17.12.2008
Gökhan Emreciksin uzerine
Futbol'un Cirkin Yuzu
Radikal'in bugunku haberinden:
"Hakem hatalarını protesto etmek için Federasyon’a siyah çelenk bırakan Trabzonsporlu taraftarlar ‘Ermeni Oğuz’a Trabzon’da soykırım’ sloganı attı. ‘Yasinlerle çıktık yola Ogünler çok yakında’ pankartını organizasyon komitesi kaldırttı"
5.12.2008
Lincoln ‘terbiyesizliğini’ Avrupa’ya taşıdı!
Lincoln’ün Hacettepe maçında topu sektirerek mesafe kat etmesi(dikkat edin; eğlencesine değil, bir yandan rakip kaleye yaklaşıyor sektirerek) bazılarını deli etti.Neden?..Hacettepe futbolcularıyla empati kurup “kendileriyle” dalga geçildiğini mi düşündüler acaba?.. Bu doğruysa, Türk Futbol yorumculuğu adına büyük bir adımdır ve her ne kadar sonuçları “linç girişimine” benzese de olaya “empati” gibi insani bir boyut katılmıştır.
Darısı o yorumların muhataplarının, o yorumları dinleyenlerin başına. Yorumcunun empati sırası bir gün onlara da gelir umalım.
İkinci şık... Teknik direktör Arıca’nın Lincoln’ü ayağının altına almak amaçlı hamlesini “verimli bir yol” olarak görmüş olabilirler. Malum; İpsiz Recep, Kurtlar Vadisi, Adanalı, silahlı külahlı türünden maço modeller her daim revaçta bu ülkede. Reyting ve tiraj meselesi... Lincoln de henüz fanatikleri oluşmamış bir futbolcu... Sıfır risk... Vurun abalıya!Milleti manyak kabul edip ayak uydurmaya mı çalışıyorlar yoksa?
Her ne haltsa...Lincoln, “toplum düşmanı bir şımarık” ilan ediliverdi top sektirdiği için. Bazıları halı sahada üstüne para vererek ter dökerken, seyir zevki adına milyonlarca euro ödenen futbolcuyu “şov yaptığı” için parçalamak ne kadar akıl kârıdır bilemem.Bildiğim; varsa rakibi rencide edecek bir durum, “centilmenlik dışı harekete karşı kart” kuralı işler be sevgili yorumcum... Bu hiddet ve şiddette, aynı sahadan şov bile yapamadan geçenlerin kıskançlığı tetikleyici olabilir mi acaba?
Neyse... Bunlar fikir cimnastiği. Benim asıl iddiam, Lincoln’ün o sektirmeleri şov olsun diye yapmadığı!..Evet... Kasıt yok, içsel coşku varmış Lincoln’de!...Oynama keyfinin dışavurumu. Zihin tarafından engellenemeyen fiziksel patlama ve onun yarattığı sıra dışı görsellik... Özel bir yeteneğin kaynama noktası. İspatı?..Hertha Berlin maçı.Hacettepe karşısında kaynadı, Berlin’de fokurdadı Lincoln!Son günlerde coşmuş kısacası... Hacettepe ilk işaretleriymiş.Var mı şimdi asabı bozulan?Beni şaşırtan, rakip bile kızmadı Lincoln’e...Daha da garibi, bir tane yorumcumuz çıkıp “Adamları kendi sahasında ezmek ayıp değil mi... Nedir öyle ot yoldurmalar, kesmeler, topuklar, bacak araları falan” demedi.Hacettepe’ye ayıp, Hertha Berlin’e müstahak öyle mi?Sizin zamanınızda, eski işinizde belki!.
Sahi nerede bu empati sahibi yorumcular?..Neden “Bu Lincoln’ün Berlin’de yaptıkları yüzünden eşek sudan gelinceye kadar dayak yemesi gerekirdi” gibi bir cümle kurmuyorlar?Bütün takıma bulaştırıyor “terbiyesizliğini”!Bakın... Eski futbolcuların, hakemlerin futbolu yorumlamasına karşı değilim. Ama futbolu düşünce sistematiği ile değil günlük hatta anlık hezeyanlarla rötuşlamaya kalkışmamalılar... Orasını burasını kendi kafalarına göre yontmasınlar... İnananlar çıkar. Çünkü yazmaya/konuşmaya başladıkları andan itibaren başka bir mesleğin kapsama alanına giriyorlar ki, o mesleğin kendine göre kuralları var. Yaparlarsa, ortaya çıkacak “eser”, en çok kendi devirlerindeki kadar güzel ve başarılı olur... Bunun adı ilerleme değil gerilemedir.
