29.04.2010

Barcelona 1 - Inter 0 : 2. Şanlı Barselona Direnişi

İç savaştan beri Barselona kenti böyle bir direniş görmedi. 60 yıl önceki direnişten farklı olarak, bu sefer saldıranlar ile savunanların yer değiştirmişti. İç savaşa, Franco yanında giren, uçakları ile kentleri bombalayan İtalyanlar, bu sefer Katalanlara karşı kazandıkları mevzileri korumak zorundaydılar. Franco döneminin mazlumları, şimdinin ekonomik ve sportif süpergücü Katalanlar ise kendileri için ünvanlarını koruma maçına dönen bu mücadeleyi en az 2-0 ile kazanmak zorundaydılar. Bu şartlar altında herkes savunma ağırlıklı bir maç bekliyordu ama kimse 2. bir Barselona Direnişi'ni öngörmemişti. 

Sahada bugün futbol yoktu, onun yerine savaş vardı ve her savaş gibi bu da, sayısal üstünlük ya da teknikle değil, akılla ve psikolojik saldırılarla kazanıldı. Motta'nın oyundan atılması maçın kırılma noktasıydı. Her kırılma noktası aynı zamanda bir lidere kendini kanıtlama fırsatı verilen anlardandır. Mourinho takımı 10 kişi kalınca, gururu bir kenara bıraktı ve ölümüne bir savunmaya girişti. Görüntüde Barcelona'yı oyunun mutlak hakimi gibi gösterip, içten içe yaptığı direnişle morallerini ve inançlarını kırdı. Aslında bu strateji iki yönlü ve uzun vadeli bir plandı, zaten Mourinho'yu da deha yapan özellikleri bunlar. Birincisi, oyuna Barça hakimmiş gibi göstererek rakibinin psikolojik üstünlüğünü kırdı, Barça her an gol atabileceğini düşündü, maçın son 10 dakikasına kadar da bu ruh hali devam etti. İkincisi, Barça'nın bu üstün oyunu ile es kaza 2-0 yenilseler bile, özrü çoktan hazırdı: kendilerinden üstün bir takıma, hem de deplasmanda, 10 kişi ile aslanlar gibi mücadele etmişler ama işte birileri -hakem, UEFA, Katalan lobisi, siz seçin birini- Inter'in ipini maç başlamadan önce çekmişlerdi, zaten Barcelona dünyanın en iyi takımı değil miydi, ona kim 10 kişi 70 dakika dayanabilirdi ki? 



Mourinho'nun bu kazan-kazan stratejisi bugün işe yaradı. Sahadaki en ilginç an, iki takımın da aynı anda liberolu sisteme geçmesiydi. Yalnız ufak bir fark vardı; Inter'de Lucio dörtlü savunmanın arkasına geçerken, Barcelona'da kaleci Viktor Valdes liberoya geçmişti. Bu kadar ciddi baskıya rağmen, Barcelona'nın son dakikalara kadar uzaktan şut bulamaması, Inter'in kademe derinliğini nasıl başarılı yaptığının kanıtıdır. Barcelona golü ya uzak bir şuttan ya da sürpriz bir golcüden bulacaktı, Pique geldi. Pique, Beckanbauer'den beri gelişen topla ileri çıkabilen defans oyuncusu tipinin günümüzdeki bayraktarı. Barcelona'nın en etkili ismi, hatta kanımca Iniesta-Xavi'den bile daha fazla katkısı var takıma. Bu akşam da gemisini kurtaran kaptan olmasına az kalmıştı fakat yetmedi. Kendisi bu arada Manchester United'tan ayrılıp kariyeri daha iyi noktaya gelen çok az oyuncudan biri, bunu da bir kenara not etmekte fayda var. (Bir diğeri de Forlan)


Barselona takımına açıkçası üzülmüyorum. Açık alanda bozkır savaşçılarının hilal taktiği ile ilk defa karşılaşan Haçlı ordusu gibiydiler: ağır ağır İnter'in göbeğine kadar girdiler, bu arda Inter'in forvetleri bile onları arkadan sarmıştı. Guardiola herhalde forvetsiz bir oyun beklemiyordu Mourinho'dan, bu da onun ölümcül hatası oldu. 70 dakika boyunca Barcelonalılar orta saha çizgisi ile Inter ceza sahası arasında hiç bir şey yapamadan top çevirdiler. Bu arada topla oynama oranları %75'lere dayandı. Fakat Pique'de hedefi biraz ıskalamış olan Sir Ferguson istatistiklerde hiç yanılmamıştı: oranlara bakan sahadan tarihi farkla ayrılacak bir Barça beklerdi, fakat mini etek bu, her şeyi gösterip, asıl gözükmesi gerekeni göstermiyor yani Mourinho'nun deha planını...

