Liverpool, 250 milyon pound'u bulan borçlarını azaltmak ve Stanley Park'da yapacağı yeni stadyum için finansman bulmak amacıyla bir süredir kendine cepleri derin hissedarlar arıyordu. Britanya futbolunun yeni para babaları olan Arap taifesinden Faysal bin Fahad El Suud, takımın hisselerinin %50'sini almak için 350 milyon poundluk bir teklifte bulundu.
Eğer teklifi kabul edilirse, Liverpool Amerikalı patronlarının kontrolünden çıkıp, Prensin kontrolüne geçecek. Portsmouth, City, Notts Co derken İngiltere'deki klüplerde Arap Sermayesi'nin ağırlığı gittikçe artıyor. İngiltere futbolu, yabancı sermaye çekme konusunda açık ara en başarılı ülke. Her ne kadar Premier Lig'deki satın almalar, bizim basınımıza ulaşsa da, İngiltere'nin en alt liglerindeki takımlar, en ünlü takımlarına kadar pek çok takımın sahibi artık yabancı. Kuzey ülkeleri, Norveç ve İzlanda, daha çok alt liglerle ilgileniyorlar. Araplar da alt lig takımlarıyla başlamışlardı, sonrasında ligi ve piyasayı öğrendiler ve büyük oynamaya başladılar. Araplara, Fulham'ın sahibi Mısır kökenli Britanya vatandaşı Muhammed el Fayed'in de ilham kaynağı olduğunu söyleyebiliriz; kendisi üst düzey ligde takım sahibi olan ilk müslüman işadamıydı. Rusların, İngiltere çıkartması görkemli başladı, sönük devam ediyor. Chelsea, hala Abromoviç'in ellerinde olsa da, transfer şampiyonluğunu Real Madrid'e kaptırmış durumda.
Amerikalılar ise, geç geldiler ama güçlü geldiler. Kendi ülkelerinden alıştıkları ciroları bulabilecekleri büyük klüplere yatırımlarını yoğunlaştırdılar. United ve Liverpool bunun güzide iki örneği. Futbol, bizim için büyük paraların konuşulduğu bir spor dalı gibi görünse de, Amerikalılar için ortalama cirolara sahip bir spor alanı. NBA, NFL takımlarının bütçeleri ile Premier Lig ekiplerinin çoğunun bütçelerini katlar nitelikte.
Taylandlı, Nijeryalı, Özbek yatırımcılar da klüplerin kapılarını sık sık çalıyor. Diğer ülkelerdeki liglere göre takımların sahiplerinin çok daha uluslararası nitelikler taşıması, İngiltere Liglerinin, global tanınırlık ve takip edilirlik anlamında diğer ülkelerin bir adım önünde olduğunu ve uzun bir süre de öyle kalacağını gösteriyor. Real Madrid, aslında yıllar önce kaybettiği futbolun efendiliği tahtını elde etmek için trajik transfer hamleleri yapsa da, futbolun yeni ekonomisinde oyuncular sadece eldeki onlarca parametreden biri, Madrid'in hamleleri kıtasal başarıyı getirse de, İngiltere klüpleri perspektifi daha da genişletmiş durumdalar. Onlar için, hala bakir sayılan Asya ve Amerika pazarları yeni olanaklar sunuyor. İngiltere dışında bunun farkına varan takımlardan biri de Barcelona. Dünyanın en iyi futbol oynayan takımı oldukları tescillenince, Amerika'nın yolunu tuttular, pek çok şehirde hazırlık maçları yapıp, çeşitli aktivitelere katıldılar. Avrupa futboluna kanalize olmuş bizler için bu tarz çalışmaların bir anlamı olmayabilir, fakat dünyanın endüstriyel futbola nispeten uzak coğrafyaları ve kültürleri için Avrupa futbolunu kimin tanıtacağının kavgasını vermek aslında, kimin dünyanın ilk global futbol klübü olacağının kavgasını vermekle eş anlamlı. Bu mücadelede, İspanyollar futbol tarihinden gelen güçlerine, İngilizler ise arkalarına aldıkları küresel sermayeye güveniyorlar. İtalyanlar bu yarışın içinde değiller, Almanlar ve Fransızlar ise bunun farkına geç varmanın sıkıntılarını yaşıyorlar. G18 tartışmaları yaşanırken, herkes bu hareketin UEFA'ya meydan okuma olduğunu düşünmüştü. Fakat gelişen şartlar gösteriyor ki, G18 için UEFA hiç de önemli bir rakip değil, asıl hedef FİFA'nın gücüne denk bir güç elde etmek, bunu da sağlamanın tek yolu tanınırlık.
Gelecek yıllar bize güzel sürprizler hazırlayacak gibi gözüküyor. Küresel ligler, dünya klüpler şampiyonası gibi turnuvalar artık imkansız değil, hatta gayet de olası...
İlgili Yazılar : Dünya,
Güncel,
liverpool,
Premier League
0 yorum:
Yorum Gönder