Ercan Guven
2.12.2008
Stresli Okçu
D.A.Maradona
30.11.2008
HELAL OLSUN
Galatasaray Tekerlekli Sandalye Basketbol Takımı, Kıtalararası Şampiyonayı namağlup kazanarak şampiyon oldu ve bir kez daha tarihe geçti.Galatasaray, günün ilk maçında son şampiyon Perth Wheelcats'i (Avusturalya) 78-48 mağlup ederek moral buldu. Antrenörümüz Sedat İncesu rotasyanda tüm takıma şans verdi. Özellikle tüm ikinci yarıyı Türk oyuncularla oynayan Galatasaray'da forma giyen herkes Japon izleyicilerden büyük alkış aldı.Turnuvada üçüncülük maçı Perth Wheelcats ile Kanada temsilcisi British Colombia'ya mağlup olan Japon Miyagi Max takımı arasında oynandı. Ev sahibi ekip Avusturalyalıları farklı mağlup ederek turnuvada 3. olma başarısını gösterdi.Galatasaray ile Biritish Colombia arasındaki final maçı ise nefesleri kesti. Bir gün önce rakibini 67-53 mağlup eden Avrupa Şampiyonu takımımız maça iyi başlayamadı. Birinci periyotta rakip takımdan Patric Anderson'un sayılarına Peter Tucek ile karşılık veren Galatasaray, daha sonra karşılaşmada dengeyi sağlayarak birinci periyodu 12-11 önde tamamladı. Karşılamada ikinci periyot da büyük çekişmeye sahne oldu. Kanada temsilcisinde David Engin'in de devreye girmesiyle Galatasaray ilk yarıyı 31-32 geride bitirdi.Karşılamada ikinci yarı henüz başlamış ve bir sayılık fark British Colombia lehine iken talihsiz bir an yaşandı. Rakip takımın önemli oyuncularından Patrick Anderson, sol elinin üstüne düştü ve maalesef bu oyuncunun sol eli kırıldı. Bu dakikadan sonra, sahada daha da hırslanan Kanadalı oyuncular farkı 6 sayıya kadar çıkardı. 4. Periyot başlarken skorbord 49-55lik British Colombia üstünlüğünü gösteriyordu.Bu kritik anda mola alan antrenörümüz Sedat İncesu, önce oyuncularını sakinleştirdi ardındanda Ferit Gümüş, Peter Tucek, Serdar Andaç, İsmail Ar ve Matt Scott beşini sahaya sürdü. Bu oyuncular hem defansta hemde hücumda muhteşem bir performans göstererek karşılaşmadaki farkı eritti. Matt Scott'ın rakibini üst üste üç pozisyonda top kaybına zorlaması, Peter Tucek, Ferit Gümüş, İsmail Ar ve Serdar Andaç'ın da kiritik topları sayıya çevirmesiyle Galatasaray maçı 77-62 kazanarak namağlup şampiyon oldu.Peter Tucek 32 sayıyla final maçının en skorer ismi olurken, Justin Eveson 14, İsmail Ar ve Ferit Gümüş 8'er ve Serdar Andaç da 6 sayıyla skora katkı yapan isimlerdiGalatasaray bu sonuçla Avrupa Şampiyonu olarak geldiği Japonya'dan dünyanın bir numarası olarak dönüyor. Salı akşam saatlerinde, 18:00 sularında Atatürk Havalimanı'na inecek olan Galtasaray Tekerlekli Sandalye Basketbol Takımı, Kıtalararası Kupayı taraftarlarıyla birlikte havaya kaldıracağı anı bekliyor
26.11.2008
Fenerbahçe:1 Porto:2
İyi niyetle çok savundum Güiza'yı ama elle tutulacak bir yanı yok bu arkadaşın taşra golcüsü işte İspanya'nın taşrası biraz daha afilli duruyor...
Şimdi sahaya baktım diziliş aynı, düzen aynı takım nerdeyse aynı geçen seneyle ne neyi değiştirdik, neden getirdik bu Aragones'i. Kezman'ın yerine neden pahalı bir dublörünü aldık Türkiye transfer rekoruyla...
Kezman'a az kızmadık geçen sene ama Aurelio'dan sonra en çok koşan adammış Şampiyonlar Liginde...
Neyse durum bu, ha Beşiktaş maçı ne mi olur büyük ihtimal alırız gibi duruyor takım o kadar kötü ama o kadar da değil...
24.11.2008
Ankaragücü:0 Fenerbahçe:0
19.11.2008
Ryan Giggs'den bir Istanbul Hatirasi
Maradona vs. Terry Butcher
“I don’t have a Maradona doll at home that I stick pins in. Although, maybe I should get one. I can never forgive him for what he did. It was probably the best chance England had of winning the World Cup since 1966.”
Maradona:
"I don't understand why Butcher has this attitude,"
"England won a World Cup (1966) with a goal that never crossed the line, so it's not fair that people should judge me."
"I'm not going to lose any sleep over it. If Butcher doesn't shake my hand, I'll still be alive tomorrow."
18.11.2008
Gökhan Gönül
10.11.2008
Yetersiz Kadro - Derin Kadro
'Bize öğretilenleri yaşıyoruz'
Hakikaten öyle belli birşey söylüyoruz ve buna inanıyoruz.
Maç öncesi hangi kanalı açsam kimi dinlesem, hep aynı lakırdılar ilk onbir kurmakta zorlanan Fenerbahçe ve her mevki için alternatifli seçenekleri ile Galatasaray. Çok güzel hakikaten böyle gözükebilir. Bir de 'çok sakat var çok' cümlesi de çokça popüler.
Aşağıdaki karşılaştırmada ne kadar tarafsız olmaya çalışsam da kendimce iyi bir Fenerbahçe'li olduğumdan doğrulardan sapabileceğimi düşünüyorum ancak bu kesinlikle fanatikliğe dönüşmeyecek. Ha olur da size mantıksız gelirse, bu benim futbol bilgisizliğimdir. Şimdi tek tek bakalım bu iki takımın dün geceki on birlerine ve alternetiflerine...