Hem Barcelona'yı hem de Inter'i çalıştırmış olan Helenio Herrera bu akşamki maçı görse sanırım Inter'i tutardı.  Catenaccio'nun mucidi ve bir anlamda da İtalyan Futbolu'na ana karakterini veren Herrera'nın mirasını bugün Milanolılar taşıyordu. Sahada sadece catenaccio yoktu, çok farklı savunma taktikleri adeta bir satranç oyunu gibi iki hoca tarafından titizlikle uygulanmaya çalışıldı. Mesela, İlker Yasin-Hikmet Karaman ikilisinin ısrarla anlamak istemediği şey Toure'nin Barça adına ön savunma hattını nerdeyse tek başına kurmasıydı. Bu ikili tarafından oyunu yavaşlattığı söylenen Toure'nin bu konuda yapacağı bir şey yoktu aslında. Messi gibi oynadığı her maçta oyunun vitesini elinde tutan bir oyuncu bile peygamber vitesinden çıkamadı. Sahada Mourinho ve Guardiola gibi hocalar varken, kimse darılmasın ama insan TV'nin başında da kendi ülkesinin en bilgili spiker ve yorumcularını görmek istiyor. Star TV, rating'i garanti olan bu maçlar için tek maçlık Fatih Terim ya da Mustafa Denizli gibi hocalarla anlaşamaz mıydı?

Maçın adamı ise fıskiyelerdi... Kullanım zamanlarındaki fark bile iki takım ve iki hoca arasındaki farkı gösteriyordu: Eğer bu maç Milano'da olsaydı, gol yememek için her şeyi yapacak Mourinho fıskiyeleri maç sonunda değil, maç öncesinde açtırır, sahayı iyice ağırlaştırırdı. Fakat, Mourinho'nun hareketini hazmedemeyen  Barçalılar, sahadan Interlileri kovmak için fıskiyeleri açtılar. Mourinho'nun hareketine gelirsek, burada da Kurt Hoca istediğini aldı. Bizim spikerler olaya duygusal açıdan yaklaşmaya çalışsalar da burada iki mesaj vardı: sahadaki tek general benim ve Madrid'e gidişim kalıcı olabilir...

Fotoğraflar: The Guardian / Getty İmages

4 yorum:

Drama Queen dedi ki...

catenaccio artık tarih oldu demişlerdi, kandırmışlar bizi:)

Volkan dedi ki...

Değişim döngülerden ibarettir DramaQueen, baksana Fulham eski ingiliz takımları gibi oynayarak finale çıkacak nerdeyse...

Neo Wan dedi ki...

hadi inşallah ağzın bal yesin Mourinho ve tarihin gördüğü en büyük takım bir arada benim saplantım bu yahu. forza jose forza madrid.

Volkan dedi ki...

@NeoWan

Bu arada Mourinho'nun Barselonalılara karşı özel bir nefreti olduğunu da sanmıyorum, işin şov tarafında sadece... Açıkçası ben de aynı şeyi yapardım, Mourinho krizde olan ve başarıya aç klüplerin başına geçiyor dikkat edersen, Portekizde Benfica hegemonyasını yıktı, İngilterede United-Arsenal hükümranlığına ara verdirdi, Inter'de ise Helenio Herrera'dan sonra ilk kez Inter üst üste şampiyonluk kazanabildi. Şimdi ise Barselonaya birkaç yıldır ezilen Madrid yeni hedefi. Bu bağlamda bir düşman, bir nemesis yaratması lazım, o da önünde hazır duruyordu: Barselona...