Klas
2 yıl önce




Aslında ortada net bir rakam yok, 8 ile 10 milyon avro arasında bir fiyata anlaşıldığı kesin. Şimdi hücum hattımızda, Bobo, Holosko, Nobre, Tello, Nihat, Batuhan, Yusuf ile beraber Tabata olacak. İlginç bir transfer, Tabata benim beğendiğim bir oyuncu, forvet mi ortasaha mı karar veremediğim, bir nevi FM diliyle AM C / F C olan bir oyuncu. Ciddi bir paraya transfer oldu, bu paranın karşılığını futbol olarak verse bile, transfer olarak vermesi zor görünüyor. Şampiyonlar Ligi için yeterli mi derseniz, bugünkü kuralardan sonra yeterli(!) olduğunu söyleyebilirim.










Bu sene işler hiç de iyi başlamadı. Denizli de bunun farkında, yönetim de... Fakat Denizli'ye çok fazla yetki verildi, kendisi adeta geçen sezon başında Ertuğrul Sağlam ve Sinan Engin'in ikisinin toplam yaptığı mesaiyi tek başına yapmaya çalışıyor. Hatta daha da fazlasını yapıyor, fakat klübeye bakınca gördüğüm yorgun bir Mustafa Denizli. Fizikselden çok, zihinsel bir yorgunluk okunuyor gözlerinden; sanki kafasında yapmak istediklerini tam da yapamamanın getirdiği bir ağırlık var, kararlarında eski zamanlara göre daha temkinli, maç içindeki değişiklikleri bile önceden tahmin edilebiliyor. Aslında kafasında gayet net bir planı var, yapılan transferler bile bunu gösteriyor, fakat koskoca klüp adeta Mustafa Denizli'nin başına kalmış durumda. Ne yapılacak? Bu saatten sonra, "sorumlu menejer" gibi uydurma bir isimle Denizli'nin üstüne gelecek adamı, Mustafa Hoca kabul eder mi? Peki kendisi böyle tam yetkili menejerlik pozisyonuna getirilse, ve klübün kendi çocuklarından biri gerçek anlamda teknik direktörlük yapsa. Sergen olabilir mi? Tayfur? Rıza ve Ertuğrul kötü ayrıldılar, fakat Metin Tekin? Şifo kabul eder böyle bir şeyi?
Diyarbakır deplasmanında Fenerbahçeli oyunculara bilimum maddeler atılmış. Diyarbakırlılar'a kızmak kolay, zaten tribünlerde de pek çok Galatasaray formalı taraftar varmış(!) İlginçtir, bizim İstanbul'da Galatasaraylı olmak, ucu GS Lisesi'ne kadar uzanan bir elitizmin sembolü iken, Ankara'nın doğusunda, hele bir de Kürtsen, bambaşka(!) anlamlara vesile oluyor. Neyse, bu "açılımları" geçelim, acaba Diyarbakırlılar niye bu kadar öfkeliydiler derseniz, ben size ufak bir ipucu vereyim, bundan birkaç yıl önce, Diyarbakır yine Süperligdeyken, İstanbul'a gelir, Fenerbahçe ile oynar, hatta bizim delikanlı Fatih Akyel de yavaştan kendini yeni takımına sevdirme zamanlarındadır, neyse efendim bu maçtan aklımda kalanlar, Fenerbahçe seyircisinin "kahrolsun pkk!" sloganlarıyla rakip takım ve taraftarı tahrik etmesi, ve maçın sonunda Akyel'in rakip takıma dayılanarak, sahada oynamadığını, tribünlere karşı oynamasıydı. Aradan kaç yıl geçmiş, Kürtleri tanıdıklarını söyleyen, "canım benim de Kürt arkadaşlarım var." makamında bayık melodi çalanlar, Kürtlerin ne kadar kinci insanlar olduklarını unutmuşlar, fakat anlaşılan Diyarbakırlı kardeşler, kendilerine yapılanları unutmamışlar ki, kendilerince Fenerbahçelilerden intikamlarını almışlar.





"Yazmasaydım Delirecektim..."
NoatSamisa yorumlara cevap yazarken ilginç bir noktaya da değinivermiş, ligde şampiyon olan kadrolarda defansı komple Türk oyunculardan kurulu son takım, 89-90 şampiyonu Beşiktaş'mış. O zamanki kadroda Kadir - Ulvi - Gökhan - Recep dörtlüsü oynamaktaydı.
Bobo'nun suyu iyice ısındı, eğer yakın zamanda transferi gerçekleşmezse, bu işten hem Beşiktaş, hem de Bobo zararlı çıkacak gibi gözüküyor. İlginçtir, Bobo'nun olası transferi öncesi, ortalıkta bir Bobo - Nobre kıyası almış başını gidiyor. Halbuki Beşiktaş cephesinde planlar çok farklı bir yönde de olabilir.
Medyanın saldırmaktan en çok hoşlandığı adamlar arasında Juan Figer'in yeri ayrıdır. Ne zaman menejeri olduğu oyunculardan birinde transfer çıkmaza girse, spor haberlerinde parola bellidir: saldır Figer'e!
Dün haberlerde ve bazı bloglarda kısa süreli bir Ankaragücü paniği yaşandı. Melih Gökçek'in organizasyonunda olduğu aşikar olan bir toplantı sonucunda, "Güç Birliği" kararı alındı. İşin ilginç yanı, kimse bu güç birliği kavramından bir şey anlamadı.