İki takımda çok benzer dizilişlerle oynuyorlar buna 4-4-1 veya 4-2-3-1 diyebilirsiniz.
Kaleci: Volkan Demirel, Türkiye Ulusal Futbol takımı kalecisi ne kadar hataları olsa da Türkiye'nin sayılı Avrupa'nın kalburüstü kalecilerinden biri. Morgan De Sanctis parlak olmayan bir kariyer İtalya'nın üçüncü kalecisi... Burada iki tarafın birbirine çok bir üstünlüğü yok. Keza yedekler Volkan Babacan ve Aykut Erçetin arasında da ciddi bir farktan bahsedemiyoruz.
Sağ Bek: Gökhan Gönül, geçen sezonun en parlak isimlerinden biri modern futbolun kanat savunucusu özellikerini barındırıyor. Sezon sonu geçirdiği sakatlık sonrası düşen oyununu üç maçtır yükesltiyor. Sabri; vasat bir oyuncu futbol zekasının üstünlüğünden bahsetmek mümkünde değil maçlık parlamalar yapabiliyor. Açık ara Gökhan... Galatasaray'ın sağ bek için yedeği yok gibi gözüküyor buna karşılık Fenerbahçe'de Önder Turacı hazır ve sanırım tüm alternatiflerinden daha iyi...
Sol Bek: Roberto Carlos, giderek düşen dalgalı bir performans çok çok büyük bir isim maç içinde ufak bölümlerde parlamalar. Hakan Balta, vasat bir sol bek iyi yer tutma, daha çok stoper özellikli. Burda çok bariz bir üstünlük göze çarpmıyor... Yedeklerde ise Wederson ve Volkan Yaman var ki sanırım Wederson daha iyi bir seçim olur.
Stoper: Burası tartışılabilinir ancak benim beğendiğim iki stoper. Lugano Uruguay kaptanı ve Brezilya'da en iyi defans ve hatta en iyi oyuncular arasına giren bir adam. Edu zaman zaman Brezilya için oynayan orta sahadan dolayı hata yapabien bir stoper. Servet ve Emre Aşık Türkiye içi oldukça iyi havadan etkili yerden zayıf iki stoper. Burda Fenerbahçe bence öne çıkıyor en iyi ihtimalle eşit idyebiliriz. Alternatifler Can ve Yasin oldukça başarısız buna karşın Emre Güngör geçen sezon iyi bir grafik çizdi. Yasin hakkında umudum devam ediyor çok fazla bir fark yok iki takım arasında...
Açıklar: İki takımda da açıklar bazen sağda bazen solda oynadığından tek bir başlık altında bakmak lazım. Deivid de Souza, geldiği sezonun günah geçisi geçen sezonun Avrupa'da bile parlak isimi. Colin Kazım gelişme gösteriyor ancak disiplinsiz. Uğur Boral biraz Tuncay biraz ondan daha az geçen senenin parlak oyuncularından ama istikrarsız. Burak Yılmaz, Wederson, Carlos, Ali Bilgin ve Gürhan yer yer burada yer alıyor. Galatasaray'ın belki de en güçlü yanı burası. Arda oldukça iyi ama istikrar ve üzerine aşırı yük binme sorunu var, Uğur Boral'dan kat kat iyi ancak aynı onun gibi bir maç var iki maç yok. Kewell geldiğinden beri oldukça iyi ligin çok üstünde bir adam ama Deivid ile arasında dağlar kadar fark yok. Aydın, Volkan Yaman, Hasan Şaş var yedekler arasında. Bu mevkide Galatasarayiın iki üst düzey adamı varken Fenerbahçe'de bir buçuk.
Orta Saha'nın Ortası: Fenerbahçe'nin elindekiler Emre, Selçuk, Deniz, Josico ve Maldonado. Galatasaray'da Mehmet Topal, Meira, Linderoth, Barış, Ayhan... Sırf isimlere bakmak yeterli çok büyük bir fark yok. Fark yaratacak iyi bir oyuncu olan Linderoth ise devamlı sakat... Emre'den bahsetmeye gerek yok, umrım istikrarlı bir biçimde oynar...
Ofansif Orta Saha: Alex vs. Lincoln, tartışmaya gerek yok ancak Lincoln bu sene çok çok iyi ama yine de bariz Alex...
Forvet: Güiza, Semih, İlhan karşısında Ümit Karan, Baros, Nonda... Çok az Galatasaray ağır bassa da öyle aman aman bir fark görmek pek mümkün değil...
Buyrun efendim geniş kadro ile dar kadronun kendime karşılaştırması? Hani efendim nerede büyük fark? Hani sakatlar? Medyanın yönlendirmesi ile yaşıyoruz hepimiz çoğunlukla ve hayat o kadar hızlı ki artık çok düşünmeden diyoruz ki Fenerbahçe'nin kadrosu çok dar? Nasıl dar kardeşim demiyor mu kimse o kadro geçen sene Çeyrek Final oynadı sadece Aurelio ve beğenilmeyen Kezman gitti yerine alınanlar ortada. Fenerbahçe'nin kanımca tek problemi orta sahanın ortasında istikrarlı bir ikli olmaması. Her maç farklı ikili yüzünden takım toparlanamıyor. Yorumlarınızı bekliyorum...
9.11.2008
7.11.2008
Bekliyoruz...
