28.05.2009

Sivasspor Gururla Sunar: Gönüllerin Şampiyonu Camii

Asker Selamı, Atatürk fonu önünde Türkiye Bayrağı... Şimdi buna Gönüllerin
Şampiyonu Camii'ni de ekleyin. İşte size postmodern çağın Türk Teknik Direktörü

Korkarım bu olay kişiselleşmeye başladı. Şampiyon olmadan şampiyon olmaya ne kadar kızarsam, Bülent Uygun'un ekibi de beni şaşırtmaya yeminli olarak, her gün yeni bir bomba ile geliyorlar.

Hikayeyi uzun uzadıya anlatmayacağım, ekşi sözlükte okurken gördüm haber kaynağını, isteyenler bu linkten bakabilirler. Kıssadan kelamı, Sivas'ta bitemeyen bir camii, Bülent Uygun önderliğinde Sivasspor tayfasından maddi destek alıyor, karşılığında da camiinin isminin "Gönüllerin Şampiyonu Camii" olmasına karar veriyorlar. Yazıyı buraya kadar okuyup herhangi bir anormal durum görmüyorsanız lütfen buradan sonrasını okumayın, yok eğer siz de benim haberi ilk duyduğum zamanki gibi yüzünüzde aptal bir gülümseme ile kalakaldıysanız merak etmeyin sizin şoktan çıkmazına yardımcı olacağım, devam edelim...

Aslında Bülent Uygun'a kızmıyorum; Uygun bu toplumun yaşadığı afazileşmenin fazlasıyla farkında olan biri, bu futbol ortamında beşinci bir takımın şampiyon olmasının avant-garde bir duruşla mümkün olabileceğinin farkında. Böyle bir başarı için fark yaratması gerektiğinin farkında fakat içine girdiği döngü onu popülizm ile günlük başarı döngüsünde bırakacak gibi. Güvenç Kurtar, Rasim Kara, Ziya Doğan gibi seleflerinin arasından sıyrılmanın eşiğine bu kadar yaklaşmışken, verdiği demeçler, girdiği gereksiz polemikler hep bu döngünün daha da hızlı işlemesinden başka bir şeye yaramıyor. Şampiyonluk şansı azaldıkça görüyoruz ki tek derdi başarı, iyi futbol oynatmak, bir takım yaratmak, Bizans'a karşı duracak yeni bir Anadolu Mentalitesi yaratkmak falan değil. Başarının da parametrelerinin muğlaklaştığı, hak etme ile gasp etme arasındaki çizginin kaybolduğu bugünlerde, belli ki aradığı kişisel şampiyonluğunu çoktan elde etmiş gibi görünüyor. İyi orta her zaman golü getirmese bile, iyi PR cilalanmış başarıyı daima garantiliyor.

Niye okul değil de cami yapılıyor gibi tartışmalara girmek istemiyorum, takdir edersiniz ki "camii" buradaki pr hareketinin kilit noktası. İstanbul'u lailalardan ibaret bir batakhane havasında tanımlayıp, kendi bulunduğu şehri pir-u pak olarak gösteren zihniyetin doğru hamlesinden başka bir şey değil camiinin "isim hakkını" satın almak. Camii'ye Bülent Hoca'nın isminin, hatta Mehmet Yıldız'ın isminin verilmesini reddeden tevazu altındaki kibirli tavır ile bu isimleri bir ibadethaneye vermeyi öneren vakfın güce yanaşan yalaka tavrı hepimizin iradesinin önünde puslu bir ittifak kuruyor; kimse de şehirde sesini çıkaramıyor bu ittifağa, soramıyor "Niye Tanrı'nın uhrevi mekanına, dünyevi meselelerinizi taşıyorsunuz?" diye...

Zamanında, Galatasaray'ın UEFA Kupası'nı kazanması anısına yapılan anıt-heykel'e çok kızmıştım. Şimdi anlıyorum ki, Galatasaray'a yapılan şey hiçbir şeymiş. Gönüllerin şampiyonunun camiisinin olduğu bir ülkede, bu ülkeye Avrupa'dan ithal edilen tek kupanın (süper kupayı hep bununla bir paketmiş gibi görüyorum) sahibinin ismi bir coğrafi bölgeye verilmeliymiş. Bendeniz, Galatasaray Bölgesinin en büyük şehri olan Fatih Terim şehrinin Terim yakası'nda, Hagi Belediyesi'ne bağlı Ümit Davala semtindeki Belözoğlu-2 apartmanındaki dairemden bu yazıyı yazıyor olmalıydım. Ama işte Hayrettin'in yediği her golden sonra söylediği gibi "kıspmet değilmiş".


2 yorum:

B. dedi ki...

yaptıklarının çoğu rezillik başka bir şey değil
Türk futbolunun renkli bir yüzü olmaya çalışıyor ama böyle giderse 3 seneye unutulur

Adsız dedi ki...

http://www.aksam.com.tr/2009/05/30/haber/yasam/1037/turk_futbolunda_jole_ekolu.html

KONUYLA İLGİLİ ÇOK GÜZEL BİR YAZI, BU YAZIYLA BERABER OKUNUNCA DAHA DA İYİ ANLIYORUZ "BAY JÖLE"Yİ...