
Günün  ilk maçından başlayalım; Yunanistan ve Rehhagel'in futbolun değişen  yapısından haberdar olmadıklarını düşünüyorum. Tamam, sıkıca kapanarak  ve hemen her duran topu gole dönüştürmeyi bilerek 2004'te efsanevi bir  şampiyonluk kazandılar ancak günümüz futbolunda savunma anlayışı  değişti, artık Vyntra-Papadopoulos tandemiyle  değil turu geçmek, maç  dahi kazanamazsınız. Biz dahi öğrendik, top karşı takımda olduğu vakit  takımın nasıl konumlanacağını, nasıl alan daraltılacağını, takım  savunmasının nasıl örgütleneceğini... Siz hala Vyntra'nın fiziki  üstünlüğüyle rakip santraforu korkutmayı deneyin. Söz Vyntra'ya  gelmişken; Panathinaikos'lu stoper sahanın açık ara en kötüsüydü.  Samaras, ondan sol açık yaratmaya çalışan hocası kadar suçlu olamaz  fakat yine de sahanın en kötülerindendi. Karagounis kötüydü, yerine  giren Katsouranis daha da kötüydü. İsim isim gidersek Yunanistan'ı  bitiremeyiz. Sadece, acilen 4-3-3'ü terk etmeleri gerektiğini  söyleyelim. Orta sahada topa biraz daha fazla olmadan gol dahi  atamazlar. Bunun için tek alternatifleri Siena'lı Tziolis'e daha fazla  güvenmek ve belki de Ninnis'in çabukluğundan orta alanda faydalanmak  olabilir. Zira öbür türlü, yarı alanı geçtikten hemen sonra, topu ceza  alanına şişirmekten başka yapabilecekleri hiçbir şey olmuyor.
G.Kore,  tertip ve disiplin açısından şimdiye kadar izlediğimiz en iyi takımdı.  Hemen her oyuncusu çabuk, çok iyi alan kapatıyorlar ve Yunanistan gibi  bir takıma neredeyse hiç hava topu bırakmadılar. Üstelik ilk golleri bir  duran toptan geldi. Rakibini en güvendiği silahıyla yıkmak çok eşsiz  bir duygu olsa gerek. Kore'nin Yunanistan sınavını geçtikten sonra  Nijerya önünde zorlanacağını söylemek de gerçekçi olmayacaktır. Zira her  iki ceza sahasında da Yunanistan'a üstün gelebildilerse, Nijerya'nın  görece fiziki üstünlüğü de onlar için çok bir şey ifade etmeyecektir.  Önleri açık, Park Ji-Sung ve Park Chu-Yong formda. Freiburg'lu Cha Du Ri  turnuvaya çok iyi başladı.

Kaybedenden  devam edelim; Nijerya hakkında ne kadar iyi şeyler söylenebilir ki?  Organizasyon fakiri, top tekniği düşük, sürate ve fiziki üstünlüğe  dayalı bir takım görünümünde "Kartallar". Kesinlikle hevesliler ancak  mental anlamda turnuvanın en yoksul ekiplerinden biri olduklarına şüphe  yok. Acele vuruşlar, "timing" hataları, hatalı paslar ve pas tercihleri,  basit pozisyon hataları, hepsini gördük. İyi bir şey yok mu? Var tabii,  Martins, Yakubu ve Obasi oyuna katkıları ne olursa olsun, hırslılar. Bu  turnuvayı önemsedikleri belli. Çok ciddi bir seyirci avantajları var.  Topla arası iyi olan tek isim Odemwingie daha fazla yer almalı.
Maradonayı  eleştirebilirsiniz. Oyuncu tercihlerini ve oyun şablonunu da  eleştireblirsiniz. Ancak bugün gördük ki; teknik yönden bizlerin  eleştiremeyeceği kadar bilgi sahibi. Golü kesinlikle çalışılmış. Söz  konusu kornerden önce, saha içindeki ve yedek kulübesindeki tüm  Arjantinli'ler o topun gol olacağını biliyorlardı sanki. Hedef adam da  Heinze idi. Kimi ceza alanını karıştırdı, kimi rakibe hareket imkanı  tanımadı ve Heinze zor bir kafa vuruşu yaparak ülkesini öne geçirdi.  Bunun dışında, Di Maria ve Veron halen aksıyor. Gutierrez -bence- esas  olarak bek değil. Messi turnuvaya iyi başladı. Maradona, 86'daki  misyonunu doğrudan Messi'ye yüklemiş durumda. Turnuva boyunca onu kanada  hapsolmuş olarak izlemeyeceğimiz kesin. Daha çok gezecektir. Ancak  burada ki mesele Higuain ve Tevez'in ilk maç itibariyle gösterdikleri  kötü performans. Gerçi Arjantin için bu hiç sorun değil. Agüero ve  Milito her daim hazır olarak bekliyorlar. Sözün özü, Arjantin kötüydü;  savunmada organize olamadılar, çok pas hatası yaptılar, çok gol  kaçırdılar, fakat ibre hala onlardan yana.

İngilizler  beraberliği Green'in hatasına bağlasalar da durumun iç açıcı olmadığı  ortada. Aslında gayet iyi başlamışlardı ve Heskey'in muhteşem asistinde  kaptan Gerrard şık dokunuşuyla henüz 4. dakikada durumu ülkesi lehine  çevirmişti. Bu noktada, Heskey'in kapalı savunmalarda çok işe  yarayacağından söz edebiliriz. Heskey, Capello için stratejik bir öneme  sahip ve adeta planlarının başrolünde yer alır vaziyette. Nitekim,  Gerrard'ın golü Capello'nun planladığı golün somut haliydi. Turnuva  boyunca Gerrard'dan buna benzer goller, Heskey'den de buna benzer  asistler bekleyebiliriz. Bu arada bir tahmin: Heskey turnuvanın asist  kralı olabilir! Savunmaya dönersek; Ferdinand kaybının yara açacağı  belliydi de herhalde kimse King'den bu kadar sönük bir performans  beklemiyordu. Capello da King ve türevleri konumundaki Upson ve Dawson'a  olan inancını kaybetmiş olacak ki yedek sağ bek olarak  değerlendireceğini düşündüğümüz Carragher'i ikinci yarıda sahaya stoper  olarak sürdü. Aslında İngiltere'nin temel problemi yapısal değil, hatta  bizzat Barry'nin yokluğuyla ilgili. Yerine düşünülen Milner de  sakatlandı. Elde bir tek Carrick kaldı. Carrick bu sezonki  performansıyla bu yükü taşıyamaz.
A.B.D'nin belki de tek sempatik  tarafı futbol takımı. Dempsey, Donovan ve Bradley gibi isimler oldukça  yetenekliler. Özellikle Dempsey çok ayrı bir futbolcu. Kimi futbolcular  özellikleri sıradan olsa dahi gol atma konusunda diğer meslektaşlarından  daha başarılı ve şanslılardır. Bu türün en iyi örneklerini de  Solskjaer, Inzaghi ve Forlan oluştururlar. İşte Dempsey de onlardan  biri. An itibariyle, A.B.D'nin gruptan çıkma ihitmali  İngiltere'ninkinden bile fazladır kanaatimce. Kaleci Howard'ın takım  arkadaşlarına verdiği güvenin onda birini Green kendi takım  arkadaşlarına verebilseydi maç daha farklı noktalanabilirdi. Gecenin  sonunda orta ya çıkan tablo ise şu şekilde oldu: A.B.D her alanda olduğu  gibi futbolda da "yolunu bulmakta"...