Bu arada Fenerbahçe'nin çorapları bu seneki bayrak formayı andıryor şiddetli şekilde...
Kaynak: www.turkfutbolu.net
6.11.2008
Size Baba Diyebilir miyim?
Bana ve benim gibi düşünen milyonlarca kişiye göre Süleyman Seba için yürek sözlüğündeki tanım "Beşiktaşlı olmaktır." Ama kendisine sorsanız bunu asla kabul etmez çünkü onun da kendine göre Beşiktaş olma tanımı ve bunun vücud bulduğu biri var.
"Süleyman Seba Special" gecemde sağdan soldan bulduğum muhtelif röportaj ve kayıtlarını izliyordum Başkan'ın. (Herkesin Büyük Başkan olduğu bugünler sadece Başkan demek sanırım yeterli olur kendisine.) 2003 yılında 100. yıla denk gelen şampiyonluğu kazanmadan önce kendisiyle yapılan bir röportajda iki kısa görüntü dikkatimi çekti. Birincisi, kendisini parasızlık ve yabancı transferlerdeki hatalarından dolayı eleştiren karikatür. O karikatür, Başkan'ın evinde kazandığı sayısız ödül, plaket vb. eşyanın ortasında duruyor. İkincisi ise, Büyük Başkan'ın (Hakkı Yeten), Başkan'ı alnından öpen meşhur fotoğrafın yağlıboya imitasyonu. Hani, hayatta anlar vardır ya, herşey birbirine bağlanır, bir anda kafandaki herşey berraklaşır; işte o iki görüntünün geçtiği on saniye ben de sebasız geçen 10 yılı da bir anda berraklaştırıverdi.
Karikatür doğası gereği insanla dalga geçen bir sanat. Yani karikatüristin eline düştün mü madara olacağın kesin fakat ince bir iş karikatür mesleği, herkes yapamıyor, bakan herkes de önündeki gerçeği kaldıramıyor. Hatırlayınız, pek sevgili başbakanımız mizah dergisine dava açmıştı kendi karikatürü yapıldı diye. (Sonra aynı derginin cevap olarak hazırladığı fotomontaj serisi ise aradaki zeka farkını ortaya koydu, tabiri caizse 1. golün sevincini yaşarken 2.si geldi.) Gerçi problem sadece Mr. Prezidınt'ta değil, ülkemizin teknik direktörü de kendisini eleştiren zatın bıyıkları ile cinsel münasebetlere girmeyi düşünüyor. Ülkemde fikrini söylemenin bedeli, "ulusual suspect" ya da "dinci" olmak, hiç bir şey olamazsan "Soros"çu olmak. Tabi bu iklimde, adamın birinin, ki yaşı ve yaptıkları gereği şu an ki muadilleri gibi tahammülsüz olması beklenirken, kendisiyle dalga geçilen bir karikatürü baş köşesine koyması, hiç bir olmasa, kendisine duyduğu saygı ve güvenin göstergesidir ki bunu uzun zamandır onun bulunduğu pozisyonlardaki adamlarda mumla arar olduk. (İlk başta onun yaptığı işlerin diyecektim aslında ama farkettim ki onun yaptıklarını hep kimse yapamamış. )
Hadi tamam, bahsettiğimiz kişilik eleştiriye açık olsun, hatta şunu düşünsün, "Ben zaten yapacağımı yaptım, erişilmez, ulaşılamaz pozisyondayım. İsteyen istediğini düşünsün, karikarüst yaptığı şeyle dalgasını geçtiğini sanıyorsa, ben de onun naif niyetiyle böyle dalga geçerim" diye düşünerek odasına assın. Fakat bahsettiğim 2. kare herşeyi tamamlar nitelikte...
Bizim kuşak için Süleyman Bey hep beyefendiliğin, Beşiktaşlı olmanın simgesi olmuştu. Kendisi Klüplerüstü bir kişiydi, bugün Fenerbahçeli'lerin, Galatasaraylı'ların "Ben xxx taraftarıyım ama Beşiktaş'a karşı da hep sempatim olmuştur." demesinin meali şudur: "Abicim, ben kendimi bildim bileli Süleyman Seba'yı tanıdım Beşiktaş'ın başında. Onun hali, tavrı, mütevaziliği benim de Beşiktaşa karşı, bizi yenip şampiyon olsalar da ben yine de çok üzülmem, en azından xxxxx'in şampiyon olmasından iyidir." Yani Süleyman Bey bizim çok bira içince bahsettiğimiz o Beşiktaşlı olma duruşunun sembolü idi. Sadece sembol değildi tabi, milyonlarca taraftara sahip, pek çok şirketle yarışır bütçesi olan bir takımın 16 yıl kesintisiz ve muktedir başkanı olmuştu. Çoğu insanın başını döndüren bir gücün başında, sessizce, ama kendini ve gücünü bilen bir şekilde başkan olarak kaldı. Yaptığı çok iyi işler oldu, yaptığı yanlışlar oldu, doğru zamanda yanlış şekilde bıraktı başkanlığı ama hep Başkan olarak kaldı. Gittikten sonra da ağzından tek bir kötü söz çıkmadı Beşiktaş hakkında. Kendi tabiri ile "5 yaşında geldiği" klübünden, hayattaki tek aşkından üzülürek ama kabullenerek ayrılığı, gitti.
