimi gibi, Nihat da kariyerinin sonunda böyle bir "geri forvet" pozisyonuna doğru evrilebilir.


Nihat'ın transferinin bir başka amacı da, Holosko ile beraber ikisini kontra atak oynanması gereken maçlarda fuleli forvet ikilisi olarak oynatmak olabilir. Karşıdaki rakibin güçlü ve yaratıcı ortasahasına, ekrem-fink-ernst-köybaşı dörtlüsü ile (üzülmez ve erhan beklerde kalacak) cevap verip, kapılan toplarda Nihat-Holosko ikilisi ile açık alanda ciddi pozisyonlar yakalayabilirler. Fenerbahçe maçı bunun test edileceği maç değildi, fakat Şampiyonlar Ligi'nde çıkacak takımların gücüne göre, özellikle deplasman maçlarında Beşiktaş'ı bu dizilişle ve oyun tarzı ile pekala da görebiliriz.

Maça dönersek, sonuç olarak Fenerbahçe biraz daha şanslı ve akıllıydı, kupayı aldı ve sezona moralli başladı. Sonucun Beşiktaş'ı etkilediğini sanmıyorum, fakat eksikleri görmek açısından iyi bir test oldu lig başlamadan önce. Anlaşılan yapılan transferlerin hiçbiri karavana olmamış, fakat ilk 11'e hepsinin birden montesi ve takımın makine gibi işlemesi biraz zaman alacak. Önümüzde bunları oturtmak için koca bir ağustos ayı var, o yüzden Beşiktaşlılar için -şimdilik- paniğe gerek yok, işler bugün kupa kaybedilmiş olsa da yolunda gidiyor.

4 yorum:

Nouma dedi ki...

Hocam iyi yazmışsın da
Holosko - Nihat ikilisi fazla iyimser bir tahmin olmuş ya

Bolat dedi ki...

Bloglar icerisinde macla ilgili okudugum, en güzel yazilardan bir tanesiydi. tebrikler.

Volkan dedi ki...

Teşekkürler Bolat, bakalım blogdaki fenerbahçeliler maçı kendi taraflarından nasıl yorumlayacak merakla bekliyorum :)

Bolat dedi ki...

ben hic iyimser degildim Fenerbahce ile ilgili, bir Fenerbahceli olarak.

http://ahmet-in-yeri.blogspot.com/2009/08/opulen-takim.html