Bunu yapabilmesindeki anahtar işte o ikinci karedeki yağlıboya resim. Biz belki onu Baba'mız olarak belledik ama o da Baba Hakkı'yı belledi yüreğinde. Tıpkı, samimi müslümanların evinde baş köşesinde Kuran durması gibi, o da evinin baş köşesine bu tabloyu koydu. Kafasından ne zaman sorular geçse, ikilemde kalsa bu tablo ile dertleşti kimbilir, "Sen olsan ne yapardın" diye sordu içten içe, işte sorduran şey, tıpkı günah işlemesine ramak kala, masasındaki Kuran'ı görüp, vazgeçen sofunun naifliğindeki gibi, yansıdı Başkan'a. Haddini bildi, duruşunu bozmadı, o da insan değil miydi, keyfini ve sınırsız gücününün keyfini süremez miydi? Bunları düşündüğü anda alnını öpen adamın, atacağı tokatı hissetti içinde. Karşısındaki adam "Baba" idi çünkü, ana "merhamet" , "karşılıksız sevgi" ise, baba da "vicdan" demekti. Dememiş miydi ecnebi yazar "Babalarımızın yüzünü unuttuğumuz zaman, vicdanımızı da gömeriz". İşte Başkan Baba'sını unutmamıştı. O yüzden de bize Baba'lık edebildi.
Arsenal:0 - Fenerbahçe:0
Benzer şekilde bu tempo Fenerbahçe'nin maçı neredeyse pozisyonsuz tamamlamasına neden oldu. Aklımda kana bir tek Uğur çaprazdan şutu var. Lugano Edu çok başarılı idi. Önlerindeki istikrarsızlık ve yetersiz oyunculardan dolayı bu iki iyi adamın bu kadar eleştirilmesi dokunuyor bana. Selçuk'un yanında Emre olsa kazanmak için bir şansı olabilirdi Fenerbahçe'nin. Ayrıca insan hayal etmeden duramıyor geçen seneki Fenerbahçe bu Arsenal'den kesin dört puan büyük ihtimal altı puan alırdı...
Iki bekten Roberto Carlos en kötü maçını oynadı sakatlanıp çıkması belki haftasonu için avantaj olur. Gökhan da geçen seneden sahneler izletti bize umut verdi... Semih inanılmaz mücadeleci bir ortasaha oyuncusu gibi oynarken Güiza benim gözümdeki kredisini hızla tüketmeye devam ediyor.
Yazmadan edemeyeceğim o Van Persie ne pis bir adamdır... Bu arada Semih'in kolunun Sivestre'ye 'çarpması' pek bir suni geldi bana...
5.11.2008
Football Manager 2009
Arsenal - Fenerbahçe
Arsenal deplasmanında Fenerbahçe bu akşam... Taraftar için rahat maç pek bir beklenti yok. En azından benim için. Çook eksik denilen Arsenal'iın kadrosu bir FM'ci için mükemmel denebilir. Fenerbahçe'de Deivid ilk on birde gözüküyor maç öncesi yayınlanan kadrolarda:
Arsenal: Almunia, Toure, Silvestre, Song (Sagna), Clichy, Fabregas, Diaby, Denilson, Bendtner, Van Persie, Vela
Fenerbahçe: V.Demirel, Lugano, Edu, Gökhan, R.Carlos, Josico, Selçuk, Kazım, Uğur, Deivid, Güiza
1.11.2008
Ligue 1
31.10.2008
Günde 10 Bin Ekmek Yiyen Adam
Premier League
Arsene Wenger (Arsenal) £4.5m
Kevin Keegan (Newcastle) £4m
Alex Ferguson (Man Utd) £3m
Harry Redknapp (Portsmouth) £3m
Mark Hughes (Man City) £3m
Roy Keane (Sunderland) £3m
Rafael Benitez (Liverpool) £2.5m
David Moyes (Everton) £2.5m
Alan Curbishley (West Ham) £2m
Alex McLeish (Birmingham) £1.6m
Steve Bruce (Wigan) £1.6m)
Paul Jewell (Derby) £1m
Steve Coppell (Reading) £1.5m
Serie A
Jose Mourinho (Inter Milan) £7m
Carlo Ancelotti (AC Milan) £3.6m
Luciano Spalletti (Roma) £1.6m
Cesare Prandelli (Fiorentina) £1.2m
Claudio Ranieri (Juventus) £1.2m
Walter Novellino (Torino) £800,000
Stefano Colantuono (Palermo) £720,000
Edy Reja (Napoli) £560,000
Walter Mazzarri (Sampdoria) £480,000
Delio Rossi (Lazio) £440,000
Marco Giampaolo (Cagliari) £400,000
Pasquale Marino (Udinese) £400,000
Luigi Del Neri (Atalanta) £360,000
Gigi Cagni (Empoli) £360,000
Silvio Baldini (Catania) £280,000
Domenico Di Carlo (Parma) £280,000
Gian Piero Gasperini (Genoa) £240,000
Andrea Mandorlini (Siena) £200,000
Massimo Ficcadenti (Reggina) £200,000
Fernando Orsi (Livorno) £160,000
Others
Fabio Capello (England) £4.5m
Jurgen Klinsmann (Bayern Munich) £2m
Giovanni Trapattoni (Rep Of Ireland) £1.5m
(2007 rakamları ile yaklaşık yıllık maaşlarmış, bonuslar, bayramlarda çıktıkları ekstralar dahil değilmiş.)
Fatih Terim ise ayda 260.000 YTL + SSK + Yol & Yemek alacakmış. Şu an pound 2.5 YTL civarlarında seyrettiğine göre 105,000 pound oluyor Fatih "The Everyting is samting happened" Terim'in aylık maaşı.
Yabancılar kendilerini daha zengin göstermek için hep yıllık maaşlarını söyler ya, biz de öyle yapalım sonuçta burada bahsettiğimiz herhangi biri değil, bir okkazyon insanı:
105,000 pound X 12 = 1,260,000 ingiliz sterlini etti. (Pound 12 ile çarpılınca sterline dönüşür.)
Tersten bir okuma yaparsak, hangi takımlar bu maaş skalasının altında bir ücreti kabul edebiliyor
İngiltere'de sadece Derby County....
İtalyada ise Milanlar ve Roma dışında bütün klüpler.
Milli takımlarda da İrlandayı bile çalıştıramıyor, içimizdeki irlandalılara rağmen.
Ya tersi tersten okursak, yukarda bahsi geçen teknik direktörlerden kaç tanesi Fatih Terim'in maaşına burada Milli Takımı çalıştırmayı, Hıncal'la falan muhatap olmayı ister?
"Asgari ücretin bilmem kaç lira olduğu bu memlekette,insanlar evine ekmek götüremezken, adam çuvalla para alıyor" edebiyat tarzı olarak ilginçtir, güzeldir, insanı hüzünklendirir ama eskimiştir.
Üstat da bunu farkettiği için dememiş miydi "I dont look back, I look (elleri ile de gösterir) front."
Fatih Terim'in maaşı ile ayda 371.000 ekmek alınabilmektedir. Günde 10bin ekmekten fazla etmektedir ki şüphesiz bu kadar ekmeği bir kişinin yemesi insan bünyesine zararlıdır.
Peki Fatih Terim Türkiye'nin en çok kazanan kişisi midir? Şüphesiz hayır. Fakat tanınmış insanlar arasında aylık geliri deklare edilmiş yegane insanlardan biridir.
Peki adamın maaşı konusundaki safsatanın sebebi nedir?
1. Adanalı olması. Yani TC vatandaşı olması. Üstelik de öyle zengin bir aileden falan gelmeyip, çalışarak, didinerek, çene kaslarını gererek bir yerlere gelmesi ve iyi para kazanması anlaşılamamaktadır. Yoksa yabancı teknik direktörler gelir, bu paranın bir kaç mislini kazanır, ama yabancı olduğu için yabancıdır işte, otobüs yolculuğun kapıkuleye kadardır, sen vize kuyruğuna girerken o kimliğini gösterir geçer.
2. Değerinin olması... Berberde saçı kesilirken eğlencelidir tabi "Ulan bu Fatih Terim'de bir halt bilmiyor. Koyacaktı Ümit'i kadroya. Abicim yok yaw, bizden teknik direktör falan çıkmıyor." geyikleri... Derken asker arkadaşı gözüyle baktığı adamın aldığı maaşı duyunca arasındaki ulaşılmaz mesafeyi idrak eder bünye. "Fatih"in çok para aldığını biliyordur, zaten kendisi dışında herkes çok para kazanıyordur, yoksa bu kadar lüks araba olur mu memlekette, diye düşünür. Ama "çok" belirsiz bir değerdir, analitik düşünmeyen zihin için tavşan kanı çay ayarındadır. 260.000 YTL diyince veresiye veren bakkal kafası çalışmaya başlar, düşünür, taşınır, yaw kendisi ayda 1000 ytl'ye talim ederken bu adam nasıl bu parayı kazanıyordur? Adaleti yok mudur bu dünyanın? Ulan futbolcu olmak vardı, sonra da teknik direktör.... Ah be ah, oğlum çayım bitti, tazelesene, efkar yaptık şurada...
3. Futbolu 21 kişinin bir topun peşinden koştuğu koca bir zaman kaybı olarak zihniyet. Dur ayol, yoksa 22 kişi miydi, zaten hiç anlamadım bu ofsayt olaylarını.
Bir an için kendinizi FM dünyasında düşünün. İşiniz yok pek çok takıma başvuruyorsunuz. Sizinle ilgilenen iki takım var ve aynı maaşı veriyor. Derby County ve Türkiye Milli Takımı. Siz de Türkiye Milli Takımını seçiyorsunuz. (Ama aklınız hep milanda, çünkü oyunun başında milan'ı almışsınız fakat oradan kovulmuşsunuz daha takımı tanımadan.)
Ama Ertugrul Özkök ne demiş, "Hadi itiraf edin kendinize, Türkiye Milli Takımını FM'de çalıştırmak size gurur verse de, gönlünüzde hep Derby'i alıp orada genç yeteneklerle Premier Lig şampiyonluğunu koşmak yatıyor değil mi?"
Sonuçta FM dünyasında eve günde 10 bin ekmek götürme kaygısı yok...
16.10.2008
PRO EVOLUTION SOCCER 2009
1 seneden beri dunyadaki tum pescilerin bekledigi gun geldi. Hafta ici piyasaya cikmasina ragmen, Hollanda'da dukkanlarin 17.30'da kapanmasindan ve benim o saatde isden cikmamin imkansiz oldugundan dolayi alamadigim oyunu sehirde calisan Royal Stix'in bana buyuk bir kiyak yaparak almasi ile bu aksam kavusacagim. 9 Aydir tek basima bir tek mac yapmayan ben aksama kac mac yapacagimi tahmin bile edemiyorum....
Bundan guzeli bu oyunu Amsterdam'da en cok oynadigim ve su an Ukrayna'da yasayan 2 yakin arkadasimin yarin gelecek olmasi bize bol pes 2009'lu ama uykusuz bir haftasonu gecirtireceginden eminim...
Esimin de, bir proje icin yurt disinda olmasi sinirlarimizi zorlamak icin iyi bir test olacaktir....
14.10.2008
Duran Toplar - Futbol
Peki bunu nasıl analiz edebiliriz. Çok basit aslında, artık gitgide gelişen tıp, antreman ve beslenme sekilleri sayesinde fiziken çok kuvvetli futbolcular, azalan teknik futbolcular. İki taraflı yüksek temponun oyunu sıkıştırması, düşen maç başına gol ve pozisyon oranları.
Teknik ekipler yıllarca hep daha da problem yaratan bu olaya çözüm olarak duran topları buldu. Antremanların ciddi bir bölümü duran top sıransında yerleşim ve duran toplara ayrıldı. Çünkü bu kadar sıkışık alanlarda oynanan maçlarda duran topla bulunan bir gol ya puan ya da çılıp güzelleşen bir oyun demekti.
Türkiye bu duran top mevsuzu ile yoğun olarak Daum'un Fenerbahçe döneminde tanıştı. Benim 32 senelik hayatım boyunca gördüğüm en etkili Fenerbahçe Teknik Direktörü olan Daum'un özel antremanları ve bu oyunlara çok uygun futbolcularla (Kullananlar: Van Hooijdonk, Alex Vuranlar: Nobre, Luciano, Servet, Tomas, Önder, Edu, Lugano) çok başarılı oldu Fenerbahçe. Ama çok nefis Türk yorumcuları hep küçümsedi Fenerbahçe'nin bu yönünü (bunu konu Fenerbahçe olduğu için değil anlayışı göstermek için söylüyorum). Çok az kişi hariç pek çok yorumcu ve futbol adamı(!) sanki şansla atılmış goller pozisyonlar olarak gördüler bunu. Fenerbahçe galibiyetlerine 'amaan iki durun top iki gol' diye baktılar.
Şimdi hayretle gördüğüm şey ismini yazıda kullanmadığım bu insanların tam tersi şekilde ilk paragraflarda yazdığım verileri kullanarak duran topların futboldaki önemini anlatıyorlar ve ben de hala ağzı açık onları dinliyorum.
Hep değişime ve yeniliğe karşıyız ve daha kötüsü ileriyi görenlerle dalga geçiyoruz...
Milli Takım -Kendine ve Takımına Saygı
Bosna Hersek maçını seyretmedim, fazladan 10 dolar vermek istemedim... Ama hemen maçın ardından evde çıkan tüm kanallarda yorumları ve ropörtajları dinlemeye calıştım. Çıkan ortak fikir takımın ikinci yarı çok iyi mücadele ettiği ve geleceğe dair umut verdiği. Bu herkesin anlaştığı bir konu idi, bir diğeri ise sakatlıklar ve bunun sonucunda sahaya çıkan genç kadro. Hadi yorumcuları anlamak mümkün ama Milli Takımın kendi oyuncularının, 'çok eksiktik bugün ona göre haaa' tarzı yorumları o kadar çoktu ki canımı sıktı. Sen birlikte sahaya çıktığın ve beraberce bir takımın parcası olduğun arkadaşların hakkında bu şekilde konuşursan yorumcudan ve taraftardan nasıl saygı beklersin bu konuda. Galibiyetle sonuçlanmış umut veren bir maçtan sonra bunu söylüyorlar. Hele Servet, erdemli ve dolu konuşmaya çalışan tavrı ile hiç örtüşmeyen konuşmalar yaptı bu konu ile ilgili. Benimle aynı düşünceleri bir spor yazarı daha paylaştı çok benzer kelimerler televizyonda ama içerki odada iş yaptığımdan kim olduğunu göremedim. Oyuncularımızın fiziki ve futbol altyapısı kadar genel eğitim altyapıları da yetersiz olduğundan ortaya çıkıyor bu manzara... Sen sahaya çıkan gencecik çocuklara eksik demeyeceksin artık. O genç dediklerinin yaşındakiler geçen sene EPL ve ŞL kazanan takımın bir nuamralı yıldızı oluyor.
Aynı şekilde spor yazarları da benzer şarkıları söylüyolar hem de üst notalardan sert sert, arkadaşım siz genç yaş ortalamalı Arsenal'i bir gün önce örnek verip sonra bu milli takımı eleştirirsen tabiki internetle elinde her tür bilgi olan nesilden saygı bekleyemezsin.
Çok doluyum arkadaşlar:)
13.10.2008
Anketler
Galatasaray'ın geçmiş senelerdeki Avrupa performansı ve bu sene İsviçre takımınından yenen 4 gol insanları ürkütmüş gibi gözüküyor, zor olacak maçlar, sakatların iyileşmesi ve takım savunmasının oturması gruptan çıkartabilir Galatasaray'ı ancak mevcut durumla zor...
Parmakarası terlik konusunda ise kıl payı yenilikçiler önde, giyenler ve giymeyenler eşit gibi gözüksede üç tane de potansiyel var. Aslında bu ankete belirleyici olarak yaşı da koymak gerekirdi sanırım...
Ayhan Bermek, Açık Oturum, Lig TV
Gelelim işin acı acı gülümseten kısmına, kendisi yaklaşık yedi sene Fatih Terim'le Milli Takım'da mesai arkadaşlığı yaptığını söyledi. Türk futbolunda bu kadar uzun süre bu kadar önemli görevlerde bulunmuş bir insanın yaptığı yorumu aklımda kaldığı kadarıyla aktarıyorum:
'... Artık Türkiye değişti, Türk futbolcuları değişti. Artık yurtdışına gidip hemen bir ay sonra dönmek yok, artık orada kalıcı olmaya olmaya başladılar bizim çocuklar. Bakın mesela Nuri, Altıntop kardeşler, Mevlüt, Nihat ve Yıldıray... Bunlar artık orada kalıcı...'
Ben ne diyeyim Ayhan Bey sana...
Bu arada eşim fazla detaya girmeden iyi bir futbol izleyicisidir. Kendisi Ayhan Bey'i izlerken krize girdi, siz bu programları izlerken nasıl dayanabiliyorsunuz bu yorumlara diye...
Ata Demirer - Fenerbahçe yorumu
12.10.2008
Çifte Hüsran
Salon: Atatürk
Not: Fotograflar ve mac ozetleri www.fenerbahce.org 'tan alintidir.
Not 2: Yazıyı eşimin bilgisyarında yazdığımdan Türkçe karakter kullanmadan yazmak zorunda kaldım.
11.10.2008
ŞAMPİYON GALATASARAY
Maca 1 antreman yapip cikmis olan bir cok oyuncusu olan Galatasaray ilerleyen haftalarda oyuncalarin birbirlerini tanidiktan sonra Avrupada da cok is yapacagini dusunuyorum.
Galatasaray 71 - Fenerbahçe 55
2. PERİYOT: 16-16 (36-30)
3. PERİYOT: 22-16 (58-46)
4. PERİYOT: 13-9 (71-55)
10.10.2008
Ateşli Milli Ara ve Skibbe
#8 - Sekiz Numaralı Forma
8 numaralı formanın kalbimizdeki en büyük sahibi Rıdvan Dilmen. Hatta biraderin (Juoppo) bu sene aldığı çubuklunun üstünde '8 Rıdvan' yazıyor. Futbolculuk hayatı talihsiz bir adamdı Rıdvan. Hem kendi için hem izleyen bizler için bir özlem oldu onu 8 numarayla yeşil çimde görmek. Futbolunu seyretmekten eksik kaldığımız yanları şimdi kalite yorumlarıyla televizyonda dolduruyor... Daha sonra bu formayı çok kişi giydi ve Rıdvan'dan sonra en çok Rapaiç'e yakıştı o forma ardından hiçbir kalıcı isim giymedi sekizi ve iki sezondur CKR biraz olsun sahibi gibi sekiz numaranın... Ve 1990 yılından itibaren Rıdvan'la hatırladığımız bu formayı kimler giymiş:
1990-1991 Sezonu: Rıdvan Dilmen bu sezonda sekiz numaralı formasını Şenol Çorlu, Turhan Sofuoğlu ve Şenol Ustaömer ile paylaştı...
1991-1992 Sezonu: Rıdvan'ın sıkça sakatlandığı zamanlarda 1991-92 sezonunda iki yabancı Gerson ve Piotr Soczynski bekçilik yaptı...
1992-1993 Sezonu: Rıdvan kutsal çubukluyu sadece Gerson'la paylaştı bu sezon...
1993-1994 Sezonu: Tayfur Havutçu, Uche ve Kemalettin Şentürk sekiz numarayı dönüşümlü olarak giydiler...
1994-1995 Sezonu: Kemalettin Şentürk artık formanın sahibiydi ve İlker Yağcıoğlu ve Brian Nielsen de terletti formayı.
1995-1996 Sezonu: Tarık Daşgün ve Kemalettin bu szon sekiz numaralı formayı paylaşan oyunculardı.
1996-1997 Sezonu: Bülent Uygun, Saffet Sancaklı, Erol Bulut, Selahattin Özbir
1997-1998 Sezonu: Erol Bulut, Mustafa Doğan, Faruk Yiğit, John Lesiba Moshoeu
1998-1999 Sezonu: Murat Yakın, Metin Diyadin, Dimas
1999-2000 Sezonu: Sergen Yalçın, Metin Diyadin, Ogün Temizkanoğlu
2000-2003 Sezonu: Milan Rapaiç
2003-2004 Sezonu: Erhan Albayrak
2004-2005 Sezonu: Murat Hacıoğlu
2005-2006 Sezonu: Zafer Biryol
2006-2007 Sezonu: -
2007-2009 Sezonu: Colin Kazım
(Kaynak: www.tff.org)
(2000 senesi öncesi her sezonun 1-10-20-30. haftalarının kadroları incelenmiştir)
9.10.2008
Sinan kaç Mustafa eder...
Not: Başta babam olmak üzere tüm Beşiktaşlıların sevincini tüm içtenliğimle paylaşıyorum... Geriye kaldı bir kişi...